Mehmet Y. Yılmaz

19 Şubat 2020

Reis, Sezar’a mı özendi?

AKP’de, Recep Tayyip Erdoğan’a "Tayyip Abi bir sakin ol, önce bir serinle. Böyle bir savaştan nasıl bir çıkarımız olabilir ki" diyecek, aklı başında kimse kalmadı mı?

Çizgi roman "Asterix, Sezar’a Karşı"da, dev Roma ordusunun, küçücük Galya köyünü bir türlü zapt edememesine öfkelenen "çizgi Sezar" şöyle söylüyordu:

"Askerlerimin kanının son damlasına kadar savaşacağım!"

Bir çizgi roman okurken insan gülüyor haliyle!

Ama bunun bir çizgi roman değil de gerçek olduğunu bilirseniz, sırtınız ürperiyor olmalı!

AKP Genel Başkanı, karşısında kalabalık, önünde de bir mikrofon gördüğü zaman kendine hakim olamıyor.

Dün de yazdım, Suriye ordusu geri çekilmez ve İdlib’deki cihatçı teröristleri rahat bırakmaz ise "ölmeye hazır" olduğumuzu söyledi.

Ölecek olanlar elbette başkalarının çocukları, kendi çocukları gemi alıp satıyor, vakıf işleriyle ilgileniyor çünkü.

Reis, Asterix’deki Sezar’dan kopya çekmiş sanki: Askerlerinin kanının son damlasına kadar savaşmaya hazır!

Murat Yetkin dün kendi bloğunda yazdı, ABD, PKK – YPG’yi "bu süreçte Türk ordusu ile çatışmaya girerseniz, sizi korumayız" diye uyarmış.

"Bu süreç" bildiğiniz gibi İdlib’de, Türkiye ile Suriye – Rusya ittifakının savaşa tutuşma olasılığı.

Sağ olsunlar bununla da yetinmemişler, savaş başlarsa olası hava saldırılarına karşı Türkiye’yi korumak için Patriot bataryaları da göndereceklermiş.

İnsan haliyle duygulanıyor. Çocuklara, Adnan Menderes Türkiye’sinde okullarda öğretilen marşı yeniden mi öğretsek acaba: "Amerika Amerika, / Türkler Dünya durdukça / beraberdir seninle / Hürriyet savaşında!"

Daha düne kadar Suriye’nin kuzeyinde tanımladığı sınırlar geçilecek olursa ekonomiyi mahvetme tehditleri savuran ABD’ye ne oldu böyle?

Başına taş mı düştü, Virginia lotosundan büyük ikramiye mi çıktı?

İkisi de olmadı tabii.

Büyük bir fırsat gördüler: Reis’i yeteri kadar gaza getirebilirlerse, Türkiye, ABD’ye vekaleten, Rusya’nın vekili Suriye ile savaşa tutuşabilir!

Böylece Türkiye’yi "derâguş etmek" (*) de mümkün olabilir.

Bu savaşta Türkiye’nin neler kaybedebileceği ya da kazanacağı ABD’nin elbette umurunda değil.

Çünkü deyim yerindeyse, yazı da gelse kazanacak, tura da gelse!

AKP’de, Recep Tayyip Erdoğan’a "Tayyip Abi bir sakin ol, önce bir serinle. Böyle bir savaştan nasıl bir çıkarımız olabilir ki" diyecek, aklı başında kimse kalmadı mı?


Dil bilgisi notu: "Deraguş etmek" fiili, Farsça’dan dilimize geçmiş bir kelime. "Kucaklama, sarma" anlamına geliyor. Nabizade Nazım, "cümle içinde" şöyle kullanmış: "İki karış boyundaki çayırların içine yuvarlanmış, yekdiğerini deraguş etmiş iki vücut görmekte idi.")  

 

* * *

Yanılmışım, özür dilerim

"Gezi davası" diye tanımladığımız dava sonuçlandı ve mahkeme 16 sanıklı davada 9 sanık haklarında isnat edilen tüm suçlardan beraat kararı verdi. Yurtdışında bulunan 7 sanık hakkında ifadelerinin alınmasına yönelik yakalama kararı çıkarıldı.

Bu kararı T24’te okuduğumda içimde nedensiz bir mutluluk duygusu uyandığını fark ettim.

Sanki üzerimde büyük bir yük varmış da kalkmış gibi!

Zaten böyle olması gerekiyordu, hatta hiç yaşanmamış olması gerekiyordu ama Nasrettin Hoca gibiydim, eşeği kaybettim ve bulunca mutlu oldum.

Pazartesi günü yazdığım yazıda, bu davaya bakan mahkeme heyetinin doğal yargıç ilkesi çiğnenerek oluşturulmasından hareketle bir yorum yapmıştım.

Mahkemenin tutuklu yargılamada ısrarı, işin en başında reddetmesi gereken bir uyduruk iddianameyi kabul ederek yargılama sürecini başlatmış olması gibi gerekçelerden yola çıkarak yaptığım bir yorumdu bu.

