Mehmet Y. Yılmaz

21 Şubat 2022

Gülün adı, faizin tadı!

Nassa göre hareket etmek isteyen Müslümanlar benden duymuş olmasınlar ama Hazine, sukuk yerine bildiğimiz klasik yöntemlerle borçlansaydı da zaten bu kadar faiz ödeyecekti. Bugün faize, “kira” denilerek kim, kimi aldatıyor bilemiyorum ama Allah’ı aldatmanın bu kadar kolay olmadığını bilecek kadar dini metinleri okumuşluğum var

Geçtiğimiz hafta Hazine, “İslami usullere göre” 3 milyar dolar borç aldı.

“İslami usullere uygun olarak” çıkardığı adına “sukuk” denilen bir tür bonoyla aldığı bu borcu beş yıl içinde geri ödeyecek.

“İslami usullere uygun” olduğuna göre faiz de olmamalı.

Nitekim “sukuk” sertifikaları ile devlet ya da şirketler, yatırımcının parasını “kiralamış” oluyor.

T.C. Hazinesi, bu 3 milyar dolar için yatırımcılara yüzde 7,250 “kira” ödeyecek.

Dünyada yüzde 7’nin üzerinde faiz ödeyerek ABD Doları borçlanan Arjantin filan gibi kronik kriz içinde yaşayan dört – beş ülke var. Bunlardan biri de Türkiye.

“İslami usullere uysun” denilerek “kira” adı verilen bu rakam da tıpkı faiz gibi saptanıyor.

Türkiye’nin CDS puanı, Hazine’nin borçlandığı gün yüzde 524,7 idi. Bu, Türkiye’nin aldığı borcu geri ödememe riskinin büyük olduğu anlamına geliyor.

CDS puanının yükselmesi, ülke ekonomisinin kötü yönetildiğini, işlerin iyi gitmediğini, yatırımcının bu ülkenin Hazinesi’nin borçlarını rahatça ödeyebileceğine güvenmediğini gösteriyor.

Ekonomi yönetiminin Lütfü Elvan – Naci Ağbal ikilisine teslim edildiği süreç içinde Türkiye’nin CDS puanı düşüş eğilimine girmişti.

2021 yılının Şubat ayında CDS 283 puana kadar gerilemişti.

Ağbal’ın görevden alınmasının ardından bu CDS primi 482 puana kadar yükseldi.

Erdoğan’ın kendisini iktisatçı zannetmesinin ardından faiz indirimleri başlayınca CDS yükselmeye başladı ve geçtiğimiz hafta sonunda “kira” görünümlü “faiz”, CDS 524,7 puana yükseldiği için Dolar borçlanmasında yüzde 7,250’ye ulaştı.

Nassa göre hareket etmek isteyen Müslümanlar benden duymuş olmasınlar ama Hazine, sukuk yerine bildiğimiz klasik yöntemlerle borçlansaydı da zaten bu kadar faiz ödeyecekti.

Bugün faize, “kira” denilerek kim, kimi aldatıyor bilemiyorum ama Allah’ı aldatmanın bu kadar kolay olmadığını bilecek kadar dini metinleri okumuşluğum var.

Acaba Müslüman ülkelerin halklarının bir türlü feraha erişemiyor olmalarının nedeni, kolayca aldatılmaya bu kadar açık olmaları mıdır?

Shakespeare, Romeo ve Juliet’te şöyle diyordu:

“Adın ne değeri var? Şu gülün adı değişse bile

Kokmaz mı aynı güzellikte?”

“Faiz günah, istemem. Paramı vereyim, kirasını alayım” diye düşünenlerin kulağına küpe olsun.

***

Erdoğan, bizimle aynı ülkede yaşamıyor

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, faiz ve döviz kuru tartışmalarının geride kaldığını söyledi.

Meğerse bu prangalar başkaları tarafından Türkiye’nin ayağına takılmış, Erdoğan da bir süper kahraman gibi uçup, bunları paramparça etmiş.

Buna kendisi gerçekten inanıyor mu bilmiyorum. Eğer inanmadan, bizleri kandırmak için söylüyorsa çok ayıp!

İnanıyor olma ihtimalini göz ardı etmiyorum ama. İnanıyor da söylüyorsa yaptığı ayıp değil tabii ama o zaman çok ama çok karamsar olmalıyız.

Çünkü ülkeyi yöneten kişi hayaller aleminde yaşıyor, sorunlarımızın gerçekte ne olduğunun farkında bile değil anlamına geliyor bu.

Erdoğan’ın okuma yazmayla başı hoş değil; danışmanlarının kendisine anlattıklarına ciddi ciddi inanıyor olabilir.

Onlar da Erdoğan’a “işleri batırdınız efendim” diyecek kadar yürek yemedikleri için, “aslansınız kaplansınız” filan diyerek, gaz veriyor olmalılar.

Nitekim, Erdoğan geçen gün “Allah’a şükür Türkiye artık insanların çalışacak iş sıkıntısı çekmediği bir ülkedir” bile dedi.

Çalışma çağındaki nüfusunun yüzde 55’inin işsiz ya da bir iş bulmaktan umudunu kestiği için artık iş bile aramadığı, her dört gençten üçünün işsiz olduğu bir ülkede bunu söyledi.

“Türkiye’nin yükselen yıldız olduğunu” söylemeyi de unutmadı.

Sizce devletin kendi kurumlarının verilerini okumayı bilen, bunları doğru değerlendirecek zihni kapasiteye sahip bir lider böyle konuşabilir mi?

Erdoğan böyle söyleyebiliyor çünkü etrafında gerçekleri kendisine söyleme cesaretinde kimse yok.

Onlar da gazı verdikçe veriyorlar, o da kendisini iktisatçı zannediyor, memleketin sorunlarını çözdüğü yanılsaması içinde yaşıyor.

Türkiye, bugüne kadar çok ekonomik kriz atlattı.

Ama tarihinin hiçbir döneminde, ülkeyi yöneten kişi gerçeklerden bu kadar kopuk olmamıştı.

***

Bir gazeteci daha öldürüldü

Ses Kocaeli Gazetesi sahibi Güngör Arslan, “suça sürüklenen bir çocuk” tarafından öldürüldü.

Meltem Akyol’un Evrensel’deki haberine göre cinayet silahıyla birlikte yakalanan R.Ö., polisteki ifadesinde kendisini 2 kişinin azmettirdiğini anlattı.

Bu kişiler, R.Ö’ye ailesini ve kendisini “çok rahat ettireceklerini” vaat etmişler.

Şimdi Emniyet’in bu kişileri bulması gerekiyor.

Memleketin dört bir yanı kameralarla dolu ve Emniyet’in istediğinde bu görüntülerden yararlanarak aradığı kişilerin kimliklerine ve bulundukları yerlere çok kısa sürede ulaşabildiğini biliyoruz.

Cinayeti azmettirenler yakalanamazsa anlayacağız ki bu cinayette bazı kamu görevlileri de suç ortağıdır.

Tıpkı Hablemitoğlu cinayetinde olduğu gibi.

Bu cinayetin asli faillerini en kısa sürede ortaya çıkarmak, İçişleri Bakanlığı için bir haysiyet meselesi olmalıdır.