Mehmet Y. Yılmaz

18 Nisan 2022

Seçim öncesi sıkı bir “medya diyeti” gerekiyor

Halkımızın gerçeği, olduğu gibi değil, kendisine anlatıldığı gibi algılamasını sağlamak artık tek hedef ve öyle görünüyor ki rejimin bu konudaki hesapları da tutmuş durumda.

Sosyal medyada popüler olan “sokak röportajlarını” hayretle izleyenlerden biri de benim.

Mesela hayat pahalılığının bir numaralı sorumlusunun “Bay Kemal” olduğunu o kanallardan öğrendim.

Memlekette yaşadığı her şeye karşı sınırsız bir öfkeye sahipmiş gibi görünenlerin bütün bu olup bitenlerden Ekrem İmamoğlu’nu sorumlu tutabildiklerine de o kanallarda şahit oldum.

Bu tür röportajları izlediğim iletişim gruplarında, akıllı uslu insanlar olduklarını düşündüklerimin neredeyse çıldırma noktasına gelebildiklerini de bu vesileyle öğrendim.

Halkımızın bir bölümüne tuhaf bir ruh durumu hâkim olmuş gibi görünüyor.

Pahalılıktan, ev kirasından, düşük ücretten, işsizlikten filan yakınıyorlar ama bütün bunlardan sorumlu tutmadıkları tek insan da ülkeyi 20 yıldır tek başına yöneten Recep Tayyip Erdoğan.

Öyle bir tablo var ki sorunları Bay Kemal yaratmış ancak Allah'tan Erdoğan var, bir daha seçilirse sorunları çözecek.

Erdoğan rejiminin, kamu kaynaklarını kullanarak tek sesli yandaş medya yaratmak için eline geçen her fırsatı değerlendirdiğini biliyoruz.

Demek ki doğru bir iş yapmışlar.

Seçimden sonra iktidar değiştiğinde de tersini yaşayacağımızı şimdiden söyleyebilirim.

Çünkü artık asıl olan sadece gerçeğin peşinde koşmak değil.

Halkımızın gerçeği, olduğu gibi değil, kendisine anlatıldığı gibi algılamasını sağlamak artık tek hedef ve öyle görünüyor ki rejimin bu konudaki hesapları da tutmuş durumda.

Geçtiğimiz hafta sonunda BBC Türkçe’de okuduğum bir haber, Erdoğan’ın hedeflediği bu sonuca ulaşmasının tesadüf olmadığını ortaya koyuyordu.

ABD’de sağcı (Oradaki sağcı – solcu kavramları bizimkilere pek benzemiyor ama böyle tanımlandıkları için ben de burada kullanıyorum.) Cumhuriyetçi Parti’ye yakın Fox News izleyicileri üzerinde yapılan bir araştırma bu.

Düzenli Fox News izleyicilerine bir ay boyunca daha merkezde yayın yapan, Trump karşıtı olduğu için “solcu” diye de tanımlanan CNN izletilmiş.

Ortaya çıkıyor ki haber kaynaklarının çeşitlenmesi, insanların yaşanan olaylara ilişkin görüşlerinin değişmesine neden olabiliyor.

Araştırma California ve Yale üniversitelerinden iki bilim adamı tarafından yürütüldü.

Araştırmaya katılan 763 Fox izleyicisinin rastgele seçilen yüzde 40’lık bölümüne, haftada 7 saat CNN izlemeleri için saat başı 15 dolar para verildi.

2020 yılının Eylül ayı boyunca yapılan deneyin sonunda CNN izleyemeye başlayanların Covid-19, dönemin başkanı Donald Trump ve diğer Cumhuriyetçi partili temsilcilerle ilgili görüşlerinde değişimler olduğu görüldü.

Araştırmayı yürüten akademisyenler, “medya diyetinin”, çok partizan izleyiciler üzerinde bile etkili olduğunu, inançlarının, olaylara verdikleri tepkilerin ve konuları kavrayışlarının değişebildiğini söylüyorlar.

Türkiye, Erdoğan rejimi boyunca medyanın tek sesli yankı odalarına dönüştüğü bir süreçten geçti ve şimdi herkes duymak istediğini duyabileceği kanalları izliyor.

Düzenli ve sürekli Halk TV izleyen bir vatandaşa, hükûmetin ender de olsa yaptığı iyi bir şeyi anlatabilmek mümkün olmadığı gibi ahaber izleyen bir vatandaş da ülkede yaşanan her kötülüğü CHP zihniyetine bağlayabiliyor.

