CHP Milletvekili Mahmut Tanal, Akbelen'de ağaç kesimine karşı direnen vatandaşların kimlik bilgilerini almaya çalışan jandarmaya "fişleme yapıyorsunuz" diye tepki gösterdi.
Kimlik bilgilerinin kaydedildiği kâğıdı kapıp kaçan jandarma görevlisi ile arasında bir kovalamaca da yaşandı.
Jandarma neden kaçmak gereğini duydu, Tanal niye kovaladı, bunu bilemiyorum.
Jandarma, yasaların kendisine verdiği bir görevi yerine getiriyorsa, niye kaçtı?
Tanal, kaçan jandarmayı yakalayabilseydi, ne yapacaktı?
Türkiye'ye özgü tuhaflıklar dizisi diyebiliriz sanırım.
Bu kovalamaca ve Tanal'ın "eşkıya gibi davranamazsınız" sözleri, memleketteki faşist damarı da kabarttı.
Tanal'ın tutuklanması istendi, İçişleri Bakanlığı suç duyurusunda bulundu.
Bundan sonrası fezlekeler ve dokunulmazlığın kaldırılmasına varacak "hukuk" görünümlü politik ataklar şeklinde gelişecek.
Tanal'ın sözleri çok net ve haklı.
Devletin silah kullanma yetkisine sahip memurları ile sıradan mafyozoları birbirinden ayıran çizgi, yürürlükteki kanun ve yönetmeliklerden geçer.
Devletin memurlarının hangi kurallara uyması gerektiği kanunlarda ve yönetmeliklerde yazılı.
Jandarma ya da polis, durdurma yetkisini kullanıp, vatandaşların kimlik bilgilerini sorgulayabilir. Ama bunun koşulları var.
Jandarma Teşkilat Görev ve Yetkileri Yönetmeliği'nin 46. Maddesi bunu düzenliyor.
Anayasal protesto ve gösteri yapma hakkını kullanan vatandaşların kimliklerini tespit edip, bir liste tutmak bunların arasında yok.
Aynı şekilde jandarmanın vatandaşların gözlerine yakın mesafeden ve doğrudan biber gazı sıkması da yasa dışı bir eylem.
Gazeteci Kazım Kızıl'ın gözüne doğrudan biber gazı sıkılırken elinde sadece bir fotoğraf makinesi var.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Ali Güneş / Türkiye davasında verdiği ihlal kararı çok açık.
Bu karar, kolluk kuvvetine karşı şiddet kullanmasına imkân olmayan bir kişinin gözüne, yakın mesafeden biber gazı sıkılmasının "hukuki dayanağı olmadığını" ve "insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele olduğunu" söylüyor. Bu hareketi işkence ve kötü muamele olarak değerlendiriyor.
Milletvekili Tanal'ın, jandarma görevlisiyle kovalamaca oynamasına sinirlenip, savcıları göreve çağıran İçişleri Bakanlığı, yönetimi altındaki kolluk görevlilerin "insanlık dışı ve aşağılayıcı" davranışlarından rahatsız olmamış gibi görünüyor.
Kusura bakmasınlar ama kolluk güçlerinin böyle davranışlarının cezasız kalması, hatta onaylanması, bu rejimin baskıcı karakterini ortaya koymakla kalmıyor, kolluk güçlerinin meşruiyet sınırı dışına çıktıklarını da gösteriyor.
İçişleri Bakanlığı, Tanal'ın "eşkıya gibi davranamazsınız" sözlerine alınganlık göstereceğine, emrindeki personelin kanun ve yönetmeliklerin çizdiği sınırın dışına çıkmamasını sağlamalı.
Buna uymayanı cezalandırmalı, bunu eleştirenin cezalandırılmasını istememeli.
Çünkü o sınır aşılınca, bu tür davranışları tanımlayabileceğimiz başka kelime yok!
