Mehmet Y. Yılmaz

23 Mayıs 2022

Kılıçdaroğlu’nun aday adaylığı

Değişik araştırmaların ortalaması, seçmenlerin yarısından çoğunun “Erdoğan’a kesinlikle oy vermeyeceğini” gösteriyor. Kılıçdaroğlu’nun aday adaylığını gayrı resmi ilan etmesinin nedeni bu. Şimdi soru bu: Erdoğan karşıtlığı, Kılıçdaroğlu’nun seçilmesine yeter mi?

Muhalefet ittifakını oluşturan altılı masa geçtiğimiz ayın sonunda yaptığı toplantıda “Cumhurbaşkanı adayı ile ilgili kriterlerini” açıklamıştı:

Uzlaşmacı, özgürlükçü, demokratik değerleri içselleştirmiş, milletimizin tamamını kucaklayan, siyasi ahlak ilkelerini benimseyen, liyakat sahibi bir aday!

Önümüzdeki örnek Recep Tayyip Erdoğan olunca, herhangi bir makama talip olanlar için standart olarak aranması gereken bu kriterler bile “hayali cihan değer” hale geliyor.

Yeni bir haftaya başlarken yazmayı düşündüğüm konu buydu; daha çok da “liyakat” bahsi ile ilgili olarak.

Araştırmalar gösteriyor ki Recep Tayyip Erdoğan’a karşı seçimi ilk turda kazanma olasılığı yüksek olan iki aday var: Ankara BBB Mansur Yavaş ve İstanbul BBB Ekrem İmamoğlu.

Bu iki ismin adaylığı için ciddi bir taraftar kitlesinin de oluşmakta olduğunu görüyorum.

Yani bu sadece araştırmaların ortaya koyduğu bir sonuç değil.

Günlük hayatımızda da bu iki ismin Cumhurbaşkanı olmasını samimiyetle isteyenlerin varlığı ile karşılaşıyoruz.

Bugün yazacağım konu buradan yola çıkacaktı: Bu iki ismi, Cumhuriyet’in 100. yılında bir “umut” haline getiren vasıfları nedir? Bu iki politikacı hangi donanımları ile Türkiye’yi beş yıl yönetecekler?

Öyle görünüyor ki 6’lı masanın kriterleri arasında saydığı “liyakat”, vatandaşın pek de umurunda değil.

Halkımızın ciddiye alınması gereken bir çoğunluğunun şu anda aradığı tek şey Recep Tayyip Erdoğan’dan kurtulmak!

“Onu sandıkta kim yenebilir” diye bakıyorlar, verdikleri yanıt bu iki ismi öne çıkarıyor.

Bunu biraz da Recep Tayyip Erdoğan’ın bizzat kendisi yarattı.

Kendi seçmenini bir arada ve ayakta tutabilmek için izlediği çatışmacı, karşısındakileri ötekileştirici politikaların bir sonucu bu.

Son seçimlere kadar işine yarayan bu politika, önümüzdeki seçimlerde sandıktan çıkamamasına da yol açabilir gibi görünüyor.

Değişik araştırmaların ortalamasına baktığımda görünen gerçek bu: Seçmenin yüzde 55’i “Erdoğan’a kesinlikle oy vermem” diyor!

Ve bu sonuç, bugünkü ekonomik sıkıntılar başlamadan çok önceden beri kendisini gösteriyor.

Elbette seçmenin karşısına somut adaylar ortaya çıkıp, seçim kampanyaları başlayınca yapılacak araştırmaların sonucunu da görmek gerek.

“Kesinlikle Erdoğan’a oy vermem” diyenlerin gönül huzuru içinde oy verebilecekleri bir aday karşılarına çıkmaz ise nasıl bir oy verme davranışı göstereceklerini bu araştırmalara bakarak söyleyemeyiz.

Bu durum sandığa gitmeyi nasıl etkileyebilir, seçime katılım düşerse bu kimin yararına olur gibi soruların yanıtları da şu anda yok.

Ancak bugün araştırmaların bize gösterdiği eğilim bu.

Ve bu eğilim, öyle görünüyor ki CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da adaylığını gayrı resmi ilan etmesine yol açtı.

