Türkiye, Küresel Organize Suç Endeksi'nde, 163 ülkeyi geride bırakarak 14. oldu.
Yandaş bir gazetede bu haberi yazmak zorunda kalsaydım, bu yukarıdaki cümleyi kurardım; bir gerçeği yalan söylemeden gizleyebilmek için!
Bu cümledeki bilgi doğru olmasına doğru ama gerçeği tam olarak yansıtmıyor çünkü bu listede 178 ülke içinde 163 ülkeyi geride bırakmak övünülecek bir şey değil.
Gerçek şu: Türkiye, organize suç çeteleri için dünyadaki en elverişli 14 ülkeden biri.
Ve bu da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın devri iktidarında gerçekleşti.
Emniyet Genel Müdürlüğü'nün internet sitesinde "organize suç örgütü" şöyle tanımlanıyor:
"Tehdit ve şiddet uygulayan, bünyesinde açık veya gizli iş bölümü bulunan, hiyerarşik yapıya sahip, suç işlemeyi süreklilik haline getirmiş, suç işlemeye elverişli malzemeye sahip, haksız çıkar sağlamayı amaçlayan ve en az 3 kişiden oluşan yapılar."
Yani bildiğiniz mafya faaliyeti!
Uyuşturucu, silah, insan kaçakçılığı da dahil her türden kaçakçılık, tehdit, şantaj, şiddet, cinayet bu örgütlerin işi.
Söz konusu endekse göre Türkiye, "organize suçların en yaygın" buna karşılık "devlet direncinin en zayıf" olduğu ülkelerden biri.
"Organize suçların ne kadar yaygın olduğu" kategorisinde 10 üzerinden 7,03 puanımız var.
Buna karşılık "devlet direnci" notumuz 10 üzerinden 3,5.
Böylece olunca Türkiye, "yüksek suç oranı – düşük devlet direnci" ülkelerinden biri oluyor.
Henüz Kolombiya, Meksika, Afganistan, Honduras gibi ülkelerin eline su dökemiyoruz ama iktidara hâkim olan zihniyet değişmez ise bunu da görme ihtimalimiz yüksek.
Çünkü bu tür suç örgütlerinin üzerinde ciddi bir siyasi kalkan var ve bu siyasi kalkanın bir ucundan iktidar partisi tutarken, öteki ucunu koalisyon ortağı taşıyor.
Rejimin türlü kılıklar altında çıkardığı aflardan yararlanıp, koalisyonun küçük ortağı partinin liderinin elini öpmeye koşturan organize suç örgütü liderlerini hatırlarsınız.
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, göreve geldiği günden beri neredeyse her gün bir organize suç çetesinin çökertildiği ile ilgili müjde veriyor.
Bunun bir tek anlamı var: Bu örgütlerle mücadele o kadar ihmal edilmiş ve bir ihtimal bu örgütlerin sırtı zamanında öyle sıvazlanmış ki yakala yakala bitmiyorlar.
Bu tablonun ortaya çıkması beceriksiz bir bakan, yolsuzluğa bulaşmış iki – üç polis şefi gibi nedenlerden olmuyor.
Meselenin özü şeffaflık ve hesap verebilir olmakla ilgili.
Derin bir yolsuzluğun devleti sarıp sarmaladığı bir ülkede, suç örgütleriyle mücadele de mümkün olamıyor.
Çünkü kimin elinin kimin cebinde olduğu belli değil, görevini yapmak isteyen memurlar, hakimler ve savcılar arkalarında siyasi bir destek olduğundan emin olamıyorlar, yolsuzluklar nedeniyle oluşan dev kara para hacmi, suç gelirlerinin de izini sürmeyi zorlaştırıyor.
Bu parti, 2002 yılında iktidara gelirken yolsuzluklar ve suç örgütleriyle de mücadele edeceği sözünü vermişti.
Verdiği birçok söz gibi bunu da tutamadı, sorunun daha da büyümesine de zemin hazırladı.
* * *
Gençlerin sporundan tasarruf
Gençlerin sporundan tasarruf edilirken belediyelerin iki şakşak için milyonları transfere harcamaları saçmalığı artık bitmeli |
Cumhurbaşkanı'nın kendisini iktisatçı zannetmesinin yol açtığı ve büyük kitleleri ezen ekonomik krizin sonucunda Mehmet Şimşek, kurtarıcı olarak tayin edildi.
Kurtarıcı Bakan, daha önce de defalarca denenmiş ama sonuç alınamamış bir tasarruf paketini de yürürlüğe koydu.
Bu tasarruf tedbirlerine kim ne kadar uyacak bunu kestirmek bugünden zor ama şunu söyleyebilirim: Gücü olan uymayacak, güçsüz olanlar uyacak.
Nitekim Türkiye Üniversite Sporları Federasyonu, tasarruf tedbirleri çerçevesinde 15 branştaki faaliyetleri iptal etti.
Bunların arasında plaj voleybolu, atletizm, plaj hentbolu, güreş, yağlı güreş, jimnastik, boks, halter gibi branşlar da var.
Federasyon, bu branşlardaki faaliyetlerin iptal edilmesi için tasarruf tedbirlerini gerekçe gösterirken, üniversite yönetimlerini de "kendi sorumluluklarını da Federasyon'dan bekledikleri" için suçluyor.
Üniversitelerin kimler tarafından yönetildiği ile ilgili az çok fikrimiz var. Kampüslerde cami yaptırmak, spor alanı yaptırmaktan daha önemli bir iş olarak görülüyor. Sporcuların masraflarını Federasyon'a yıkma çabası içinde olduklarını tahmin etmek zor değil.
Üniversite yönetimleri de bu işte ellerini taşın altına koymalı.
Federasyon'un bu tedbirlerle ne kadarlık bir bütçeyi tasarruf edeceğini bilemiyorum. Açıklamada yer almıyor.
Türkiye'de birçok belediyenin profesyonel futbol kulüplerini finanse ettiği bir gerçek.
O kulüpler de bu destekleri çoğunluğu yabancı olan profesyonel oyuncuları transfer etmek için kullanıyorlar.
Belediyelerin kendilerini seçen halka karşı sorumluluğu, bu imkanları gençlerin kullanımı için seferber etmek olmalı.
Gençlerin sporundan tasarruf edilirken belediyelerin iki şakşak için milyonları transfere harcamaları saçmalığı artık bitmeli.
Böyle bir kaynak varsa, o kaynak gençlerin sporuna harcanmalı.
Mehmet Y. Yılmaz kimdir?Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü. 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu 1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı. Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı. 1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü. 2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi. 2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı. Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. "Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor. |