Mehmet Y. Yılmaz

23 Ocak 2025

Kötü yönetim ve yolsuzluk ekonomisinin sonucu

Yayın yasakları ve erişim engellemeleri ile ilgili kararların ışık hızıyla alınabildiği bir sansür mekanizması işliyor. Hemen her büyük olayın ardından ilk öğrendiğimiz şey yayın yasağının getirildiği, çünkü bu tür büyük dramlara yol açan olayların temel bir nedeni var: Kötü yönetim!

Yangın nedeniyle 79 kişinin hayatını kaybettiği Grand Kartal Otel

Her büyük facianın ardından devletimizin ilk refleksi yayın yasağı getirmek oluyor.

İliç’te toprak kaydı, altında insanlar hayatlarını kaybettiler: Yayın yasağı.

Muğla’da ormanlar tutuştu: Yayın yasağı.

İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı İsmail Uçar, HSK Genel Sekreterliği’ne, Anadolu Adliyesi’ndeki şüpheli işlemleri bildiren bir mektup yolladı: Yayın yasağı.

Urfa’da iki aile arasında çıkan kavgada silahlar da kullanıldı ve 16 yaşında iki öğrenci, okul servisinin içinde otururken serseri kurşunlar nedeniyle öldü. 14 öğrenci yaralandı: Yayın yasağı.

Mardin Derik’te trafik kazasında 20 kişi hayatını kaybetti: Yayın yasağı.

Konya Şehir Hastanesi’nde görevli hekim Ekrem Karakaya ve bölüm sekreteri işyerlerinde özel güvenlik personeli olan bir kişi tarafından öldürüldü: Yayın yasağı.

Antalya’da bir tarikat yurdunun yemekhanesinde bir aşçı, 18 yaşındaki bir üniversite öğrencisini öldürdü ve kafasını kesti: Yayın yasağı.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi, AKP dönemiyle ilgili 15 milyon 400 bin liralık yolsuzluk dosyasında, 23 kişi ile ilgili suç duyurusu yaptı: Yayın yasağı.

İstanbul Kartal’da kaçak inşa edilmiş apartman yıkıldı, 21 kişi öldü: Yayın yasağı.

Rize Emniyet Müdürü Altuğ Verdi, makam odasında bir polis tarafından öldürüldü, bir polis memuru bu saldırı sırasında yaralandı: Yayın yasağı.

Gebze’de viyadük çöktü, 3 işçi hayatını kaybetti: Yayın yasağı.

Çorlu’da tren kazasında 24 kişi hayatını kaybetti: Yayın yasağı.

Liste böyle uzayıp gidiyor ve mahkemelerin hemen her büyük olayda koydukları yayın yasaklarının çok ama çok küçük bir bölümü.

Ve bunların arasında mesela damat beylerin aldırdıkları yayın yasakları, iktidar politikacılarının hoşlarına gitmeyen haberlere konulan yayın yasakları da yok.

Erişim engelleme kararları da bu listede değil.

Bu durum artık neredeyse otomatiğe bağlanmış bir süreç.

Bolu Kartalkaya’daki otel yangınından sonra da aynı şey oldu.

Daha yangın devam ederken Bolu’da bir mahkeme yangın ile haberlere yayın yasağı koydu, bununla yetinmedi, yangın ile ilgili eleştiri yapmayı bile yasakladı.

Yasak ertesi gün kaldırıldı ama eleştiriye yasak konulabileceğini düşünen bir hâkimin memleket sınırları içinde yaşadığını da bu vesileyle öğrenmiş olduk.

Otoriter rejimler altında yaşayan ülkelerde bu çok olağan bir durumdur.

Erdoğan rejimi de böyle otoriter yönü ağır basan bir rejim.

Bu tür bütün rejimler gibi Erdoğan rejimi için de önemli olan şey gerçeğin ne olduğu değil, nasıl algılandığı meselesi.

Deyim yerindeyse bu tür rejimler “algıya oynarlar.”

Kamu bankaları kredileri ve kamu kaynaklarından beslenen dev bir medya gücüne sahipler.

Gerçeğin istedikleri kadarını göstermek, gerçeği tamamen çarpıtmak onlar için çocuk oyuncağı.

O kadar arsızlar ki seçim sırasında “fake videolar” bile gerçekmiş gibi haberleştirildi.

Sadece AKP medyasını izlemek durumunda olan bir kişinin, gerçekte ne olup bittiğini anlayabilmesi, öğrenebilmesi mümkün değil.

Hatta gerçeğin tam tersine ikna edilebiliyorlar.

