Mehmet Y. Yılmaz

26 Kasım 2018

Kahrol düşman, al sana bomba!

Bu 'terbiyesiz-edepsiz' ağaçlar ve bitkiler belli dönemlerde ürün verirler ve Ocak'ta soğanlı menemen yemenin depolamaktan başka yolu yoktur

Cemil İpekçi, iktisat teorisine yaptığı bu katkı nedeniyle Nobel ödülü alabilir mi, bilemeyeceğim ama şunu söylemeliyim ki günümüz Türkiye ekonomi-politiğini en veciz şekilde ifade etmiş bulunuyor:

“Türkiye’nin ekonomisini bozanlar, edepsiz ve terbiyesiz insanlar.”

Hazine ve Maliye Damadı Berat Albayrak da geçen gün yaptığı açıklamada şöyle konuşmuştu:

“Devletin bilançosu, kasası, gelir-gider denge ve düzeyi belki tarihinde hiç olmadığı kadar güçlü.”

Gerçi Ekim ayının sonunda yıllık bütçe açığı 62 milyar liraya varmıştı ama demek ki bu, devletin 'gelir-gider dengesini' bozan bir rakam değil.
Şimdi böyle mükemmel bir dengeye sahip olduğumuza göre ekonomideki kötü gidişi zaten 'terbiyesizlik-edepsizlik' dışında neyle açıklayacağız?
Nitekim son günlerin en gözde tartışma konusu soğan fiyatları ile ilgili olarak Bakan Bey’in ve idarenin izlediği yol da bu terbiyesiz-densizleri hizaya sokmaya yönelik.
Albayrak, “Soğan fiyatlarını halkın ekmeğiyle oynamak için yükseltenlere karşı devlet insicamın ve düzenin bozulmaması için gereğini yapacak” dedi ve gıda depolarına ardı ardına baskınlar yapıldı.


İyi kötü tarımsal üretim yapmaya çalışan birisi olarak söylemeliyim ki, tarımsal ürünlerin olgunlaşıp pazara sunulmasını, hane halkının günlük ihtiyaçlarına göre belirleyebilmek mümkün değil.
Bu 'terbiyesiz-edepsiz' ağaçlar ve bitkiler belli dönemlerde ürün verirler. Bölgesel farklılıklarla bilemedin bir ay içinde bütün ürün hasat edilmiş olur.
Bunların hepsini aynı anda pazara gönderirsek fiyat öylesine düşer ki çiftçi ertesi sene o ürüne elini bile sürmez. Bu sefer pazarda ürün olmaz, sadece fiyatlar yükselmekle kalmaz, kıtlık da olur.
Ürünü pazara belli bir denge gözeterek göndermek, geri kalanını soğuk depolarda tutmak hem satılmayan ürünün bozulmasını önler, hem de fiyatların yerlerde sürünmesini, çiftçinin ve bu işten geçimini sağlayan aracıların iflas etmesini önler.
Konuşmalarından çıkarabildiğim kadarıyla Bakan’ın 'terbiyesiz ve edepsiz' buldukları kişiler bu işi yapan aracılar, depocular vs.
Bunlar kapitalist düzen içinde sermayelerini korurlar. Sermayelerini ürüne bağlarlar, sonra kar ederek piyasaya sürerler. Deyim yerindeyse “rızklarının onda dokuzu ticarettendir”, üretimden değil.
Eğer bu aracıların kazandığı parayı çiftçinin kazanmasını ve tarımsal üretimin bu nedenle daha da büyümesini istiyorsak, klasik kapitalist öğretinin dışına çıkmamız gerekir.
Mesela çiftçinin malını kendi depolamasını, fiyatları kendisinin kontrol etmesini sağlayacak kooperatifler ve tarımsal krediler gibi. (Bu da aracının sermayesizi olan kooperatif ağalarını yaratabilir, aklımızda olsun!)
Ama öyle de yapsak böyle de yapsak o ürün, o depoya girer!
Ocak ayında soğanlı menemen yemenin, Temmuz ayında portakal suyu içmenin başka yolu yoktur. İthalat yapmayacaksanız tabii.
İktisadi sorunların çözümü iktisadi önlemlerle olur. Polisiye yöntemler, polisiye vakalar içindir, iktisadi olaylar için değil.

