Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Paris’ten dönerken maiyet gazetecilerine demeç verdi. Her zaman olduğu gibi her konuda konuştu, ben de o sözlerinin arasından şunu çektim, dikkatinize sunuyorum:
“Birleşmiş Milletler öyle güçlü olmalı ki icabında kendi ceb-i hümayunundan vermek suretiyle işi çözmeli. Osmanlı’da olduğu gibi ceb-i hümayundan verir, işi bitirir.”
Cumhurbaşkanı’nın sözünü ettiği şey, Osmanlı döneminde padişahlara verilen ve nereye harcandığı sorulmayan 'cep harçlığı'!
Tabii onların cepleri bizimkiler gibi değildi, içine bir hayli para sığabiliyordu. Padişahlar bu parayla kimseye bir açıklama yapmalarına gerek kalmadan gerekli özel harcamalarını yapabiliyorlardı.
Şimdi 'ceb-i hümayun' yok tabii, çünkü saltanat kaldırıldı, artık bütçe hakkı millet adına TBMM tarafından kullanılıyor.
Aslında bu son cümlede, noktadan sonra şu işareti :) koymalıydım ama emojiler devrinde olmamıza rağmen yazım kılavuzlarında bunlara yer yok maalesef.
Emojilerde bir de gözünden yaşlar gelen bir sarı surat var ki onu kullanmak zaten yakışık almazdı.
Hep merak etmiştim: Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en yüksek örtülü ödenek harcamaları neden Recep Tayyip Erdoğan dönemine denk geliyor diye.
2014 yılı itibariyle gelmiş geçmiş 58 başbakan örtülü ödenekten toplam 260 milyar lira harcamıştı. Aynı tarihte, Erdoğan’ın örtülü ödenek harcamaları 11 yıl için 333 milyar liraydı.
Geride bıraktığımız 4 sene içinde bu rakam da katlandı.
Şimdi Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri emrine verilecek 'ceb-i hümayun' ile dünyanın değişik yerlerindeki siyasi ve askeri anlaşmazlıklar nasıl çözülecek, ben bilemiyorum.
Cumhurbaşkanı’nın da bunu bilmediğine iddiaya girerim.
Biliyor olsaydı, bunu maiyet gazetecilerine açıklamakla kalmaz, BM kürsüsünde de tekrarlardı.
Çünkü o da şunu biliyor ki para her şeyin çözümü değil, hele siyasi ve askeri sorunların sıcak çatışmaya dönüştüğü yerlerde!
Peki düğün değil, bayram değilken neden aklına 'ceb-i hümayun' geldi?
Kendi örtülü ödeneğiyle Suriye sorununu bile çözememişken hem de?
Rahmetli Necmettin Erbakan’ın ceb-i hümayununa partisi tarafından emanet edilen servet, vefatından sonra 'davadan' çok çocuklarının kullanımına kalmış, bir de miras kavgası çıkmıştı.
Alpaslan Türkeş’in vefatından sonra da benzeri sorunlar yaşanmıştı.
Yoksa burada amaç bu kavramı yeniden zihinlerimize sokmak mı?
Bunu bilemem. Ama artık yeterliliğinden kuşku da duysak demokrasi var.
Vergi mükellefleri olarak paralarımızın nereye harcandığını bilmek gibi bir hakkımız var ve bu hakkı kullanma yetkisini devrettiğimiz bir Meclis var. (Gerçi bu Meclis’in üyelerinin bir bölümü bunu hiç önemsemiyor ama bu önemli bir konu.)
Milletin, iktidarın tek gerçek sahibi olduğunun altını çizen bir kavram bu.
Onun için artık ceb-i hümayun olmaz. Bizim memlekette olamayacağı gibi BM’de de olmaz.
Keşke Cumhurbaşkanı arada sırada uçağına bizleri de alsa da bu tür konuları karşılıklı tartışma olanağı bulsak!
***
İşte bakan dediğin böyle olmalı
Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, kırmızı etin ithal edilmesine yönelik eleştirileri şöyle yanıtladı:
“Biraz daha tavuk ve balık eti yesek aslında Türkiye et olarak kendi kendine yeter.”
Bunu okuyunca beni bir gülmedir aldı. O beni güldürdü, Allah da onu güldürsün inşallah!
Şahane bir çözüm bu. Bugüne kadar neden kimsenin aklına gelmedi, gerçekten merak ettim.
Evet, adam haklı. Ne işiniz var kasaplarda? Gidin balık tutun, tavuk besleyin.
Yeteri kadar yeşil mercimek, kuru fasulye, nohut yerseniz zaten ete de ihtiyaç kalmıyor. Bakın burası çok önemli:
Bütün ülke böyle beslenirse doğal gaz ihtiyacını da herkes kendisi karşılamış olur!
Hatta biriktirilirse, kurulacak Uzay Ajansı’nın ilk fırlatacağı roket için yakıt olarak bile kullanılabilir.
Acaba Diyanet bu Cuma hutbesine böyle bir konu mu eklese: Vejetaryen olmak helaldir!
Bunları nereden bulup çıkarıyor ve bakan yapıyorlar, gerçekten takdir ediyorum.
Öte yandan İçişleri Bakanı’na da diyecek iki kelime lafım var: Niye “herkes bisiklete binerse trafik sorunumuz biter” demek aklına gelmiyor?
***
Ömer Çelik ne kadar maaş alıyor?
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 15 Temmuz şehitleri için toplanan yardım paralarının akıbetini sordu.
Cevabını da AKP sözcüsü Ömer Çelik’ten aldı:
“Kılıçdaroğlu'nun bahsettiği, vatandaşlarımızın yaptığı cüzi bir yardımdır. Paranın ailelere dağıtımı için Aile Bakanlığı'nın kontrolünde bir vakıf çalışması yapılacak.”
Ömer Çelik’in kaç para maaş aldığını merak etmemin nedeni bu sözleri. Yoksa bana ne maaşının ne kadar olduğundan.
Toplanan para 309 milyon lira ve Ömer bey, bunu “cüzi bir miktar” olarak niteliyor.
309 milyon lira cüzi bir miktar ise, gerçekten büyük bir para ne kadar olmalı?
Ve anlayamadığım konu şu ki bu paranın dağıtılması için neden bir vakıf kurulması gerekiyor?
15 Temmuz’da Fethullahçı canilerin katlettiği vatandaşlarımızın sayısı belli. Kaç vatandaşımızın bu nedenle kalıcı sakatlıkla malul olduğu da.
Toplanan para miktarı da belli.
Basit bir bölme işlemi ile bu konu neden çözülemiyor da illa bir vakıf kurmak gerekiyor?
Vakıf kurulacak, vakıf için bir mütevelli heyeti seçilecek. Hakkı huzurlar ödenecek. Vakıf çalışmaları için bir bina tutulacak. Bir vakıf genel müdürü, makam arabaları, ofis işleri için memurlar vs...
Para dağıtılana kadar elde kuruş kalmayacak yani.