AKP ve MHP, YSK’nın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini iptal ederek, yenileme kararı verilmesini istiyor.
Maltepe ve Büyükçekmece ile ilgili itirazları var.
İtiraz ettikleri konulara bakacak olursak bunun muhalefetteki bir siyasi parti tarafından yapılabilmesi imkansız.
İtiraz ettikleri listeleri İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı’ndan alınan veriler ile YSK hazırlıyor.
Sandık Kurullarını oluşturan da Mülki idare amirlerinden (yani kaymakamlardan, yani İçişleri Bakanlığı’ndan) aldıkları listeyle YSK’nın İlçe Seçim Kurulları.
Onun için bu işte bir “yanık kokusu” alıyoruz zaten.
Acaba, işler bekledikleri gibi gitmez ise itiraz ederek seçimi yeniletmek için bütün bunları bilerek mi yaptılar?
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı kaybetmiş olmanın kalplerinde ve özellikle de cüzdanlarında açtığı derin yaraya bakılırsa bu hiç de küçümsenecek bir şey değil.
Diyelim ki sandık kurulları hatalı oluşturulmuş olsun: Bu hata, zarfa konulup, sandıkların içine atılan oyların dağılımını, yani seçim sonucunu nasıl etkileyebilir?
Etkileyemez, çünkü sandıkların başında sandık kurulunun iki memurdan oluşan başkan ve üyesi ile birlikte en az beş parti temsilcisi de var.
Oyları sayıyorlar, tutanağa bağlıyorlar. Parti temsilcilerinin her aşamada itiraz hakkı var, itirazlarını tutanağa bağlamak hakkı da!
Demek ki sandık kurulu nasıl oluşmuş olursa olsun, sandık başında itiraz edilmeyen sayımın geçerli olması gerek.
Bundan sonrası tutanakları toplama, birleştirme. Orada yapılan hatalar ise biliyorsunuz ilçe seçim kurulu düzeyindeyken giderildi, sonuç değişmedi.
Kısıtlı kişilerin ve seçmen olmayanların oy kullanmasına gelince: Listeleri Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı hazırladı, İlçe Seçim Kurulları askıya çıkardı. Bir nüshasını da seçime katılacak siyasi partilere gönderdi.
İtiraz edildi mi? Hayır.
Kısıtlı kişilerin oy kullanmasından, normal vatandaşlar sorumlu tutulabilir mi? Yine hayır.
Kısıtlı kişilerin sayısı, belediye başkanı seçimini etkileyecek kadar çok mu? Hayır. 2732 kısıtlı seçmenden söz ediliyor.
Her şey gösteriyor ki iktidar koalisyonu, İstanbul seçimini çalmaya hazırlanıyor.
YSK’yı bu hırsızlıkta kendilerine alet edebilecekler mi, göreceğiz.
Şehitlikleri de mi ayıracağız?
Havuz gazetesi, birinci sayfasından bir “şehit babasını” konuşturmuş. Niyet belli. Şehit cenazeleri üzerinden toplumu bölmek.
Bu adamcağız diyor ki “hainlere baş sağlığı dileyen cenazeye gelmesin!”
CHP ’lideri Kemal Kılıçdaroğlu ne zaman böyle bir “baş sağlığı” dileğinde bulundu? Hiçbir zaman.
Havuz gazetesini yöneten başta damat beyin biraderi olmak üzere sayfayı filan yapanlar bunu bilmiyor olabilirler mi? Mümkün değil.
Peki bile bile bir yalanı, doğruymuş gibi nasıl birinci sayfalarından verebiliyorlar, içeriye de tam sayfa yapabiliyorlar?
Yapabiliyorlar, çünkü Siyasal İslam’ın en önemli taktiklerinden birisi de halkı kolayca kandıracak yalanlar üretmek ve bıkıp, usanmadan bu yalanı tekrarlamak.
Bir süre sonra bu yalanın gerçekmiş gibi algılanmasını sağlamak için de ellerinde her türlü olanak var.
Cumhurbaşkanı da, bir şehit cenazesine gitmeden önce soruşturuyormuş, gitsin mi, gitmesin mi diye?
Niye? Cenaze sahipleri AKP – MHP’li filan değillerse gitmemek için her halde.
Kılıçdaroğlu’na verdiği akla bakarsak bunu anlamamız lazım.
Peki, şehitleri “sizden – bizden” diye ayrılmış bir ülkenin, ayrıca bir bölünmeye ihtiyacı var mı?
Bundan sonra şehitlikler de mi ayrılacak? Cumhur şehitliği, Millet şehitliği diye!
Bütün meseleleri milleti iyice kutuplaştırıp, düşman etmek, birbirinin cenazesine bile gidemez hale getirmek.
Seçimi yeniletmeyi başarırlarsa böyle provokasyonlara daha çok tanık olacağız.
Yoksa kafalarında milleti sokağa dökmek, birbirine kırdırmak ve bundan istifade ederek demokrasi defterini ilelebet kapatmak mı var?
***
Bahçeli Bey’e hediye olarak bunu alacağım
Dün okuduğum en ilginç haber şuydu: “Bilim insanları, düşünceleri sese çeviren cihaz geliştirdi.”
Habere göre bilimcilerin bu cihazı geliştirmelerinin nedeni, konuşma yetisini kaybeden hastaların dertlerine çözül olabilmek.
California Üniversitesi’nde (El Ezher olacak değil tabii) yürütülen çalışmalar Nature dergisinde yayınlanmış, sağ olsun BBC Türkçe servisi de bizleri haberdar ediyor.
Prof. Dr. Edward Chang, “ilk defa olarak bu çalışma, bir kişinin beyin faaliyetlerine dayanarak cümlelerle konuşmanın önünü açtı” diyor.
Bu cihaz henüz erken aşamada ve klinik olarak hazır olabilmesi için daha zaman gerekiyor.
Ama muazzam bir buluş: Çünkü biliyoruz ki insanlar, her zaman düşündüklerini seslendirmiyorlar.
Bu alet ise beyninizden geçeni, sese çeviriyor. Onun için insanların gerçekte ne düşündüklerini anlayabilmemiz için de bir kapı açıyor.
Örnek olarak Devlet Bahçeli’yi alalım mesela.
İki sene önce ağza alınmayacak sözler ile hakaret ettiği Recep Tayyip Erdoğan’dan şimdi “kankam” diye söz ediyor.
Hepimiz merak ediyorduk: Ne oldu da iki yıl öncesine kadar başkanlık sistemine karşı çıkan Bahçeli, bir gecede fikir değiştirip başkanlık sisteminin yolunu açtı?
Ne oldu, nasıl bir fikri dönüşüm geçirdi ki şimdi Erdoğan’dan başkasının bu ülkeyi yönetemeyeceğini düşünüyor?
Kafasının içinde nelerin döndüğünü bilmiyoruz, bildiğimiz sadece bilinçli olarak seslendirdiği cümleler.
Bu alet zamanında yetişirse, Bahçeli’ye bir tane hediye edeyim diyorum.
Böylece beyninin içinde gerçekte ne olduğunu öğrenebiliriz.
Söylediği ile aklından geçirdiği şeyler aynı mı, yoksa başka bir hesabın içinde mi, anlarız.
Eminim ki benim kadar Erdoğan da bunu merak ediyordur. Kim bilir, belki ortaklaşa alırız!