Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçen haftaki Malezya gezisinde Putrajaya Uluslararası Kongre Merkezi’nde, “Yeni Yüzyılda Türkiye-Malezya Stratejik İş Birliği” toplantısında üniversite öğrencileri ve Malezya kamu çalışanlarına şunu söyledi:
“Haklıyı, mazlumu, zayıfı değil, güçlüyü, zorbayı, seçkini, zengini koruyan bu yapının aynı şekilde devam etmesi doğru da mümkün de değildir. Çünkü adaletin olmadığı, adaletin vahşi çıkarlar uğruna rafa kaldırıldığı bir yerde insanlık adına barış, huzur ve kalkınma olmaz.”
Cumhurbaşkanı’na hava değişimi iyi geliyor.
Uzun uçak yolculuklarındaki basınç değişiklikleri de düşünce sisteminde olumlu etkiler yaratıyor sanırım.
Tropik iklim şartlarında böyle konuşabilen Cumhurbaşkanı, bizim ellere gelince “adaletin vahşi çıkarlar uğruna rafa kaldırılması” gözüne normal görünüyor.
Hep söylüyorum; Türk olmak kolay değil.
Türk’sen ve iktidar gücüne sahip değilsen vay geldi başına!
Yoksa aslında Cumhurbaşkanımız da adaletin vahşi çıkarlar uğruna rafa kaldırılmasından hoşlanmaz, bunu biliyoruz.
Ellerindeki kanunları beğenmedikleri görüşleri dile getirenlerin kafasına vurulacak sopa zanneden savcılarımız da duymamış olabilirler diye Cumhurbaşkanı’nın bu sözlerini hatırlatayım dedim.
Cumhurbaşkanı’nın hava değişimine bağlı bu aydınlanmasının ardından benzeri bir süreç de Türkiye’de yaşandı.
Uçak yere inince açılan kapıdan Ankara semalarına yayılan Malezya havasının bir etkisi olabilir bu.
Nitekim Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, savcılar TÜSİAD kongresinde konuşan Ömer Aras’ı hapse tıkmak için harekete geçerken şunu söyledi:
“Demokratik siyasette temel bir düstur olarak gördüğümüz istişare yaklaşımı ile bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da toplumumuzun her kesimini dinlemeye, ülkemizin geleceği için birlikte çaba göstermeye devam edeceğiz.”
Memlekete yayılan Malezya havasının etkisi bununla sınırlı kalmadı.
İktidar koalisyonun ortaklarından HÜDA-PAR’ın düzenlediği çalıştay için “AK Partili görünenlerin de içinde yer aldığı bu çalıştay, terörsüz Türkiye için başlatılan yeni döneme ihanettir” diyen Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum, bu zihni aydınlanmanın etkisi altındaki AKP’lilerin tepkisini çekti.
Çalıştaya katılan AKP’li Mehmet Metiner’in, “farklı görüşlere faşizan ve üstenci bir dille parmak sallamak kimsenin haddine değildir” dediğini okuyunca endişelendim.
“Türkiye hepimizin ülkesidir. Hepimize ait Türkiye’de birbirimizden farklı olan görüşlerimiz demokrasinin bir gereğidir” de diyor ki bu tür gevezeliklerden hiç hoşlanmayan ve Adalet Sarayı’nın camları açılmadığı için Malezya havasından etkilenmeyen bir savcı ekibi işin başında; Metiner adına endişelenmemin nedeni bu.
* * *
Erdoğan için Kılıçdaroğlu geri dönmeli
Reis’in önümüzdeki seçimi kazanması, CHP Kurultayı’nın iptal edilip Kemal Kılıçdaroğlu’nun yeniden genel başkan olmasına, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın da siyasi yasaklı olmasına bağlı |
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve eski CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu
AKP’den devşirme CHP’li eski Hatay Belediye Başkanı, CHP Kurultayı’nın iptal edilmesi için Ankara’da dava açtı.
“İrade fesadı” yapıldığını iddia ediyor, bazı delegelerin para, otomobil, ev karşılığına oylarının değiştirilmesinin sağlandığını söylüyor.
Lütfü Savaş “çok sayıda kurultay delegesi ile konuştuğunu” iddia ediyor.
Buna normal Türkçede “dedikodu yapmak” diyoruz.
Mevcut parti yönetimi ile yerel yönetim kademelerinde bulunan kişiler tarafından “delegelere baskılar kurulduğunu, oy karşılığı ev ve arabalar verildiği, konakladıkları otellere bavul bavul dolarlar getirilip delegelere dağıtıldığını ve bu şekilde seçim sonucunun değiştirildiğine ilişkin çok sayıda iddianın da sosyal medya ve haberlerde yer aldığını” söylüyor.
Partinin Kurultayı’nın iptalini isterken kaynağı bu: Sosyal medya haberleri ve dedikodular.
Ankara ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılıkları da bu iddialar üzerine soruşturmalar açtılar.
Şu ana kadar basına sızanlar “tanık ifadelerinden” ibaret.
Bu tanıklardan biri olan Erkan Çakır’ın şantajdan 20 ay hapis cezası aldığı ve şu anda da şantaj ve dolandırıcılık davasında sanık olduğunu gazeteci İsmail Saymaz ortaya çıkardı.
Çakır, bir kadından özel bilgileri yayma tehdidiyle 2,5 milyon TL sızdırdığı için ceza alırken, başka bir kadından 600 bin TL aldığı gerekçesiyle yargılanıyor.
Diğer tanıkların güvenilirliği konusunda bir şey söyleyemem, tanımıyorum.
Ancak şunu biliyorum: CHP Kurultayı’na yönelik iddiaların kanıtlanması kolay iddialar.
CHP delegelerinden hangileri otomobil almış? Hangilerine ev verilmiş? Kolayca bulunabilir.
Oyunu değiştirdiği için belediyede işe alınanlar kimler, kaç kişiler? Belediye bordrosundan bunları çıkarmak yarım saat sürmez.
Oylarını değiştirsinler diye belediyelerden ihale alan delegeler de var deniliyor. Bunları tespit etmek hadi bilemedin bir saati alır.
Bavul bavul dağıtılan dolarların görüntüleri, otel kameralarında olmalı. Silindiyse de dert değil, o dolarları harcamak için bozduranları bulmak da çok kolay. Bavul bavul dolardan bahsediliyor, 300-500 dolardan değil.
Günümüzde izi en kolay sürülecek şey para.
Şimdi bu soruşturmanın ve Lütfü Savaş’ın açtığı davanın nasıl yürüdüğüne bakacağız.
Lafla peynir gemisi mi yürütülüyor, somut, elle tutulur delillerle mi?
Kanunlarımıza göre savcılar, sanıkların aleyhine oluğu kadar lehine olan delilleri de toplamakla mükellefler.
Savcılarımızın bir bölümü hukuk fakültelerinin arka kapısından mezun gibi görünüyorlar, onun için bu mükellefiyetlerini yerine getirip getirmediklerini de takip edelim.
Reis’in önümüzdeki seçimi kazanması, CHP Kurultayı’nın iptal edilip Kemal Kılıçdaroğlu’nun yeniden genel başkan olmasına, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın da siyasi yasaklı olmasına bağlı.
Sandıkta kazanamayacakları seçimi, adliye marifetiyle dizayn etmeye kalkarlar mı derseniz, bu kadrodan her şey beklenmeli derim.