Resmi Gazete'de, önceki gün yayımlanan bir yönetmelik değişikliği ile MİT ve polis, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne ait silah ve teçhizatı kullanabilecek.
Yönetmeliğe göre "milli güvenlik, kamu düzeni ve kamu güvenliğini ciddi şekilde tehdit eden terör, toplumsal olaylar ve şiddet hareketlerinin meydana gelmesi durumunda" Emniyet ve MİT, ordunun silah, mühimmat ve araç – gerecini kullanabilecek.
Yönetmelik değişikliğiyle, "dost ve müttefik" ülkelere de TSK, MİT ve Emniyet'in taşınabilir malları, yani silah, mühimmat ve araçları gönderilebilecek.
Burada durup, hep birlikte düşünelim derim: Polisin ve MİT'in, ordunun ağır silahlarına ihtiyaç duyması için nasıl bir durum ortaya çıkmış olmalı?
"Milli güvenliği ve kamu güvenliğini tehdit eden toplumsal olaylar ve şiddet hareketlerinden" kasıt nedir?
Rejimin genel tutumuna bakılırsa, kitlesel protesto gösterileri, kamu güvenliğini ciddi olarak tehdit ediyor.
Peki bu durumda polis, askerin elindeki tank, top, füze, roket ve hatta savaş uçaklarını mı kullanacak?
Türkiye'de polis, elindeki olanaklarla, toplum güvenliğini tehdit ettiği düşünülen gösterileri bastırmakta yetersiz mi kaldı?
TOMA'ların sıktığı suların yerini, şimdi bu değişiklikle tankların fırlattığı top mermileri mi alacak?
Göstericilerin üzerine biber gazı kapsülleri yerine, roket mi atacaksınız?
Göstericileri, havadan yere atılan füzelerle mi vurmak niyetindesiniz?
Polisi geçelim, bu ağır silahlar MİT'in hangi işine yarayacak?
MİT, kuruluş yasasında yazılı olan görevlerinin dışına çıkarak, savaşa mı katılacak ki ordunun ağır silahlarını canı istediğinde alıp, kullanabilsin?
Mesela CIA tank kullanabiliyor mu? MI6'in uçak gemisi mi var?
Eksiklikleri çok da olsa, Türkiye gibi bir demokratik ülkede, Anayasa'nın vatandaşlara verdiği gösteri yapma hakkını kullananların üzerine ağır silahlarla mı gideceksiniz?
Şunu bize bir açıklasanız da gerçek niyetinizi daha iyi anlasak:
Polis ve MİT, ordunun ağır silahlarına hangi gerekçeyle ihtiyaç duyacak?
* * *
Muhalefetin görevi gerçek gündemi tartışmaktır
Türkiye'de muhalefetin her gün bıkıp usanmadan anlatacağı ve çözüm yollarını önereceği çok ciddi sorunlarımız var.
İşsizlik en önde geleni.
Çalışabilecek nüfusun yarısının bir işi yok.
Ve üstelik bu işsiz kitlenin yarısından fazlası, artık işsiz bile kabul edilmiyor.
Adeta yoklarmış gibi, istatistiklerde bile yer almıyorlar çünkü bir iş bulabilme ümitlerini ölene kadar tüketmiş durumdalar.
Ciddi bir salgın hastalık var. Ve insanlığa ne mutlu ki, salgına neden olan virüse karşı aşılar geliştirilmiş durumda.
Kendimizi bir parçası olarak gördüğümüz Avrupa'da aşılama çoktan başladı.
Bizde aşının ne zaman geleceği bile meçhul.
Salgının etkilerini minimuma indirebilmek için en az 120 milyon doz aşıya ihtiyacımız var, elimize geçen aşı miktarı 3 milyon doz.
Hükümet 65 yaş üstüne aşıda öncelik vereceğini açıkladı, öğrendik ki 65 yaş üstü için aşının Faz 3 deneyleri yapılmış değil.
Türkiye, hükümetin beceriksizliği ve öngörüsüzlüğü nedeniyle aşıya en geç ulaşan ülkelerden biri olacak.
Enflasyon azmış durumda.
Halkın cebini asıl ilgilendiren, gıda ve temel ihtiyaç maddelerindeki enflasyon yüzde 20'yi geçmiş bulunuyor.
Hükümetin buna karşı yapabildiği tek iş, istatistiklere yalan söyletmek.
Demokrasimiz ciddi tehdit altında, en küçük bir muhalif gösteri bile şiddetle bastırılıyor.
İktidarın, suç örgütü yöneticileriyle arasına mesafe koymayı başaramayan küçük ortağı, Anayasal haklarını kullanacak TC vatandaşlarının "başlarının ezilmesini" talep edebilecek kadar azmış durumda.
Ve böyle bir ülkede son bir haftadır tartıştığımız konulara bakın:
Kadın hakimlerin türbanı, darbe ima ettin – hayır, etmedim gevezeliği, ülkenin en iyi üniversitesine ülkedeki belki de en çapsız profesörün yönetici olması.
İktidar, trolleri ve elindeki medya gücüyle bunların üzerinde tepiniyor, asıl sorunları halkın gözünün önünden kaçırmak peşinde, muhalefet de ona cevap yetiştirmeye çalışıyor.
Türkiye'nin gerçek gündemi, rejimin tartışılmasını istediği konulardan tamamen farklı.
Muhalefet, iktidarın suni gündem tuzaklarına düşmeden, gerçek gündemi sorgulamalı.