Onun için bugün yanıtını aramayı düşündüğüm “Yavaş ve İmamoğlu, hangi vasıfları ve donanımlarıyla Cumhurbaşkanı adayı olacaklar” sorusu da boşa çıkmış bulunuyor.

CHP Genel Başkanı, bugüne kadar ilginç bir siyasi çizgi izledi.

Kâh CHP’nin fabrika ayarlarına uygun politika yaptı, kâh sola döndü, kâh muhafazakarlara açıldı.

Son yerel seçimlere kadar bir seçim başarısı elde edebilmiş de değil.

Şu anda da uzlaşmacı ve kapsayıcı olma gayreti içinde, vatandaşın dertlerini bizzat yaşadığını anlatmaya çalışıyor.

Ama unutmayalım ki yine aynı araştırmalar, CHP’nin makûs talihini yenebildiğini göstermiyor.

CHP’nin oyları bunca yaşananlara rağmen hala yüzde 30’a yaklaşamıyor.

Kılıçdaroğlu’nun Maltepe mitingiyle birlikte örtülü olarak ilan ettiği “Cumhurbaşkanı aday adaylığı” görebildiğim kadarıyla şu anda iki kesimi mutlu edecek:

1 – CHP’de siyasi gelecekleri Genel Başkan’a bağlı olanlar.

2 – Recep Tayyip Erdoğan ve muhipleri.

Şunu da söyleyeyim ki bu pilav daha çok su kaldıracak gibi görünüyor. Yani bu konuya sıkça döneceğim.

***

2. Abdülhamit meydanlara çıkarsa

 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Adana’da “gençlerle” buluştu.

Aslında, kamu kaynaklarıyla seçim kampanyasını başlattı demek daha doğru ama görüntü buydu.

Erdoğan’ın mitingdeki hedefi İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in “kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet” sloganıydı.

Öyle görünüyor ki bu seçim kampanyasının aktörlerinden biri de Osmanlı Padişahı 2. Abdülhamit olacak.

Türkiye’nin siyasal İslamcıları, 2. Abdülhamit ile kendilerine tarihsel bir kök bulduklarını düşünüyorlar ama bana soracak olursanız, “Ulu Hakan” bugün hayatta olsaydı, elindeki baston ile önce memleketin Siyasal İslamcılarını sopalardı.

Erdoğan, mitingdeki konuşmasında şunu söyledi:

“Gençler, Sultan Abdülhamid'e laf atan, dil uzatan hanımefendiye şunu sormak lazım, 33 yıl 'hasta dev' diye takdim edilen Osmanlı'yı bir karış toprak kaybetmeden yöneten Sultan Abdülhamid'e hakaret, haddini aşmaktır ve bu haddini aşanlara bu millet inanıyorum ki 2023 seçimlerinde haddini bildirecektir.”

Kendisini iktisatçı, fesli Kadir’i tarihçi, Necip Fazıl’ı “düşünür” zanneden birisinin söyleyebileceği sözler bunlar.

Rahmetlinin 33 yıllık saltanatı sırasında, Osmanlı İmparatorluğu, Tunus, Mısır, Kıbrıs, Sırbistan, Karadağ ve Romanya’yı içine alan 1 milyon 592 bin 806 kilometre kare toprak kaybettiği gerçeğini bilmiyor belli ki. Bugünkü Türkiye arazisinin yaklaşık iki katı!

Elbette bu toprakları “Osmanlı, Abdülhamit yüzünden kaybetti” demek de tarihsel gelişmeleri bilmemekle mümkün.

“Kaçınılmaz son, Abdülhamit’in saltanatı döneminde gerçekleşti” demek daha doğru olurdu.

Tarihi olayları gerçekleştiği dönemin bağlamından koparıp, bugünkü siyasi iddialar için araç haline getirip, çarpıtmak her şeyden önce “milli bilince” zarar verir.

Siyasal İslamcıların bunu hiç umursamıyor olmalarını kolayca anlayabiliyorum ama kendisini “milliyetçi” diye tanımlayanlar nasıl bunu göremiyorlar, bunu da çok merak ediyorum.