Ankara’da yürütülen bir soruşturmanın sonucunda 23 ilde operasyon düzenlendi ve 67 kişi gözaltına alındı. Bunların 15’i daha sonra tutuklanıp, cezaevine gönderildi.
Bu çetenin suçlarından biri “sahte hukuk fakültesi diploması” satmak.
Adliyemizin durumuna bakınca sahte hukuk diploması üretip satmanın çok kârlı bir iş kolu olduğunu aklımdan geçirdim.
Gazete haberlerine de yansıyan soruşturma gerekçelerine, yazılan iddianamelere, açıklanan kararlara filan bakınca başka türlüsünün mümkün olmadığına giderek daha çok kanaat getiriyorum.
Birilerinin hazırlayıp, sattığı sahte hukuk diplomaları o kadar iyi taklit edilmiş ki devletimiz bile sahte olduğunun farkına varamıyor.
Böyle midir; bilmiyorum tabii.
Doğru dürüst bir soruşturma yürütülürse eminim bu gerçek kolayca ortaya çıkarılabilir.
Bu sonuca nereden varıyorsun derseniz; hukukçu süsü verilmiş bazı resmi zevatın hukukun en temel kavram ve kurallarından habersiz olduğuna ilişkin kanaatim giderek güçleniyor.
Hukuk fakültelerinin birinci sınıflarının ilk sömestr derslerinde öğrenilecek şeyler bunlar.
Bunları bilmez görünenlerin diplomalarının gerçekliğinden şüphelenmek de sanırım yanlış bir tutum olmaz.
Kanunsuz suç ve ceza olmaz, aksi kanıtlanana kadar herkes masumdur, şüpheden sanık yararlanır, normlar hiyerarşisi nedir gibi meselelerden haberdar değil gibiler çünkü.
Hele “lekelenmeme hakkı” diye bir şeyin varlığını hiç duymamış gibiler.
Mesela ben şimdi burada bir yalan uydursam: Desem ki İstanbul Adliyesi’nde görevli falanca savcı ve hâkim, sahte diploma almışlardı. Bunun için adını şimdi hatırlamadığım birisine 7 bin 500 lira verdiler. O parayı da jigololuk yaparak kazanmışlardı.
Normal hukuk fakültesinden mezun olmuş, yasalarımızı öğrenerek sınavı verip savcılığa atanmış bir Adliye mensubu bunu okuyunca bana “gel bakalım” derdi, “bu söylediklerini kanıtlayabilecek elinde ne var?”
Ben de ona söz konusu savcı ile hâkimin henüz öğrenci oldukları yıllarda cep telefonlarının, meşhur bir kalpazan ile aynı bölgeden sinyal verdiğini, zaten Facebook hesaplarındaki paylaşımlarına bakınca üniversite boyunca kahvede pişpirik oynadıkları için derslerine girmediklerini ve adını gizli tutmak zorunda olduğum bir de tanığım bulunduğunu söyleseydim, hukuku ve kanunlarımızı bilen savcı davayı benim hakkımda açardı: Suç uydurup, insanları lekelemeye çalıştığım için.
Ancak Adliyemizin son günlerdeki tavırlarına bakınca işler benim tahmin ettiğim gibi yürümüyor.
Adamın biri bir yalan uyduruyor, belli bir merkezden yönlendirilen troller sosyal medyada curcuna yaratıyor ve savcı soruşturmayı bu olayın mağdurları aleyhine açıyor.
Savcının bu soruşturmayı yürütürken elinde bir kanıt da yok, sorduğu sorulardan bile belli.
Serenay Sarıkaya’ya sorduğu sorulara bakın:
“Mert Demir ile ilişki karşılığında 5 milyon dolar aldın mı?”
“Ayşe Barım tarafından size bir baskı veya tehdit yapıldı mı?”
Savcı Bey, bunları önce iddiayı ortaya atana sormalıydı, bu iddia nedeniyle mağdur edilen bir genç kadına değil.
“Müddei iddiasını ispatla yükümlü” değil mi?
“Bir çamur at izi kalsın” kumpasına maruz kalan herkes hakkında hemen soruşturma mı açılacak?
Diyelim ki savcı bu konuda delilleri zaten topladı ve doğru bulduğu için soruşturma böyle açıldı.
O zaman da soru şöyle olmalıydı: “Falanca bankadan, şu tarihte, filanca kişiden adınıza 5 milyon dolarlık havale yapılmış. Bu nedir?” Ya da “harcamalarınızda, beyan ettiğiniz kazançtan daha fazla para harcamışsınız. Şu tarihte bu, bu tarihte şu… Bunu açıklayabilir misiniz?”
Evet, Türkiye’de vergi mevzuatında nereden buldun sorusuna yer yok ama bir suç iddiası varsa ve böyle bir kanıt suça işaret ediyorsa savcının bu soruyu sormasında da bir tuhaflık yok.
Savcı iddiayı destekleyecek somut işaretler ve kanıtlar üzerinden soramıyor, çünkü elinde böyle bir kanıt yok.
Böyle davranarak esasen sosyal medya trollerinin itibar suikastına yardım ve yataklık ediyor.
Bir Adliye için ne kadar utanç verici bir durum!
Öte yandan iddia doğru olsa bile bu bir suç değil.
“Kanunsuz suç ve ceza olmaz” ilkesini bilmeyen bir kişinin hukuk fakültesini gerçekten okumuş olduğuna inanabilir miyiz?
Bir oyuncunun menajerine, “işini doğru yapıyor ve önce kendine bağlı oyuncuların haklarını sonuna kadar savunuyorsun, bu yüzden bazı oyuncular iş bulamıyor” diye bir suçlama yöneltilebilir mi?
Böyle bir suç hangi kitapta yazılı?
Adliye’nin böyle kumpaslara alet olmasının sonucu, bugün Türkiye’de vatandaşların adalet sistemine güvenmiyor olmalarının temel nedeni.
Toplum Çalışmaları Enstitüsü’nün araştırmasına göre yargı kurumları yüzde 18,4 ile en güvenilmeyen kurumlar arasında üçüncü sırada yer alıyor.
Asal’ın Nisan 2024 tarihli araştırmasına göre Türkiye’de adalet sistemine güven yüzde 24,5 seviyesinde. Bu, neredeyse her on kişiden sekizinin adalet sistemine güvenmediğini gösteriyor.
Hukukun Üstünlüğü Endeksi’ne (Rule of Law Index) göre Türkiye 142 ülke arasında 117. sırada.
Adliye siyasileşti ve önceliği hukuk, Anayasa ve kanunlar olmaktan çıktı.
Mehmet Y. Yılmaz kimdir?Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini bir süre yürütmektedir. 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazetesi ve dergilerini yayınladı Askerlik görevi Kara Harp Okulu'nda yapıldıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe geri döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu 1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınlandı. Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucusu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğu yapıldı. 1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yıl sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda ise Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü. 2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğüne getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi. 2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı. Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi kitap olarak yayınlandı. "Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor. |