Olanak olsa da izleyicilerin günde birer saatliğine bile olsa izledikleri kanalları değiştirmelerini sağlayabilsek, yukarıda sözünü ettiğim sokak röportajlarında dile getiren görüşlerin değişmeye başladığını görebileceğimize de eminim.

Ama böyle bir olanak yok tabii.

Önümüzdeki seçimi çantada keklikmiş gibi görmeye eğilimli muhalefet partileri yöneticilerinin bu araştırmayı buldurup, dikkatle okumalarında da yarar var.

Seçime 14 ay var ve bu 14 ayda muhalefetin ne yapabileceğini anlatabileceği medya alanı son derece sınırlı.

Morallerinizi bozmak istemem ama sadece etkili bir program ve iyi bir aday bulmak da seçimi kazanmaya yetmeyebilir.

Bu programı ve adayın bu işi yapabilecek kapasitede olduğunu geniş kitlelere anlatacak, ikna edecek yeni iletişim kanallarına da ihtiyaç olduğu çok açık.

***

Davutoğlu zihniyeti beni üzdü

Saray darbesi ile istifaya zorlanan sakıt Başbakan Ahmet Davutoğlu, bir süre önce Bingöl'de “şimdi itiraz ettiği konulara Başbakan olduğu dönemde itiraz etmediği” ile ilgili bir eleştiri ile karşılaşınca sinirlendi.

“İtiraz etmeseydim Başbakanlığım gitmezdi, itiraz etmeseydim benden sonraki Başbakan gibi milyarlarıma milyar katardım” dedi.

Bu yanıtı toplantıda hazır bulunanları memnun etti ama doğrusunu isterse ben üzüldüm.

Benim üzüldüğüm konu Cumhurbaşkanı Erdoğan ile eski Başbakan Binali Yıldırım’ın çocuklarının ani zihin açıklığına bağlı hızlı zenginleşmelerindeki haklarının teslim edilmeyişi.

Erdoğan’ın oğlu, kardeşi ve bazı yakınları, bugün pazarda bir kilo kuru soğan alamayacağınız bir sermaye yatırarak kurdukları şirketi 15 milyon dolara sattılar.

Bu az şey midir?

Bunlar öyle müdebbir ve zeki tüccarlar ki Mansimov’un teknesini para vermeden kredi ile satın aldılar, sonra aynı gemiyi Mansimov’a kiralayıp, aldıkları kira ile kredi borcunu ödediler, şirketi de “akıllı olmazsa kucağa oturtulacağı” konusunda hakkında söylenti çıkarılan bir başka iş adamına 15 milyon dolara sattılar!

Buna şapka çıkarılmaz mı?

Burak Erdoğan Bey kardeşimiz, 6 Şubat 2007 günü Safran 1 “gemiciğini” alarak yola çıkmıştı, bu kadar kısa sürede çalıştı, çabaladı şirket şimdi 10 gemiye sahip bir dev oldu.

Binali Bey’in çocuklarının başarısına sıra gelince buna ne CHP zihniyetinin aklı erer ne de Davutoğlu’nun aklı erebilir.

Davutoğlu’nun aklının ermediği şuradan belli ki az kalsın “siyasi etik” filan diyerek bir kanun çıkarttıracaktı, Erdoğan müdahale etti de engellenebildi.

Erdoğan, “bu kafayla giderseniz çalışacak belediye başkanı bulamazsınız” demişti o günden beri maşallah AKP’li belediye başkanları ve Bakanlar çalışmaya doyamıyorlar!

Tabii bu durum Davutoğlu’na karşı gerçekleştirilen darbenin haklı gerekçeleri olduğunu da ortaya koyuyor.

Davutoğlu bir saray darbesi ile devrilmeseydi, Türkiye denizlerdeki bu dev filolardan yoksun kalacaktı.

Gerçi gemilerin çoğu Türk bayrağı da taşımıyor ama olsun.

“Seçimle göreve gelmiş bir Başbakan’ın görevini yapmasını engelleyerek istifaya zorlamanın” darbe suçu olduğu, Türk hukukuna 28 Şubat davası vesilesiyle girmiş bulunuyor.

Davutoğlu’nu istifaya zorlayan darbe ile ilgili dava da açılırsa bütün bu ayrıntıları daha iyi öğreneceğiz.