Mahkeme heyetinin peşin mahkûmiyet için oluşturulduğunu düşünüyordum.

Dünkü beraat kararından sonra yanıldığımı söylemem ve sizlerden özür dilemem gerekiyor. Kabul edeceğinizi ümit etmek isterim.

Ama şunu da söylemeliyim ki siyasi bir yargılama oldu, siyasi nedenlerle bu noktaya geldi, siyasi nedenlerle insanların hayatlarından bir süre çalındı ve siyasi nedenlerle de beraat kararı verildi.

Bir hukuk devletinde hiç yaşanmaması gerekenler yaşandı.

Sonunun mutlu bitmesi, bu bir sinema filmi olsaydı sevinç gözyaşları dökmemize neden olabilirdi.

Nitekim söylediğim gibi ben de nedensiz bir mutluluk yaşadım.

Ama bu bir film değil.

Düşünmeye devam etmemiz lazım: İnsan hayatı, özgürlüğü bu kadar ucuz mudur?

Demokratik haklarını kullananların başına bir şey gelmemesi için mutlaka "dış güçlerin" sopa göstermesi mi gerekiyor?

Çüşşş

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Gezi Parkı eylemleri gerekçesiyle 840 gündür tutuklu bulunan ve bugün hakkında tahliye kararı verilen iş insanı Osman Kavala'nın 15 Temmuz darbe girişimi soruşturması kapsamında gözaltına alınması kararı verildiğini duyurdu.

TIKLAYIN - Tahliye edilmesi beklenen Osman Kavala için yeniden gözaltı kararı!

* * *

Bodrum Belediyesi, kanunları hatırladı

Bodrum Belediyesi, gürültüyle mücadele için bazı bölgelerin "sessiz", bazı bölgelerin "müzikli" olarak tanımlanacağını açıkladı.

Müzikli olarak tanımlanan bölgelerde sabah 5’e kadar eğlence sürebilecek.

O günden beri gazetelerde bununla ilgili değişik yorumlar yayımlanıyor.

Kimisi bu kararın Bodrum’u bitireceğinden söz ediyor. Kimisi Çeşme’nin, Bodrum’a gidecek turisti çekeceğinden.

Bu nedenle işleri azalacak Bodrum esnafının, Belediye’yi sıkıştıracağından söz eden de var.

Gazeteci arkadaşlarıma, bu mesleğin temel kurallarından birini hatırlatmak zorunda kaldığım için üzgünüm ama her şeye sazan gibi atlamak doğru değildir.

Çünkü bu konu, sadece Bodrum Belediyesi’nin sorunu değildir.

Bu tür yorumlar yapmadan önce biraz bilgi edinmek gerekir.

Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu’nun 14. maddesinde, "Şehir ve kasabalarda gerek mesken içinde ve gerek dışında saat 24.00’ten sonra her ne suretle olursa olsun civar halkının rahat ve huzurunu bozacak surette gürültü yapanların polisçe men olunacağı, bu yasağı dinlemeyenler hakkında Ceza Kanunu’nun 546’ncı maddesine göre takibat yapılacağı" belirtiliyor. Aynı görev, başka bir yönetmelikle Jandarma’ya da verilmiş.

Kabahatler Kanunu’nun 36. maddesinde, başkalarının huzur ve sükûnunu bozacak şekilde gürültüye sebep olan kişiye veya işletme sahibine idari para cezası verileceği, idari para cezasına kolluk veya belediye zabıta görevlilerince karar verileceği yazılı. Büyükşehir Belediyeleri Kanunu ve Belediye Kanunu da bu konuda, bu kurumlara düşen görevleri tanımlıyor. Bodrum Belediyesi’nin, kanun ve yönetmeliklerin kendisine ve diğer kamu yöneticilerine bu kadar açık olarak verdiği görevleri hatırlamış olması, sadece geç kalmış bir durumdur.

Çeşme’deki ya da bir başka sahil kasabasındaki kamu görevlileri (belediye, polis, jandarma, çevre müdürlüğü) kanun ve yönetmeliklerin bu kısmını hatırlamıyor ise bunun nedeni, gürültücü işyerlerinden aldıkları avantanın onlarda geçici bir hafıza kaybına yol açmış olmasıdır.

Dünyanın hiçbir yerinde, gece 24.00’ten sonra açık havada, yüksek sesli müzikle eğlence olmaz.

Bodrum Belediyesi doğru bir uygulama yapıyor.

Öte yandan, gece, yüksek sesli müzikle eğlenmek de elbette bunu talep edenlerin hakkıdır. Bu talebin işletmeciler tarafından karşılanması da serbest ticaretin ve girişimciliğin gereğidir.

Bugün yazı çok uzadı, bununla ilgili neler yapılabileceğine ilişkin olarak bu konuya yine döneceğim.