Irak ve Suriye'de askeri operasyonlar yapma iznini 2 yıl daha uzatan Cumhurbaşkanlığı tezkeresi TBMM'ye geldi ve çok büyük olasılıkla kabul edilecek.
Bu tezkere, 2 Ekim 2014 tarihinde TBMM'nin kabul ettiği tezkerenin devamı niteliğinde.
Tezkerenin süresi iki yılda bir uzatıla uzatıla bugüne kadar geldik. TBMM tezkereyi bir kez daha uzatırsa 30 Ekim 2025 tarihine kadar da yürürlükte kalacak.
Tezkerede şöyle bir bölüm var:
"Hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği takdirde sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi ve aynı amaçlara matuf olmak üzere yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunması, bu kuvvetlerin Cumhurbaşkanının belirleyeceği esaslara göre kullanılması…"
Dikkatinizi çekmek istediğim konu "aynı amaçlara matuf olmak üzere yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunması ve bu kuvvetlerin Cumhurbaşkanının belirleyeceği esaslara göre kullanılması" ile ilgili cümle.
Türkiye'nin güney sınırlarının dışındaki terör tehdidiyle mücadele etmesi amacıyla yurtiçinde yabancı silahlı kuvvetler bulundurulması ile ilgili hüküm eski tezkerelerde de vardı.
Bugüne kadar uygulanmadı ama bu durum, bu hükmün gelecek 2 yılda uygulanmayacağı anlamına gelmiyor.
Yani nasıl bir "tehdit" algısı varsa, hükümet Türkiye Cumhuriyeti Silahlı Kuvvetleri ile polis ve jandarma kuvvetlerinin yetersiz olabileceğini ve gerekirse "dışarıdan" yardım çağrılabileceğini ilan ediyor.
Biraz tuhaf bir durum bu.
Bu "yabancı silahlı kuvvetler" kim olabilir?
ABD olamayacağı açık, çünkü daha geçen gün aynı bölgede Türkiye'ye ait bir SİHA'yı, uyarı yapmaya bile gerek duymadan düşürdü.
ABD, bir bakıma kendi silahlı kuvvetleri unsurlarını, "YPG için canlı kalkan olarak kullanıyor" demek bile mümkün.
Rusya olmayacağını da tahmin etmek zor değil, çünkü Rusya, Türkiye'nin Suriye toprakları içinde askeri harekâtlar yapmasından hazzetmiyor.
Bu nedenle Türkiye, o bölgede yaptığı operasyonlarda birliklerini korumak için hava kuvvetlerini kullanamıyor.
Bu iki büyük askeri güç olamayacağına göre, "yabancı silahlı kuvvetler" kim olabilir?
Bunu Milli Savunma Bakanı'nın kuşkuya yer bırakmayacak şekilde açıklamasında yarar var.
Aksi takdirde bu yabancı silahlı gücün Özgür Suriye Ordusu olacağı ile ilgili dedikodular güç kazanır.
3 milyona yakın Suriyeli göçmenin olduğu bir ülkede, bir de ÖSO'ya yer açmak anlamına mı geliyor bu tezkere?
Yoksa ÖSO adı verilip, ordu kılığına sokulmuş silahlı Suriyelileri, başka amaçlar için kullanma planı mı söz konusu?
Bu konular açılınca iktidar trolleri "ırkçılık yapılıyor" diye çığlığı basıyor ama bu boş lafları bir yana bırakıp hükümetten net bir yanıt almamız gerekiyor.
* * *
Bir Türk mucizesi olarak işsizlik
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), işsizlik istatistiklerini açıkladı.
Geçtiğimiz Ağustos ayında işsiz sayısı 56 bin kişi azalmış görünüyor.
Toplam işsiz sayısı: 3 milyon 223 bin kişi.
Aynı rapora göre "bir işte çalışanların sayısı" bir önceki aya göre Ağustos'ta 1000 kişi (bin kişi) artmış.
İşte bir Türk mucizesi daha:
Bir işte çalışanların sayısı bin kişi artarken, işsiz sayısı 56 bin kişi azalmış!
İşsiz sayısı 56 bin kişi azalırken istihdam oranı değişmemiş; yüzde 48,4.
Bin kişi işe girip, 55 bin kişi de "iş bulmaktan ümidini kesip, iş aramaktan vazgeçince" işsiz sayısı 56 bin kişi azalmış görünüyor!
Haberlerin sadece başlıklarını okuyanlar da seviniyorlar: "Yaşasın, işsiz sayısı 56 bin kişi azaldı" diyerek!
* * *
Davutoğlu'nun önerisi
Dünkü yazımda, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu'nun Hamas – İsrail çatışması ile ilgili olarak ne önerdiğini sormuştum.
Davutoğlu'nun danışmanı Bilgehan Uçak, Davutoğlu'nun bunu daha önce açıkladığını belirterek, Davutoğlu'nun mesajını gönderdi.
Aşağıda tam metnini bulacaksınız.
- "Her düzeyde ve her konuda Filistin halkının yanında olduğumuz vurgulanmalıdır.
- Başta Mescid-i Aksa olmak üzere Kudüs'teki kutsal mekanların dini ve tarihi kimliğine ve Filistin halkının uluslararası hukuktan doğan haklarına saygı duyulmasına kadar İsrail ile her tür normalleşme durdurulmalıdır.
- İslam İşbirliği Teşkilatı acil toplantıya çağrılarak Filistinli kardeşlerimizin yalnız olmadığı gösterilmeli, Kudüs ve Mescid-i Aksa'nın statüsünün korunması konusunda güçlü ve somut bir eylem planı ortaya konmalıdır.
- Uluslararası hukuk açısından Kudüs'teki kutsal mekanların hamisi konumundaki Ürdün Kralı Abdullah ile temasa geçilerek alınacak tedbirler konusunda eşgüdüm sağlanmalıdır.
- İslam İşbirliği Teşkilatı bünyesindeki Kudüs komisyonunun toplanarak ortak bir gözlem heyetini Kudüs'e göndermek üzere Fas Kralı VI. Muhammed ile görüşülmelidir.
- 1948'de kurulan ve daha sonra atıl hale gelen ve Türkiye, ABD ve Fransa'nın üyesi olduğu Kudüs komitesindeki konumumuzdan hareketle BM Genel Sekreteri Guterres ile derhal görüşülmelidir.
- BM Güvenlik Konseyi daimi ve geçici üyeleri ile derhal temas kurarak krizin yaygınlaşmasını engellemek üzere harekete geçilmelidir.
- Başta Suudi Arabistan, Mısır ve İran olmak üzere bölge ülkeleri ile kriz yönetimi ve alternatif çözüm yolları araştırılarak sorunun bölgesel bir niteliğe dönüşmesi engellenmelidir.
- Çatışmalarda işlenmiş insan hakları ihlallerini takip ve işlenmesi muhtemel insan hakları ihlallerini engellemek üzere BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği harekete geçirilmelidir.
- Taraflar arasında ateşkes için acilen arabuluculuk girişimleri başlatılmalı ve 2009, 2012 ve 2014 krizlerinde olduğu gibi ateşkes çabalarına öncülük edilmelidir.
- Taraflar arasındaki esir ve yaralı değişimi için devreye girilmelidir.
- Krizin yayılma ihtimali yüksek olan Lübnan'a bir heyet gönderilmeli ve bütün taraflarla yakın temas kurulmalıdır."
Ahmet Davutoğlu
Mehmet Y. Yılmaz kimdir?Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü. 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu 1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı. Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı. 1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü. 2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi. 2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı. Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. "Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor. |