Zamları CHP’nin yaptığına, döviz fiyatlarını dış güçlerin yükselttiğine, zavallı Almanların boş marketlerde perişan olduğuna bile inandırılabiliyorlar.

Ama bu onlara yetmiyor.

Bir tek kişinin bile doğruyu araştırmasını, konuşmasını, yazmasını istemiyorlar.

Yayın yasakları da bunun için var: Mahkemeler eliyle sürdürülen sansür ve kontrol mekanizması olarak.

Yayın yasakları ve erişim engellemeleri ile ilgili kararların ışık hızıyla alınabildiği bir sansür mekanizması işliyor.

Hemen her büyük olayın ardından ilk öğrendiğimiz şey bu oluyor: Yayın yasağı getirildi!

Çünkü bu tür büyük dramlara yol açan olayların temel bir nedeni var: Kötü yönetim!

Bu tür büyük olayların hepsinin en temel nedeni kamu görevlilerinin görevlerini layıkıyla yerine getirmemeleri.

Nitekim Bolu’da yetkili kamu görevlileri, işlerini doğru dürüst yapmış olsalardı, bu facia yaşanmayacak, onca insan çocuklarıyla beraber hayatını kaybetmeyecekti.

Türkiye, insanlarını yolsuzluk ekonomisine ve kötü yönetime kurban veren bir ülke artık.

Onun için de faciaların nedenleri üzerine yazılıp, çizilmesi, konuşulması engellenmek isteniyor.

Konuşulursa, yangına karşı hiçbir önlem almaya gerek görmemiş bir otelin yönetici ve sahiplerinin buna nasıl cüret edebildikleri ortaya çıkar çünkü.

Konuşulursa liyakatsiz yönetimin beceriksizlikleri, yolsuzluğa alışmış bürokrasinin ahlaksızlıkları gündeme gelir.

Onun için de duyulmasını önlemek, gerçekleşmesini önlemekten daha önemli hale geliyor.

* * *

Şef çok, Kızılderili yok!

AKP iktidarının ilk dönemlerinin gözde bürokratlarından biri olan M. Emin Zararsız, Siber Güvenlik Başkanlığı ile ilgili yazısında "135 kişiden oluşan Başkanlığın yüzde 29,6’sı asli işlerle uğraşacak, kalan yüzde 70,4’ü ise yönetim ve yardımcı hizmetleri yerine getirecek” demiş. Fıkra gibi ama ağlanacak durumumuza gülmek isterseniz tabii...

Cumhurbaşkanlığına bağlı Siber Güvenlik Başkanlığı 8 Ocak 2025 tarihi itibariyle kuruldu.

Vatana millete hayırlı olmasını dilerim.

Bu Başkanlık, Türkiye’de siber güvenlik alanında bütüncül politikaların oluşturulması ve kurumlar arası koordinasyonun sağlanmasını gerçekleştirecek.

Her düzeyde siber istihbarat ve siber mukavemet kapasitesinin geliştirilmesini hedefleyecek.

AKP iktidarının ilk dönemlerinin gözde bürokratlarından biri olan M. Emin Zararsız’ın bu kurumla ilgili bir makalesi Karar’da yayımlandı. Yazısını okuduktan sonra niye gözden düşmüş olabileceğini de tahmin ettim. (Aslan – Çaycı ve Koyun – Bekçi fıkraları)

Zararsız’ın yazısından öğrendim ki Siber Güvelik Başkanlığı’nın şu anda 135 kişilik bir kadrosu varmış.

Bunların 14’ü üst düzey yönetici, 3’ü şube müdürü, 4’ü mali hizmet uzmanı, 16 daktilograf, 6 memur, 15 koruma ve güvenlik personeli, 5 mütercim, 5 avukat, 15’i hizmetli. Ayrıca 30 tekniker, programcı, çözümleyici var.

8 Ocak'ta Resmi Gazete'de yayımlanan Siber Güvenlik Başkanlığı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nde yer alan kadro listesi

Zararsız’ın yazısından aktarıyorum:

“Geriye kalan 10 kişi ise Başkanlığın asıl işini yapacak yani siber güvenliği sağlayacak mühendislerden oluşuyor. 135 kişiden oluşan Başkanlığın yüzde 29,6’sı asli işlerle uğraşacak, kalan yüzde 70,4’ü ise yönetim ve yardımcı hizmetleri yerine getirecek.”

Fıkra gibi ama ağlanacak durumumuza gülmek isterseniz tabii.

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini bir süre yürütmektedir.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazetesi ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevi Kara Harp Okulu'nda yapıldıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe geri döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınlandı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucusu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğu yapıldı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yıl sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda ise Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğüne getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.