MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin, 1 Ekim'de DEM Parti vekilleriyle tokalaştığı an
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, DEMP milletvekilleriyle tokalaşması, bazılarının iddia ettiği gibi sadece “nezaketen uzatılmış bir el” olmadığını, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da teyit etti.
“Ortada net ve kararlı bir biçimde uzatılan bir el var. Biz sayın Bahçeli’nin ortaya koyduğu tavrı ülkemizin demokrasi mücadelesi için olumlu ve anlamlı buluyoruz” dedi.
Erdoğan’a göre Bahçeli’den böyle bir adım beklemeyenler yanılıyor:
“Ama biz kıdemli bir siyasetçi olarak sayın Bahçeli'nin böyle bir adımı atmasını garipsemedik. Önemli bir adım olarak gördük. Temennimiz odur ki bundan sonraki süreçte de bu adımları atanların sayısı çoğalsın. Bu adımları atanların sayısı çoğaldıkça da inşallah yeni anayasa konusunda toplumsal mutabakatın tabanını genişletebiliriz. Siyasetimizin temelinde, ülke meselelerinin geniş bir mutabakatla çözülmesi, toplumun farklı kesimlerinin de sürece dahil edilmesi yatıyor.”
Cumhurbaşkanı bu sözleri söylediğinde yer yüzünden 10.000 metre yüksekteydi.
“Ülke meselelerini geniş mutabakatla çözme ve toplumun farklı kesimlerinin de sürece dahil edilmesi” sözleri, o yükseklikteki oksijen eksikliğinin yol açtığı bir zihni süreç sonunda söylenmiş olmalı.
22 yıldır birbirimizi yeterince tanıdığımızı düşünüyorum çünkü.
Biliyoruz ki uçakta bulundurduğu gazeteci süsü verilmiş tiplere bunları önceden planlayarak yazıp veriyorlar.
Onun için sözlerinin “yeni Anayasa konusunda toplumsal mutabakatı genişletme” bahsi belli ki önceden düşünülüp, yazılmış.
Bahçeli’nin bu tutumunun, iki ortak arasında önceden konuşulmuş bir hareket oluğunu varsaymamızda da bir sorun yok gibi görünüyor.
Cumhurbaşkanı’nın aklı şu anda Anayasa’yı değiştirmekte ve bu hareket ile başlayacak süreçte bu değişiklik için bir fırsat görüyor olmalı.
Nitekim “meseleleri terör dışı yöntemlerle ortadan kaldırmaya ise her zaman varız” diyerek, el sıkışma operasyonunu bir ileri aşamaya götürüyor.
Doğal olarak bu “açılım” muhataplarında da bir karşılık buluyor.
Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk, Kürtlerin de bu işin silahla çözülemeyeceğini görmeye başladığını vurgulayıp, bu açılım için “ne değersiz görelim ne abartalım” diyor.
PKK için şu anda Kuzey Suriye’deki kazanımlarını korumak ve geliştirmek birinci öncelikli.
Onun için Türkiye’deki zaten artık sonuna da geldiği dışarıdan da açıkça görülen silahlı mücadeleyi bırakacağını açıklaması da kuşkusuz ki Erdoğan’ın yeni Anayasa planlarında DEMP ile iş birliği yollarını açacak bazı adımları atabilmesini kolaylaştırır.
Onun için Kürtler açısından Erdoğan rejiminin almaya çalıştığı bu siyasi pozisyon, değersiz görülüp, kenara atılacak bir şey değil.
Ama çok abartılamayacağı da bir gerçek.
Erdoğan, Kürt meselesini çözmek için siyasi bir pozisyon alacak ise bunu kaçınılmaz olarak bazı demokratik açılımlarla desteklemek zorunda.
Bunu nasıl yapabileceği ise meçhul.
Memleketteki Kürt muhaliflere demokrasi, Türk muhaliflere cop, kolayca açıklanabilecek bir şey değil.
Rejim bütün gücüyle demokratik muhalefeti ezmeye çalışırken, Kürtlerle nasıl “demokratçılık” oynayacak, bu bir muamma.
Ama unutmayalım ki Erdoğan pragmatik bir politikacı.
Bugün söylediğinin tam tersini yarın yapabiliyor, kendi seçmeni açısından da bu bir sorun teşkil etmiyor.
En önemli meselesinin kendi siyasi geleceği olduğu da bir gerçek.
İktidarını sürdürmek için yapması gerektiğini düşündüğü her şeyi yapmakta tereddüt etmeyecektir.
Scholz, eli boş gelmiyor
Scholz’un ziyaretinden önce Almanya’nın 40 adet Eurofighter savaş uçağının Türkiye’ye satışı konusundaki çekincesini kaldırıp, teknik heyetlerin görüşmeye başlamasının önünü açması da Erdoğan’a göçmenler konusundaki esnekliği karşılığında verilmiş bir armağan gibi görülebilir |
Erdoğan ve Scholz
Federal Almanya Başbakanı Olaf Scholz, bu hafta sonu Türkiye’ye geliyor.
Alman hükümet sözcüsünün açıklamasına göre Scholz ile Erdoğan, İstanbul’da “Rusya – Ukrayna savaşı, Orta Doğu’daki durum, göç ve ekonomik iş birliği” konularını görüşeceklermiş.
Sözcü böyle açıklıyor ama ben size bugünden söyleyeyim ki görüşmenin asıl konusu “göç” meselesi olacak.
Rusya – Ukrayna Savaşı ve Orta Doğu’daki durum ile ilgili olarak tarafların ne birbirlerine söyleyebilecekleri bir söz var ne de birbirlerini kendi görüşleri yönünde ikna etme olasılığı.
Hatırlarsınız bir süredir Türkiye ile Almanya arasında, iltica başvurusu kabul edilmeyen Türklerin iadesi meselesi var.
Türk tarafı “topluca iade” konusunda bir mutabakat olmadığını söylerken, Alman tarafı ısrarla iki liderin bu konuda anlaştığını söylüyor.
Suriyeli ve Afgan göçmenlerin “geri kabul anlaşması” çerçevesinde iadeleri meselesi de bunun bir parçası.
Tam bu ziyaret öncesinde AB’nin, Türkiye’nin Suriyeli göçmenleri zorla Avrupa’ya yönlendirip yönlendirmediğine ilişkin soruşturma açması da bir başka işaret.
Scholz’un ziyaretinden önce Almanya’nın 40 adet Eurofighter savaş uçağının Türkiye’ye satışı konusundaki çekincesini kaldırıp, teknik heyetlerin görüşmeye başlamasının önünü açması da Erdoğan’a göçmenler konusundaki esnekliği karşılığında verilmiş bir armağan gibi görülebilir.
Geçen gün “başvuruları reddedilen Türk ilticacıların toplu iadesi” konusunda kimin yalan söylediğini merak ettiğimi yazmıştım.
Sanırım Scholz’un gezisinden sonra bu merakımı giderecek birkaç ipucu daha bulacağız.
Mehmet Y. Yılmaz kimdir?Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini bir süre yürütmektedir. 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazetesi ve dergilerini yayınladı Askerlik görevi Kara Harp Okulu'nda yapıldıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe geri döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu 1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınlandı. Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucusu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğu yapıldı. 1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yıl sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda ise Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü. 2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğüne getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi. 2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı. Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi kitap olarak yayınlandı. "Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor. |