***

“Aç dosyayı, gelir zamanı” tutukluluğu

Osman Kavala’yı bir yıldır iddianamesini bile yazmadan hapiste tutmayı meşrulaştırma amacına yönelik Anadolu Kültür Merkezi operasyonunda bir kişi tutuklandı: Yiğit Aksakoğlu.
Gözaltına alınma gerekçesi çok ağır:
T.C. hükümetini cebir ve şiddet yoluyla devirmeye veya iş yapamaz hale getirmeye teşebbüs. Yani bildiğiniz 'darbe girişimi suçu.'
Ancak kendisine sorgu sırasında 2013 yılındaki Gezi protestoları ve Osman Kavala ile ilişkilerinin biçimi üzerine sorular soruldu.
Aksakoğlu’nun tutuklanma gerekçesi 'sivil itaatsizlik' ve şiddetsiz eylem seminerlerine 'kolaylaştırıcı-moderatör' olarak katılmak.
Bu nasıl bir suç?
Türkiye’de şiddetsiz eylem düzenlemek Anayasa’nın herkese tanıdığı bir hak.
Sivil itaatsizlik eyleminde ise 'itaat etmeyen' ceza tehdidi ile karşılaşır, bununla ilgili bilgi veren, seminer düzenleyen değil.
Üstelik savcı da, tutuklama kararı veren yargıç da bu seminerlerde ne olduğunu tam olarak bilmiyorlar. Tutuklama gerekçesinde şöyle deniliyor:

“Her ne kadar toplantıların içeriğine ulaşılamamış ve karanlıkta kalan yönleri olsa da iletişimin tespit tutanaklarında bu toplantıların Gezi’den sonra sivil itaatsizlik, şiddetsiz eylem adı altında yeniden çeşitli gösteri ve eylemlerin yapılmasına yönelik birtakım eğitimler ve konuşmalar düzenlendiği kanaatine ulaşıldığı..”

Aksakoğlu, Hollanda merkezli Bernard Van Leer Vakfı’nın Türkiye temsilcisi.
Bu vakıf, yeni doğum yapmış anneler ile 0-3 yaş arası çocuklara yönelik, çocuk dostu kentler ve sağlıklı oyun alanları ile ilgili çalışmalar yürütüyor.
Ve böyle uyduruk bir gerekçeyle, Fethullahçı savcıların “Bir gün işe yarar” diye açıp, bir kenara kaldırdıkları bir soruşturma dosyasından tutuklanmış bulunuyor.
Öyle görünüyor ki adliyemizde “Sakla samanı gelir zamanı” atasözü, “Aç dosyayı, gelir zamanı” şeklinde uygulanıyor.

***

Bilmece-bildirmece,
sosyal yardımla kandırmaca

2019 yılı bütçesinden sosyal yardımlara ayrılacak miktar belli oldu.
Önümüzdeki yıl toplam 62 milyar lira sosyal yardım olarak vatandaşlara dağıtılacak.
Değişik başlıklar altında yapılan yardımlardan en önemli kalem gıda yardımı.
Bu yardımdan yararlanacak vatandaşlarımızın sayısı 2 milyon 700 bin.
Kömür yardımı gibi yardımları da eklersek halkımızın önemli bölümü aslında 'yoksul' olmaları nedeniyle sosyal yardımlara ulaşabilecek.
2017 yılında yardımlardan yararlanabilenlerin sayısı 10 milyon kişiydi. Yani ortalama 8 kişiden biri sosyal yardım adı altında yardım alıyor.
Şimdi bu rakamın daha da büyüdüğünü var saymalıyız.
Bir tuhaf çelişkiyi bu seçimde de yaşayacağız diye düşünüyorum:
Vatandaşlarını sosyal yardımlara muhtaç hale getiren iktidar, bu yardımların kesilmesinden korkacak olanların oyunu alacak.
Buyurun size bir bilmece: Yumurta mı tavuktan çıkacak, tavuk mu yumurtadan çıkıyor?