Mehmet Y. Yılmaz

29 Mayıs 2019

Haydi şu kamera kayıtlarını görelim!

Binali Yıldırım’ın her yerde farklı bir gerekçe uydurmak zorunda kalmasını önleyecek bir teklifim var!

AKP İBB adayı Binali Yıldırım, Karaelmas Kuran Kursu tarafından düzenlenen iftara katıldı ve beklendiği gibi bir konuşma da yaptı.

Memleketimizin İslamcıları için ibadet yeri, dini ritüeller filan fark etmiyor. Onlar için her yer siyasi propaganda alanı.

Yıldırım, iftar konuşmasında şunu söyledi:

“Maalesef sizin verdiğiniz oylar iç edildi, çalındı. O anları ben yaşadım. Götürüp bana attığınız oy başkasına yazıldı. Sandığa giren oy başka, çıkan oy başka.”

Daha önce de “memur olmayan sandık kurulu başkanlarının AKP’ye oy vereceğini tipinden anladıkları seçmenlere İBB pusulasını vermediğini” söylemişti.

Bu yalan yatsıyı beklemeden çürüdü çünkü İBB seçiminde kullanılan oy sayısı, ilçe seçimlerinde kullanılan oydan fazlaydı!

Şimdi de “iç edildi, çalındı” diyor.

250 sayfalık iptal kararının neresinde oyların “iç edildiği, çalındığı için seçimin iptal edildiği” yazılı?

Hiçbir yerinde!

Binali Yıldırım, orucunu açıyor ve bir gerekçe sallıyor. Niye o kadar saat aç kalıyor, çok yazık!

Aynı Binali Yıldırım, Fox TV’de İsmail Küçükkaya’nın programında ise şöyle konuştu:

“Bu seçimi sakatlayan ilçe seçim kurullarıdır, biz onların mağduruyuz.”

İlçe seçim kurullarının seçimi nasıl sakatladığını ise YSK dahil kimse bilmiyor çünkü gerekçeli kararda memur olmayan sandık başkanlarının seçim sonucunu nasıl etkilediği ile ilgili bir somut kanıt, veri vs. yok!

Ve bu yüzden Binali Bey de bir türlü karar veremiyor.

Oylar çalındı mı? AKP’li olduğu düşünülen seçmene İBB oy pusulası verilmedi mi? İlçe seçim kurulları mı?

Binali Yıldırım’ın her yerde farklı bir gerekçe uydurmak zorunda kalmasını önleyecek bir teklifim var!

Biliyorsunuz Cumhurbaşkanı, oyların çalındığını ve seçim sonucunda yapılan bütün usulsüzlüklerin kamera kayıtlarının olduğunu söylemişti.

Koskoca Cumhurbaşkanı, üç tane oy fazla alacağım diye yalan söylemez, buna eminim.

Onun için şu kamera kayıtlarını bize versin, T24’te yayınlayalım. Herkes seçimde ne hile yapıldığını seyrederek öğrensin, Binali Bey de her seçmene ayrı bir şey uydurmak zorunda kalmasın!

“Bu kayıtlar çok seyredilir, niye T24’e verelim” diye de düşünebilirler tabii.

Tamam, o zaman bu kayıtları müteahhit havuzları ve kamu bankası kredileriyle beslediğiniz medyaya verin, onlar yayınlasın.

Haydi Binali Bey, seni kurtarsa kurtarsa bu kamera kayıtları kurtarır, sen de ısrar et, yayınlasınlar!

***

Bildiğin “arpalık” ama adı çok havalı!

Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu diye bir kurul kuruldu.

Gördüğünüz gibi son derece havalı bir adı var: Hem Cumhurbaşkanlığı, hem yüksek, hem istişare!

Yani Yüce Rabbim verdikçe vermiş bu kurula!