CHP Milletvekili Mahmut Tanal (Fotoğraf: AA)
* * *
Niyet açık: Hayat biçimlerini dayatmak
RTÜK, Netflix, Disney +, Amazon Prime Video, Mubi, Bein ve Blu TV'deki bazı yapımlar için "toplumsal ve kültürel değerler ile Türk aile yapısına aykırı" gerekçesiyle üst sınırdan idari para cezası yaptırımı kararı aldı.
RTÜK, konuyla ilgili açıklamasında bu kuruluşları "isteğe bağlı yayıncılık platformu" olarak tarif ediyor.
Ve bu "isteğe bağlı yayıncılık platformları" tarafından yayımlanan film ve dizileri "toplumun milli ve manevi değerlerine, genel ahlaka ve ailenin korunması ilkesine aykırı olamaz" diyerek cezalandırıyor.
RTÜK'ün açıklamasında da vurgulandığı gibi bunlar "isteğe bağlı platformlar"!
Belli bir abonelik ücreti ödemeyen, bu platformlardaki film ve dizileri izleyemiyor.
Bu kişilerin de "yetişkin insanlar" olması gerekiyor ki kredi kartıyla abonelik bedellerini ödeyebilsinler.
Bu platformlarda ayrıca "çocuk kilidi" de var.
Abone olan yetişkinler, evlerinde çocuklar varsa doğru bulmadıkları içerikleri izlemelerini bu yolla engelleyebiliyorlar.
Yayınlanan film ve dizilerin ne tür konular içerdiği ile ilgili genel kabul görmüş ve Türkiye'de de uygulanan açıklamalar da var.
Yani yetişkin bir kişi herhangi bir içeriğe maruz kalmıyor, ne seyredeceğine kendisi karar veriyor.
Diyelim yanlışlıkla hoşlanmadığı bir içerik ile karşılaştı, televizyonun kumandası da kendisinin elinde. Bir düğmeye bastığı anda o içerik ekrandan yok oluyor ve tekrar izlemek istemediğiniz sürece karşınıza çıkma ihtimali yok.
Yani neresinden bakarsanız bakın olay, yayıncı ile bedelini ödeyerek abone olan kişi arasında.
Kamuya açık değil. Bedelsiz olarak erişim mümkün değil.
Ama RTÜK belli bir dünya görüşünü Türkiye'de yaşayanlara dayatma peşinde, bu gerçekler umurunda değil.
Hedeflerinde yaşam biçimimiz var.
İstiyorlar ki herkes onlar gibi yaşasın, onların izin verdiği filmleri izlesin, izin verdiklerini okusunlar.
Normal demokrasilerde yetişkin insanların neyi izleyip, neyi okuduklarına, nasıl yaşamak istediklerine kimse karışamaz.
Yetişkin insanların neyi izleyip, neyi izleyemeyeceklerine bir kamu otoritesi karar veriyorsa o rejimin faşist bir karakteri var demektir.
Böyle şeyler faşist rejimlere özgüdür.
Bunların İslamcı olmasıyla, mesela Evanjelist Hristiyan ya da Yahudi, Budist vs. olması arasında bir fark yoktur.
Faşist, her yerde faşisttir, sıradan insanların hayatına tahakküm etmek ister.
Türkiye'de hayatın her alanına kendi sınırlarını getirmek isteyen İslamcı faşistler şimdi gözlerini "isteğe bağlı yayıncılık platformlarına" dikmişler, bu anlaşılıyor.
Açıklamaya göre RTÜK, Eylül ayında bu platformların yöneticileri ile toplantılar da yapacakmış.
Ramazan ayında "iftar ve sahur programı" yayınlanmasını da isteyecekler mi bilmiyorum ama platformları ceza tehdidiyle korkutmaya çalışacaklarını ve bunda başarılı da olacaklarını bugünden söyleyebilirim.
Mehmet Y. Yılmaz kimdir?Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü. 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu 1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı. Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı. 1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü. 2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi. 2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı. Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. "Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor. |