AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ekrem İmamoğlu’nun “Ordu Valisi’nden özür dilemedikçe o makama gelemeyeceğini” söyledi.
İmamoğlu’nun Ordu Valisi’nden niye özür dilemesi gerekiyor?
Çünkü Vali’ye “it” dediği ileri sürülüyor.
Birtakım kayıtlar var, bu kayıtlara bakarak “it” dedi diyen de var, “hayır demedi” diyen de.
Yani tartışmalı bir durum.
İmamoğlu “söylemedim” diyor, Vali “söyledi” diyor.
Roma döneminden beri böyle bir tartışma hukuki sonuç doğurmaz: Senin sözüne karşı onun sözü!
Ben böyle tartışmalara girmem. İkisi kendi arasında halletsin derim, AKP Genel Başkanı’na da tavsiyem odur.
Zaten bu nedenle bu iki kişi mahkemeye de gitse, önce “uzlaşmaya” davet edilecekler.
“Uzlaşmam da uzlaşmam” diye tuttururlarsa mahkeme aşamasına geçilecek.
Onun için bırakalım, belki uzlaşırlar.
Ama üzerinde fikir birliğine varamayacağımız şey, AKP Genel Başkanı’nın “makama oturma şartı” ileri sürmesi.
İmamoğlu’nun talip olduğu makama oturabilmenin bir tek şartı var: Seçimi kazanmak!
Seçimi kazandıktan sonra kim ne derse desin, kim öfkelenirse öfkelensin o makama oturur!
Seçilmiş kişinin, o makamdan nasıl indirilebileceği de kanunlarda yazılı.
Cumhurbaşkanı’nın canı öyle istedi diye olmuyor o işler.
Tabii şöyle bir durum var: AKP Genel Başkanı, seçilip iş başına gelen başbakanları, belediye başkanlarını bir tür saray darbesi yapıp, o makamdan indirebiliyor.
Nitekim İstanbul, Ankara, Balıkesir, Bursa belediye başkanlarına ve Başbakan Davutoğlu’na karşı böyle darbeler yaptılar.
Diyarbakır, Mardin, Batman da belediye başkanlıkları bakanlık darbesiyle el değiştirmişti.
Şimdi, validen özür dilemez ise İmamoğlu’nun başına da böyle bir darbe mi gelecek?
Eğer aklından bunu geçiriyorsa kusura bakmasın ama o zaman Sisi denen diktatör için dün söylediklerini de geri alması lazım.
Seçilmiş bir yöneticiyi, seçildiği makamdan seçim dışı yöntemlerle indirmeye yönelik her hareket darbeciliktir.
Darbeyi yapanın kim olduğunun önemi yoktur.
Bu millet kimi seçip, makama oturtacağına kendisi karar verebiliyor. Bunun tersine hareketleri aklınızdan dahi geçirmemelisiniz, ben uyarmış olayım.
***
Mursi, Gannuşi olmayı başaramadı
Mısır’ın serbest seçimler ile işbaşına gelen ilk cumhurbaşkanı Muhammed Mursi, Kahire’de mahkeme salonunda hayatını kaybetti.
Bir siyasi tutuklu, hayatını kaybederse bunun bir tek sorumlusu olur: O kişiyi hapiste tutan devlet ve onun yöneticileri.
Mısır’daki mahkemelerin, gerçek yargı organları olmadığını, muktedirin maşası olduğunu da biliyoruz.
Böylece Mısır diktatörü Sisi’nin eline Mursi’nin de kanı bulaşmış oluyor.
Kuşkusuz ki Sisi de bunun bedelini hayatıyla ödeyecek.
Rahat yatağında, huzur içinde ölen ve arkasından insanların ağıtlar yaktıkları diktatör yok.
Onun için Sisi’nin de kendisinden öncekilerin kaderini yaşayacağını, bunun sadece bir zaman sorunu olduğunu söylemiş olayım.
Yalnız şunu da söylemeliyim ki Mursi de badem gözlü değildi.
Tunus ve Mısır’da başlayan Arap baharı, Arap halklarının makus talihini yenmelerini sağlayabilecek bir fırsattı.
Ancak bu fırsatı sadece Tunus halkı kullanabildi.
Mısır halkı demokrasiye ulaşma fırsatını tank paletlerinin altında ezilerek kaybettiyse, bunun bir nedeni de Mursi’nin dar görüşlülüğüydü.
Gannuşi Tunus’ta ne yaptıysa, Mursi Mısır’da tersini yaptı.
Sonuç ortada: Tunus demokratik anayasasını yaptı, ülke normalleşiyor.
Mısır’da Mursi, demokratik taleplere sırtını döndü, Suudici – Amerikancı orduya darbe için gerekçe yarattı, Mısır halkının demokratik haklarına ne zaman sahip olacağı bir muamma!
Mısır, iktidar hırsıyla gözleri bağlanan liderlerin, ülkelerini ne felaketlere sürükleyebileceğinin bir örneği oldu.
***
Bizim arkadaşlar boşuna sevindi
Ekrem İmamoğlu ile Binali Yıldırım arasındaki televizyon tartışmasının ardından AKP’ye yakın olmayan köşe yazarlarının yazılarında olumlu bir hava vardı.
17 yıldır yapılamayan bir şeyin ilk kez yapılmasından ümitlenmişler, bu havanın devam etmesini bekliyorlar.
Canlı yayından sonra Yıldırım ve İmamoğlu ailelerinin birlikte bir hatıra fotoğrafı çektirmiş olmaları da belli ki gözlerde hafif bir nemlenmeye neden olmuş.
Dün sabah önce bu minvaldeki köşe yazılarını okudum.
Ardından da doğal olarak yandaş gazeteleri.
Şunu söyleyeyim ki, bizim arkadaşlar boş yere sevinip, ümitlenmişler.
AKP tarafında hiç de öyle “yaşasın, herkes birbirini seviyor, birbirimize sarılalım, birlik olalım, kelebekler uçsun” gibi bir hava yok.
Tam tersine kutuplaşmayı tırmandırmak konusunda sonsuz bir azim seziliyor.
Anlaşılan o ki Reis’in talimatları bu yönde, biliyorsunuz o gazetelerin köşelerindeki zevat verilen emre göre yazılarını yazıyor.
Belli ki Reis kaybedeceğini bildiği bir seçim için bir şans olur mu diye açık oturuma razı olmuş.
Yani eğer gelecek seçimlerde de kaybetme ihtimali görmezlerse öyle açık oturum filan beklemeyin.