Sun Tzu vaktiyle şöyle demişti: Bir nehrin kıyısında yeterince beklersen düşmanlarının cesedi yüzerek önünden geçer!
Her ne kadar Sun Tzu'dan esinlenmiş olsam da benim adıma da şöyle bir "quotation"ı tarihe geçmesi için işte buraya yazıyorum:
"Türkiye'de yeteri kadar beklersen bütün fıkralar, karikatürler gerçek olur!"
TBMM'de Cumhurbaşkanlığı Bütçesi görüşülürken AKP adına söz alan Konya Milletvekili Gülay Samancı'nın şu sözlerini okuyalım şimdi:
"Başaramayacaksınız. Milletimizi bölemeyeceksiniz. Bayrağımızı indiremeyeceksiniz. Vatanımızı parçalayamayacaksınız. Devletimizi yıkamayacaksınız. Ezanlarımızı susturamayacaksınız. Bu ülkeye diz çöktüremeyeceksiniz. Bu halka boyunduruk vuramayacaksınız."
Okuyunca "ne alaka" diye aklınızdan geçirmiş olmalısınız.
İşte bu bir karikatürün ete – kemiğe bürünmüş halidir.
Karısı tarafından suçüstü yakalanan adamın "millet aç aç" diye bağırması gibi.
Ya da sınıfta sözlüye kaldırılan Cin Ali'nin sorunun yanıtını bilemeyince "bayrak inmez, ezan susmaz" demesi gibi!
Vatandaşı olmasak çok eğleneceğimiz bir ülkede yaşıyoruz aslında.
Bakın geçen gün, bir ara bakanlık da yapmış Bülent Akarcalı, ne demiş:
"Millet madem dolar almak istiyor o zaman Türk Doları basalım Merkez Bankası'yla. Ve densin ki ‘Bu Türk Doları bire bir Amerikan Dolarına eşittir, istediğiniz an Amerikan Dolarının o günkü kurundan Türk Lirası'na çevirebilirsiniz."
Nasıl?
Zihni Sinir'in bir karikatür kahramanı olduğuna, gerçek olmadığına hâlâ inanıyor musunuz?
Çizgi: Tan Oral
* * *
RTÜK'ten, Erdoğan'a subliminal mesaj
AB Genel İşler Konseyi'nin, Türkiye ile tam üyelik görüşmelerinin dondurulacağını "üzülerek not ettiğini" açıkladığı saatlerde RTÜK de abone bedelini ödeyerek izleyebileceğiniz iki ayrı dijital yayın platformuna para cezası verdi.
Bununla da kalmadı, iki programın katalogdan tamamen çıkarılmasını emretti.
Bu arada iktidarın hoşuna gitmeyen kanalları da ihmal etmedi, Halk TV, Fox ve Tele 1'e de idari para cezası verdi.
Medeni ülkelerde, kamu otoritesinin yayınlara bu tür müdahalesine "sansür" adı veriliyor.
Ve önceki gün Ahmet Güneştekin'in Diyarbakır'daki sergisinin Kültür Bakanlığı'nın talimatıyla kapatılmasında da gördük ki sansür sadece televizyon yayınları için değil artık sanat olaylarını da kapsıyor.
RTÜK'ün Exxen'deki "Konuşanlar" isimli programa ceza vermesi gerekçesi ayrıca ilgimi çekti.
Şöyle diyor: "Kitle iletişim araçlarında sıkça duyulan argo / küfür kullanımının zaman içerisinde bireyler tarafından kanıksanabileceği ve meşrulaşabileceği…"
Bu gerekçeyi okuyunca "eyvah" dedim, "Reis'in bütün konuşmalarını canlı canlı tam metin yayımlayan yandaş televizyonlar hapı yuttu!"
AKP Genel Başkanı Erdoğan, kendi sesiyle de gaza gelebilen bir karaktere sahip ve nutuk atmaya çıktığında bazen ağzına biber sürülmesini gerektirecek kelimeler kullanabiliyor.
Mesela bir keresinde Kemal Kılıçdaroğlu'na "bahtsız Bedevi" demişliği bile var ki anne – babalar çocuklarına Bedevilerin hangi durumlarda bahtsız sayılacaklarını anlatmakta hayli zorlanmış olmalılar.
Hatta MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de bu konuya dikkat çekmiş, 17 Mayıs 2014 günü yaptığı konuşmada "Erdoğan'ın argo kelimeler kullanarak Türk kültürünü yozlaştırdığını" söylemişti.
