Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Büyükelçiler Toplantısı'nda "Türkiyesiz AB gerçek manada küresel bir aktör olamaz" dedi.
AB'nin böyle bir meselesi var mıdır, gerçekten "küresel aktör" olmak istiyor mu, bilmiyorum.
Bu konuda sanki ABD'ye vekalet vermiş; kendi ticaretlerine bakıyorlar gibi geliyor bana.
Çünkü Erdoğan'ın "dünya lideri olması" gibi sadece demeç vererek "küresel aktör" olmak mümkün değil.
Arkasında ciddi bir askeri güç de gerektiriyor. Bu da AB'nin önde gelen ülkelerinin askeri harcamalarını iki – üç katına çıkarmaları ile mümkün olabilir ki o kadar kolay değil.
AB'nin niyetlerini bir kenara koyalım, Bakan Fidan'ın konuşmasından anlıyorum ki Türkiye'nin de AB'nin bir parçası olmak isteği sürüyor.
Kurduğu cümleye bakılırsa bir tür "win – win" öneriyor: Siz, bizi AB'ye alın biz de küresel aktör olmanıza destek olalım!
İnsan böyle şeyleri okuyunca mutlu oluyor tabii.
Ama gel gör ki AB'ye üye olmak için geçilmesi gereken bir yol var.
O yol engellerle dolu.
Ve Erdoğan yönetiminin bu engelleri geçecek niyetinin olduğunu da hiç zannetmiyorum.
Bir kere adam gibi demokrat olacaksınız. Gazetecileri, fikrini açıklayan insanları hapse tıkmayacaksınız. Faili meçhul cinayetlerde çocuklarını kaybetmiş annelere her cumartesi bir de siz eziyet etmeyeceksiniz.
Kamu kaynaklarından beslediğiniz dernek ve vakıfları el altından kışkırtıp, konser, festival vs. yasaklatmayacaksınız.
Terörle Mücadele Kanunu'nu beğenmediğiniz siyasi görüşleri cezalandırmak için eğip bükmeyeceksiniz.
Mesela Merdan Yanardağ'ı, Osman Kavala'yı, Tayfun Kahraman'ı, Hakan Altınay'ı, Mücella Yapıcı'yı, Mine Özerden'i ve Çiğdem Mater'i sırf "reis öyle istiyor" diye uyduruk suçlamalarla hapiste tutmayacaksınız.
Milletvekili Can Atalay'ı hemen hapisten çıkaracak, Anayasa Mahkemesi kararlarını takmayan hakimleri görevden alacaksınız.
Yani Hakan Bey diyeceğim şu ki rejiminizin rengini ve tutumunu değiştireceksiniz.
Sonra sizi yine de AB'ye almayabilirler, o ayrı bir mesele.
Ama önce aday olmanın gereklerini yerine getireceksiniz ki onlar da sizi üye yapıp küresel güç olma hayallerinize ortak olabilsinler.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, 14. Büyükelçiler Konferansı'nın "Türkiye Yüzyılı'nda Güvenlik" konulu paneline katılarak konuşma yaptı.
* * *
Vergi rekortmeni olmaktan utananlar var
1964 yılında yapılan bir kanun değişikliğiyle, vergi vermeyi teşvik etmek ve mükellefler üzerinde psikolojik bir etki yaratmak amacıyla en çok vergi ödeyenlerin listesi açıklanıyordu.
Bu da genellikle vergi beyan döneminin ardından geçen bir – bir buçuk ay içinde yapılan bir şeydi.
Gazeteler listelerin açıklanmasını takip eder, sıralamadaki değişikliklerin ne anlama geldiği ile ilgili yorumlar yapılırdı.
İlk üçe girenlere ödüller verilir vergi rekortmenlerinin yeşil pasaport alma hakkı da olurdu.
AKP iktidara geldiğinde de böyleydi ta ki 2018 yılına kadar.
İlk kez 2018 yılında Türkiye vergi rekortmeni olan kişi isminin açıklanmasını istemedi.
2019 yılında da aynı şekilde vergi rekortmeni olan kişinin adı gizli kaldı.
Bir insan vergi rekortmeni olmak gibi saygın bir ünvanı niye gizlemek ister, o günden beri çözebilmiş değilim.
Bunu takip eden 2020, 2021 ve 2022 yıllarına ait listeler ise hiç açıklanmadı.
Niye saklanıyorlar, niye ortaya çıkmak istemiyorlar, gerçek bir muamma.
Acaba ortaya çıkarlarsa kendilerinden borç isteriz diye mi endişe ediyorlar?
Yoksa "bu adam düne kadar çulsuzdu, şimdi nasıl vergi rekortmeni olabildi, değirmenin suyu nereden geldi" diye sorulmasından mı çekiniliyor?
* * *
"Zamanın ruhu" futbol sahalarında
Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Büyükekşi, RTÜK Başkanı'nı ziyaret etti ve bunun sonunda spor yorumcularının sözleri için televizyon kanallarına "kanal kapatmaya varan cezalar" getirileceğini açıkladı.
Büyükekşi, "Herkes konuştuğuna dikkat edecek. RTÜK spor programlarını takip edecek. Toplumsal barışa zarar verecek, kışkırtacak, insanları töhmet altında bırakan, suçlayıcı konuşmaların bedeli olacak" dedi.
Söz konusu olan Ebubekir Bey'in çiftliği olduğu için Büyükekşi'nin sözlerinin sadece "muhalif kanallara yönelik" olduğunu da söyleyebiliriz.
Çünkü RTÜK'ün, kamu kaynaklarıyla finanse edilen Erdoğan yandaşı kanallara ceza verebilmesi için yürek yemiş olması gerekiyor!
Büyükekşi'nin aklı, profesyonel futbol ortamını şaibelerden temizlemekten daha çok bunun konuşulmasını önlemeye yönelik çalışıyor.
Sorunun temelini de Türkiye profesyonel liglerindeki hakemler oluşturuyor.
Daha eskiyi bir kenara bırakalım.
Geçen sezon aynı hakemlerin, farklı maçlarda benzer pozisyonlarda verdiği kararları yorumlayacak olanlar nasıl konuşacaklardı?
Bazen öyle hatalar yapılıyor ki onların altında "kasıt" aramak kaçınılmaz.
Hataları hep aynı hakemler yapıyor ve bu hatalar belirli takımlara yönelik oluyorsa yorumcu ne yapsın?
Büyükekşi, yorumculara ceza peşine düşeceğine kendi ceza kurullarına ve talimatlarına da baksın.
Taraftarları kışkırtanlar hep belli kulüp yöneticileri mi, yorumcular mı?
Hangisi taraftar üzerinde daha çok etkili olabiliyor?
Hiçbir anlamı olmayan "hak mahrumiyeti", o yöneticiler için bir ceza filan değil.
"Zamanın ruhu" belli ki TFF Başkanı'nı da etkilemiş: Sustur, konuşulmasın, her şey yolunda zannedilsin!
Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Büyükekşi
Mehmet Y. Yılmaz kimdir?Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü. 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu 1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı. Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı. 1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü. 2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi. 2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı. Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. "Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor. |