AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin il başkanlarını topladı ve muhalefeti "sokağa çıkmamaları" konusunda uyardı.
"15 Temmuz'da o sokağa dökülenlere bu millet nasıl dersini verdiyse siz de dökülün siz de aynı dersi evelallah alırsınız" dedi.
Bu sözlere İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener tepki gösterdi.
"Erdoğan'a derhal bir psikiyatriste görünmesini tavsiye ediyorum. Çünkü halüsinasyon gören bir kişinin tavrı böyle olur" dedi.
Millet İttifakı bünyesinde 4 parti liderinin "sokağa çıkın" çağrısında bulunmadığını söyledi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da Erdoğan'ın sözlerini "iç savaş naraları" olarak tanımladı.
Partililerine, "taşkınlık yapmayacaksınız, sokağa çıkmayacaksınız, sabırla sandığı bekleyeceksiniz" dediğini söyledi.
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu da "Cumhurbaşkanı sokağa çıkılsın istiyor. Sokağa çıkılsın ki kendisi de kendi taraftarlarını sokağa çıkarabilsin" diye konuştu.
Demokratik hayatımızın bu en önemli aktörlerinin konuşmalarının ortak paydası, "sokağa çıkmanın" kötü bir şey olduğu.
AKP Genel Başkanı, çıkanlara "darbeci" gözüyle bakıyor, tehdit ediyor.
O kadar hırslanmış ki söylediği sözlerin nereye gideceğinin bile farkında değil.
Muhalefet ise "biz zaten sokağı istemiyoruz" savunmasında.
"Toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmak" vatandaşlarımız için bir "hak" olarak TC Anayasa'sında yer alıyor.
34. Madde şöyle:
"Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir."
Bu hakkı serbestçe kullanmak isteyen vatandaşlarımızın rejim tarafından engellenmelerine karşı açılan "hak ihlali" davalarında AYM ve AİHM, bu hakkın kullanımının engellenemeyeceğine defalarca karar verdi.
Ben bu konuda kaç karar olduğunun artık ucunu kaçırdım, eskiden "önemli, ileride lazım olur" diye bunları kaydeder, saklardım. Artık o kadar çok böyle karar var ki.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmak, her vatandaş için temel bir Anayasal haktır. Demokrasilerde böyle olur.
Bu tür sokak gösterilerinden korkan rejimlerin hepsi ya bir otokrat tarafından yönlendirilir ya da düpedüz diktatörlüktür.
Birincisinde bu hakkı kullananlar polisten dayak yer, bazıları hapse atılır. İkincisinde gösteriye katılanlar açısından ciddi hayati tehlikeyi de hesaba katmak gerekir.
Herhalde Türkiye gibi bir ülkede bir diktatörlükten söz edemeyiz.
Demokrasimiz eksikli de olsa, bugünkü tek adam rejimi demokratik haklarımızı kullanmamızdan hazzetmese de bu bir hak olarak gerektiğinde kullanılmak üzere Anayasa'da yazılı.
Onun için rejimin gösterilerden korkmasını anlayabiliriz ancak muhalefetin de tek adam rejiminin peşine takılıp, bu hakkın kullanımı konusunda en azından "endişeli" olmasını anlayamayız.
Haklarımızı kullanmak bir otokratın iyi niyetine bırakılamaz.
Muhalefet de bir demokrasi mücadelesi verdiğini söylerken, bu hakların bazılarından vazgeçmez, kullanmaktan çekinmez.
Kuşkusuz ki Erdoğan'ın siyasi tıkanmışlığı, bu konuda vatandaşları birbirine kırdırmaya kadar varabilecek sonuçlar da yaratabilir.
Kusura bakmasın ama bu bir siyasi şantajdır.
Halk arasında düşmanlık yayma amacını taşır. TCK'nın suç olarak tanımladığı bir eylemdir.
Muhalefetin meydanlara çıkmasından hoşlanmıyorsanız, siz de meydanlara çıkarsınız. Meydanlara çıkanları birbirine kırdırmak için değil, kendi sesinizi duyurmak için yaparsınız bunu.
Sorun Erdoğan'ın demokrasinin kurum ve kurallarını içselleştirememiş olmasından kaynaklanıyor. Psikiyatrik bir mesele değil yani.
Erdoğan, söylediği şeyin bir ülkede nasıl sonuçlar yaratabileceğini görmek için Suriye laboratuvarına bir göz atabilir.
Bu kimsenin kazanabileceği bir şey değildir, ülke kaybeder.
* * *
Endişeye mahal yok
Aslına bakarsanız Erdoğan rejiminin sokak gösterilerinden ve sokaklarda, meydanlarda insanların toplanmasından bu kadar korkmasına hiç gerek yok.
Yale Üniversitesi öğretim üyelerinden Svolik'in araştırmasından daha önce de söz etmiştim.
Araştırmaya göre 1945 – 2002 yılları arasında iktidara gelen ve sonra iktidardan gitmek durumunda kalan 316 baskıcı liderden sadece 32'si halk ayaklanması ile devrilmiş.
Yaklaşık bir oran vermek gerekirse yüzde 10 gibi bir şey.
Baskıcı liderlerin asıl korkmaları gerekenler, kendi yönetici elit guruplarının içindeki tipler.
Bu baskıcı liderlerden 205'i, yani yaklaşık yüzde 70'i kendi içlerinden çıkan muhaliflerce devrilmiş.
Böyle birçok araştırma var.
Erdoğan için asıl tehlike, kendi iktidar çevresinin içinde yatıyor aslında, sokaklarda – meydanlarda değil.
Bu tehlikeyi görmesi gereken de ben değilim tabii: Lider, şöyle bir dönüp kendi elit grubuna bakarsa, koltuğuna kimin göz dikebileceğini kolayca görecektir.
Ben olsam Süleyman Soylu'dan ya da Berat Albayrak'tan kuşkulanırdım mesela.
Onun için diyeceğim şu ki sokaklardaki, meydanlardaki protestolardan korkmaya gerek yok.
Şiddete yönelmeyen, barışçı gösteriden kimseye zarar gelmez. Demokrasiler böyle güçlenir.
Zarar, demokratik barışçı gösterileri şiddetle engellemeye kalkmaktan, insanları meydanlarda çatıştırmaktan gelir.