Tabii şimdi RTÜK'ü AKP yönettiği için bu bir sorun yaratmayacaktır.
Ancak 18 ay sonraki seçimden sonra, yandaş kanallara tavsiyem Erdoğan'ın konuşmalarını ille yayınlayacaklarsa "gecikmeli" yayınlamaları.
Bir kenarda "biiipp" sesini hazır tutmalarında da yarar var tabii.
* * *
Mübarek Cuma Soruları – 16
RTÜK, televizyon dizilerindeki bir tek sahnenin bile Türk aile değerlerini yok edeceğine, ahlaksızlığı yayacağına inanmamızı istiyor ve buradan da anlıyorum ki memleketimizin siyasal İslamcıları vaktiyle televizyonların karşısında çok zaman geçirmişler.
Onların yetişme çağında RTÜK de olmadığı için ahlak düzeyinin buralara kadar gerilemesi kaçınılmaz olmuş.
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, İstanbul'da esnaf ile yaptığı toplantıda şunu söyledi:
"Başbakanlığıma mâl olan ve üzerime her türlü çetenin gelmesine sebep olan temel konu, yolsuzluklarla mücadeleydi."
Hatırlarsınız, Davutoğlu bir şeffaflık yasası çıkaracaktı, Cumhurbaşkanı mâni oldu: "Böyle yaparsanız çalışacak belediye başkanı bulamazsınız" diyerek!
O zaman anladım ki belediye başkanlarının çalışabilmesi için şeffaflık gerekmiyor hatta dozunda bir yolsuzluk da yapılan işe lezzet katıyor!
Tabii bu "dozun" ne olduğunu bilmiyorum.
Davutoğlu'nun yolsuzlukla suçlanan bazı bakanlar için de soruşturma yaptırmak istediğini biliyoruz ama belli ki AKP içinde yolsuzluklarla mücadele etmek fikri pek rağbet gören bir fikir değilmiş.
Her hafta sorduğum soruların yanıtlanmıyor olmasının nedeni de bu sanırım.
Sorularım arasında Sedat Peker'in maaşa bağladığı politikacının kim olduğu da var, hatırlarsınız.
İçişleri Bakanı, bu adamın kim olduğunu bildiği halde açıklamıyor.
Belli ki bu adam kendi partisinin bir üyesi.
Sırf bu nedenle mafyadan maaş aldığını bildiği bir politikacıyı korumakta sakınca görmeyen bir İçişleri Bakanımız var.
Demek ki Ahmet Davutoğlu'na verilen dersten, herkes kendi payına bir şeyler çıkarmış.
Bu arada maaş alan politikacının mutlu olduğunu da tahmin edebiliriz, 10 bin dolar olarak aldığı maaşın TL karşılığı dün bu yazıyı yazdığım saatte 154 bin 900 lira olmuştu!
Gelelim 16. kez sorduğum sorulara:
1 - Adalet Bakanı Yardımcısı yapılan bir savcı ile bir hakim, olmayan bir MASAK raporunu gerekçe göstererek, Sezgin Baran Korkmaz'ın mal varlığı üzerindeki tedbiri kaldırdılar.
Bu nasıl oldu? Savcı ve hâkim her halde bu iş için rüşvet almamıştır. Yoksa işin içine "üç harfliler" mi karıştı?
* İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'yu, "mafyanın memuru" olan politikacıyı açıklamaya bir kez daha davet ediyorum.
* Kendisine gazeteci süsü veren bir tip, 10 milyon Euro'ya Bakan Soylu ile Korkmaz'ı buluşturup, aralarındaki sorunu çözecekti.
Bu 10 milyon Euro'yu kim alacaktı? Bakan'ın payına buradan bir şey düşecek miydi?
Bakan Soylu'nun, yurtdışına kaçmasından önceki gün Sezgin Baran Korkmaz ile görüşmesi ve bu görüşmede 2 de polis memurunun bulunması bu tür ilişkilerin sonucunda mı gerçekleşti?
* İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Ankara ve İstanbul belediyelerinin elinden aldığı yolsuzluk dosyalarını neden savcılığa göndermiyor?
Bakan'ın bu işten çıkarı sadece siyasi midir? Yoksa yolsuzlukları yapanların ortağı mıdır?
* Off shore hesaptan "hayır" yapan Rönesans Holding, bu bağışı kime yaptı? Neden off shore hesap kullanıldı?