Mehmet Y. Yılmaz

08 Şubat 2019

Kayserili Nasreddin Hoca’ya dikkat!

Çıkıp “İsrafı sevmeyen Cumhurbaşkanımız var” derseniz, millet haliyle kahkahayı basar

AKP’nin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı adayı Mehmet Özhaseki, bu seçimi kazanır mı kazanmaz mı bilemiyorum.
Ancak şunu söyleyebilirim: Eğer kazanırsa komedi dünyamız çok şey kaybeder. Eğer kaybederse de sahneler yeni bir stad-up yıldızı kazanır!
Mesela geçenlerde esnaf ile toplantısını Ulucanlar Cezaevi’nde yaptı.
Fiyatları arttıranların akıbetinin ne olacağını göstermek için daha ne yapabilirdi ki?
Ayakta yolcu aldıkları için ceza kesilmesinden yakınan minibüsçülere yanıtı da harikaydı: “Metroda ayakta yolcuya ceza kesilmiyorsa, minibüste de kesilmemelidir.”
Bunlar ana hatlarıyla dramatik komediye uyan davranışlar.
Washington State Üniversitesi’nden Richard Tafflinger’e göre dramatik komediler, durum komedileri içinde bir alt kategori sayılıyor.
Dün de muhtarlara hitap etti. Cumhurbaşkanı’nın muhtarlar toplantısının karikatürleştirilmesi diyebiliriz bunun için de.
Toplumun bildiği, tanıdığı bir şeyi benzer bir kalıp içinde tekrarlamaktan doğan bir mizah bu.
Mesela Levent Kırca’nın bir televizyon kameramanı tiplemesi vardı, hatırlarsınız: Cevat Kelle!
Gerçeği ile taklidi arasındaki farklılıklardan kaynaklanan bir gülmece karakteri olarak yaratılmıştı. Özhaseki’nin düzenlediği muhtarlar toplantısı onun gibi bir şey.
Ve Mehmet Özhaseki, muhtarlar toplantısındaki konuşmasında bakın ne anlattı:
“İsrafı hiç sevmeyen bir Cumhurbaşkanımız var. Bazen toplantı yapılacak diyor ki, ‘Aşağıdaki salonda yapın.’ ‘Efendim şurayı kiralayalım’ dediklerinde, ‘Siz deli misiniz oğlum, niye oraya para veriyorsunuz, işte orada salon var, aşağıda yapın’ diyor. Kuruşuna kadar dikkat eden bir Cumhurbaşkanımız var.”
Bu bilinen en yaygın durum komedisi uygulamasına iyi bir örnek.
Şimdi herkes biliyor ki Cumhurbaşkanı’nın para filan umurunda değil.
Yüz milyarlık saray yaptırdı, orada oturuyor, çalışıyor. Yetmiyor bir tane de Van Gölü manzaralı saray yaptırıyor. Okluk’taki saray için harcanan parayı daha bilmiyoruz.
Avrupa’nın mali açıdan en güçlü devleti Almanya’da Merkel’in bile bizim Cumhurbaşkanı kadar uçağı olmadığı da malumumuz.
Biri eskimeden yenisi alınıyor, her birinin fiyatı 70 – 100 milyon dolar.
Örtülü ödenek harcamaları deseniz, bir yıllık harcaması o göreve gelene kadar yapılan bütün harcamaları aşıyor.
Vaktiniz olsa da bir gün Cumhurbaşkanı’nı evinden cuma namazına götüren konvoyu izleme olanağı bulsanız!
O kadar otomobille inanın bütün bir mahalleyi pikniğe götürebilirsiniz.
Şimdi herkes bunu bilirken çıkıp da “İsrafı sevmeyen Cumhurbaşkanımız var” derseniz, millet de haliyle kahkahayı basıyor.
Onun için diyorum ki sinemalardaki patlamış mısır kavgası sırasında “yeni Cem Yılmazlar yaratırız” diyen şirket yöneticisi, Özhaseki’yi takibe almalı.
Seçimi kaybederse, komedi dünyamız yeni bir star kazanmış olur, yeter ki birisi elinden tutsun!

***

Yakalanma korkusu olmazsa, işe yaramaz

Dün cep telefonuma ICISLERIBAK diye bir hesaptan bir mesaj geldi. Bildiğiniz İçişleri Bakanlığı yani.
Mesaj şöyleydi:
“Artık trafikte geçiş üstünlüğü yayalarda. Sürücüler kavşak giriş ve çıkışlarına, yaya veya okul geçitlerine yaklaşırken yavaşlamalı, buralardan geçen yayalara durarak geçiş hakkını vermelidirler. Öncelik yayanın, öncelik hayatın.”
Güzel bir kampanya, medeni ülkelerin, medeni insanlarının onlarca yıldır bildiği, uyduğu bir temel trafik kuralını millete öğretmeye çalışıyor.
Oyun bozan olarak nitelenmek istemem ama bu iş cep telefonuna mesaj göndererek ya da televizyonda, radyoda kamu spotu yayınlatarak olmaz.
Nitekim dün bir yaya geçidinde, bir çifte yol verdiğim için arkadaki araçların korna yağmuruna tutuldum ki bu bizim trafik geleneklerimizde durana küfür etmek demektir.
Bu işin başarılı olmasının bir tek şartı var: Yaya geçidinde yaya varken durmayanın anında ciddi bir cezayı ödemek zorunda kalması.
Oysa bizim sürücülerimiz bilirler ki trafik cezası yeme ihtimalleri çok düşüktür.
Yakalanma ve ceza ödeme korkusu olmayan sürücü, telefonuna mesaj geldi diye bir günde medeni bir insan olmaz. Trafik magandalığını önlemenin yolu, sıfır tolerans ve yakalanma garantisidir.
Trafik ekiplerinin tutumlarının bu yönde değiştiğine ilişkin bir işaret de görebilmiş değilim.
İçişleri Bakanlığı eğer bu kampanyasından sonuç almak istiyorsa denetimlerin sıklaştırılıp, ciddileştirilmesine çalışmalıdır.

***

Gel de inan!

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yerel seçim manifestosunu açıklarken parsellere özgü imar planı değişikliklerine de izin verilmeyeceğini söyledi.
CHP’li İstanbul Belediye Meclisi üyesi Hüseyin Sağ’ın açıklamasına göre 2004 ile 2015 yılları arasında İstanbul’da böyle 17 bin 300 adet imar planı değişikliği yapılmış.
AKP’nin İstanbul’da iktidarda oluğu 1994 senesinden bu güne kadar bu tür kaç değişiklik yapıldı, bilmiyorum.
Bildiğimiz şey şu ki bu tür değişiklikler, mal sahiplerine ciddi miktarda para kazandırıyor.
Ve bu tür değişiklikleri yapmaya yetkili kamu kurumlarındaki görevlileri “heyecanlandıran” şey de bu ani gelir artışından nasipleniyor olmaktır diye tahmin edebiliriz.
Tabii bir de siyasetin finansmanı konusu var: Bu tür rantlardan alınan payların bir bölümü de bu işe gittiği için “alan el” kendince “vicdani” bir gerekçe de yaratmış oluyor.
Cumhurbaşkanı’nın “artık yapılmayacak” sözlerinin gerçekten uygulanabileceğine inanmakta bu nedenle zorlanıyorum.