Mehmet Y. Yılmaz

13 Aralık 2019

Milenyum kuşağı 2023’te eski çamlardan bardak yapacak

2023 genel seçiminde 5 milyon yeni seçmen ve yeni partiler olacak. Eski nutuklarla yeni kuşak seçmeni ikna etmek kolay değil. Buyurun size bir siyasi kehanet: Erdoğan, Bahçeli’nin kendisine kurduğu başkanlık sistemi tuzağına atladığına çok pişman olacak

Bir Saray darbesiyle Başbakanlık'tan indirilen Ahmet Davutoğlu, partisinin kuruluş beyannamesini İçişleri Bakanlığı’na teslim etti.

Ali Babacan’ın başında olduğu oluşum da öyle görünüyor ki bu ay bitmeden bir partiye dönüşmüş olacak.

Besleme medyada köşe yazılarından filan anlıyorum ki AKP içinde bu partilere çok şans tanıyan yok.

Mevcut muhalefet partilerinin beklentisi de bu partilerin yüzde 1 - yüzde 2 gibi bir oy kayması yaratabilmesi. Böylece Erdoğan’ı seçimde yenmenin yolunun açılacağını düşünüyorlar.

2023 yılındaki seçimlere kadar çok zaman var. Türkiye için ise bir hayli uzun sayılmalı.

Erken seçim aslında iktidarın işine yarardı ama mevcut ekonomik durum bir erken seçimi göze almalarını mümkün kılmıyor.

Mezarlıktan geçerken ıslık çalmaya benzer bir şekilde ekonomiyi iyi gösteren rakamlarla oynamayı çok iyi yapıyorlar ama bu evlerdeki tencerenin kaynamasına bir fayda sağlamıyor.

Türkler, kendi bireysel bütçelerinin ne hâle geldiğini, her türlü istatistikten daha iyi biliyorlar.

2023 yaklaştıkça, Erdoğan’ın en iyi bildiği şeyi yaparak kutuplaşmaya gaz vereceğini tahmin etmek de zor değil.

Ancak bu politika bu kez çok işe yarar mı? Emin değilim.

2023 seçimlerinde 5 milyon yeni seçmen oy kullanacak.

Bu yeni seçmen, hayatı boyunca AKP iktidarından başka bir iktidar görmedi. Doğdular, bebeklikten çıktıklarında televizyonda Erdoğan vardı, hâlâ o var.

"CHP zihniyeti" diye başlayan diskurun anlamını kavramaları bile zor.

Artan zorunlu eğitim süresi nedeniyle bu yeni seçmenin ezici çoğunluğu lise mezunu olacak.

Eğitim düzeyi yükseldikçe AKP’nin oy oranında azalma gerçekleştiğini de hatırlayalım.

Bu yeni seçmenin AKP hükümeti algısı, doğal olarak kendi hayatlarındaki etkileriyle belirlenmiş durumda.

Sınav sistemlerinin her yeni bakan ile durduk yerde değiştirilmesi, bu değişikliklerin gerekçesinin açıklıkla anlatılamamış olması, sabahın kör karanlığında okula gitmek zorunda kalmaları, gelecek ile ilgili olumlu beklentilerinin her yıl daha da azalması gibi etkilerden söz ediyorum!

Ve elbette bu genç nüfus, hamasetten de kolay etkilenecek bir gençlik ateşine sahip. Erdoğan’ın Libya’ya da savaş ilan etmek istemesine şaşırmamak gerek! Seçmen profilindeki değişim, Erdoğan’ın maceracı dış politikasını daha da riskli hale getirebilir.

2000 yılından sonra doğan bu yeni seçmen tipi, deyim yerindeyse internet ortamının içine doğdu.

Erdoğan için sosyal medya bir tür "düşman" iken, bu kuşak için "hayatın en doğal parçası"!

Bu kuşağın düşünme biçimi de, yıllar içinde edindikleri alışkanlıklar da, birbirleriyle ve toplumla kurdukları iletişimin dili de bambaşka.

Emir almaktan çok hoşlanmadıkları bir sır değil. Kendilerine neyi yapıp yapamayacaklarının, dikte edilmesinden de hazzetmiyorlar.

Erdoğan’ın tamamen yabancısı olduğu bir iletişim biçimi gerekiyor, onlara ulaşabilmek için.

Ve biliyoruz ki kendilerine tanımladıkları bir kimlikten bir başkasına geçebilmeleri an meselesi.

Kendini muhafazakâr diye tanımlarken, bir de bakmışsın sosyal demokrat olmuş, ya da bunun tersi.

Ve şunu da hesaba katalım: 2023 yılında seçmenin yaklaşık dörtte biri 18 - 30 yaş arasında olacak.

Gelmek istediğim yer şu:

Seçmen davranışları ile ilgili geçmiş bilgilerimiz, 2023’ü bugünden açıklamak için yetersiz kalır.

Onun için "Türkler karizmatik lider sever" gibi büyük laflar etmeyin.

Kim bilir, belki Türklerin de karizmadan başka şeylere önem verdikleri yeni bir zamana doğru ilerliyor olabiliriz.

Yeni kurulacak partilerin programlarını, kimleri öne çıkaracağını filan da henüz bilmiyoruz.

Muhalefetin nasıl bir ittifak tablosu içinde, nasıl bir başkan adayı çıkaracağını da!

İlla bir siyasi kehanette bulunmam gerekiyorsa şunu söyleyebilirim: Recep Tayyip Erdoğan, hırsına yenilip, Devlet Bahçeli’nin kendisine kurduğu başkanlık sistemi tuzağına balıklama atladığına çok ama çok pişman olacak.

* * *

Bazı suçlarda "caydırıcı cezanın" önemi yok mu?

AKP Genel Başkan Vekili Numan Kurtulmuş infaz indirimi yoluyla ilan edilecek af ile ilgili çalışmalarda "Adalet Bakanlığının çalışmalarının son noktaya geldiğini" açıkladı.

Bunca olup bitenden sonra "Hani başkanlık sistemine geçtiğimizde kanunlar TBMM’de hazırlanacaktı" gibi bir soru sormayacağım elbette.

Bakanlık hazırlayacak, milletvekilleri parmak kaldıracak, olacak olan bu.

Kurtulmuş’un açıklamasına göre cinayet, terör, kadına şiddet, cinsel saldırı, hırsızlık, örgütlü suçlar ve uyuşturucu suçlarında infaz indirimi yapılmayacak.

Kurtulmuş, bunun nedenini "caydırıcılık önemli" diye açıklıyor.

Demek ki diğer suçlarda "caydırıcılığın" bir önemi yokmuş, bu sözlerden bunu mu anlamalıyız?

Onun için mi bazı suçlular, cezalarını tamamlamadan yeniden aramıza karışacaklar?

Bu suçların mağdurlarının hakları ne olacak peki?

* * *

Binali Bey, beni unuttunuz!

AKP Milletvekili Binali Yıldırım’a bazı sorular sormuştum.

Bir memur ailesinin çocuklarının, gösterdikleri olağanüstü işletme yönetimi becerileriyle nasıl olup da yüz milyonlarca dolarlık bir şirkete sahip olduklarını merak ediyordum.

Binali Bey bununla ilgili sorularımı hala yanıtlamadı.

Ben de bir kez daha hatırlatıyorum: Bu işin sırrı nedir Binali Bey?