Kurulun ne işe yarayacağını Cumhurbaşkanlığı kararnamesi şöyle açıklıyor:

“Millete ve devlete hizmeti geçmiş, bilgi ve birikim sahibi kişilerin bu kazanımlarından istifade edilebilmesi amacıyla Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu oluşturulmuştur.”

Doğal olarak üyelerini Cumhurbaşkanı seçecek.

Yani sırf bilgi ve birikim sahibi diye herkesin bu kurula gireceği yok.

Nitekim kurula seçilen üyelerden biri olan Bülent Arınç, bunu “yalakalığın değil sadakatin bir sonucu” diye niteliyor.

Bence bu cümlede “sonuç” yerine “ödül” deseydi daha doğru olurdu, çünkü bu yaramazlık yapmayan eski AKP’liler için tasarlanmış bir ödül programı!

Kaç kişi olacakları belli değil. Demek ki Cumhurbaşkanı kimi ödüllendirmek isterse sayı o kadar olacak.

Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’nun iki ayrı parti kuracağı söylentileri güçlendiğinden beri buna ihtiyaç var çünkü.

Seç beğen: Ya bu kurula üye ol, mis gibi maaşını filan alan, havalı da bir kartvizitin olsun, ya da git muhalif ol, ben sana gösteririm!

Bu ödülün manevi boyutu Cumhurbaşkanı’nın sevgisini göstermesi ve ceplere konacak CB arması taşıyan kimlik kartları olacak.

Tabii bir makam aracı, şoför, koruma görevlileri, bir sekreter filan da buna eşlik edecektir. Yoksa bu kişilerin “bilgi ve birikimlerinden” nasıl istifade edilebilsin?

Maddi boyutunu ise elbette biz faniler hiç öğrenemeyeceğiz.

Çünkü karara göre, “Kurulun çalışma usul ve esasları ile Kurul üyelerine yapılabilecek ödemeler Cumhurbaşkanınca belirlenir.”

“Maaş kaç” sorusuna yanıt vermiyorlar, biliyorsunuz.

Saray’ın bin odasının bir bölümünü dolduran danışmanlara ne verildiğini bile bilmiyoruz, bu yüksek kurul üyelerinin alacağı maaşları hiç söylemezler.

Eski Türkiye’de de böyle arpalıklar vardı.

Kamu iştiraklerinin yönetim kurulu üyeliği filan gibi arpalıklar.

Onlar elbette hala var ama belli ki yetmiyor, çünkü bu kadro doymak nedir bilmiyor arkadaşlar!

Susuz kalmış toprak gibi, verdikçe istiyor, verdikçe istiyor!

Ve bu İslamcılara, Hazreti Ebubekir’i, Hazreti Ömer’i, millet malını kendi malı gibi kullanmanın İslam’daki yerini filan hatırlatmak da hep benim gibi İslamcı olmayanlara düşüyor ya, en çok da buna gülüyorum!

***

Hep aynı film!

Belli ki artık deniz bitiyor, sinekten yağ çıkarma işine girişmiş bulunuyorlar.

En son olarak emeklilik fonlarının yüzde 25’inin devlet iç borçlanma senetlerine yatırılması kararını aldılar.

“Devlet, vatandaşa borçlanacak” denince tüylerim diken diken oluyor.

Eski Tasarruf Bonolarını hatırlıyorum, gerçi o kazığı babalarımız yemişti ama bizler de hatırlayacak yaştayız.

Biz Turgut Özal’dan “konut fonu” kazığı yedik.

Belli ki çocuklarımızın payına da “devlet iç borçlanma senedi” denilen şeyden kazık yemek düşecek.

Merak, etmeyin torunlarımız için de bir şeyler hazırlıyorlardır, onları da boş bırakmazlar.

Türkiye’de kamu maliyesi demek, bir kere ele geçirilip kümese konmuş kazları sürekli yolmak demektir.

Onun için hep aynı filmi, değişik isimler altında vizyona koyarlar, bu son karar da aynen o işte.