Mehmet Y. Yılmaz

25 Kasım 2019

Eski milletvekillerinin “çakar lambaya” ne ihtiyacı var?

Bu nasıl bir hak? Eski milletvekilinin “acele” ne işi olabilir? Diyelim ki “acele işi” oldu, benim, sizin acele işinizden ne farkı var onun acele işinin?

Şurası bir gerçek ki bizim memlekette işini en iyi bilenler milletvekilleridir.

“Özlük hakları” söz konusu olduğu zaman şu parti, bu parti ayrımı yapmaksızın bir araya gelebilirler, parmakları kaldırır, indirirler ve işi bitirirler.

Birçok kişi milletvekillerine aşırı haklar verildiğine inanır.

Aslına bakarsanız maaş ve ödenekleri aşırı sayılmamalıdır.

Çok az bir bedel ödeyerek ya da hiç ödemeden kullanabildikleri kamu olanakları da var tabii, diyelim ki onlar da aşırı değil.

15 yıl borçlanarak, milletvekili görevindeyken emekli olanlar da hayatlarının sonuna kadar çok iyi olanaklara kavuşurlar. Bunu para ile ölçebilmek de kolay değil. Ancak TBMM Bütçesi’ni takip ederseniz, her yıl biz vergi mükelleflerine kaça mal olduklarını “topluca” görebiliriz.

Bunların hepsini bir mantıklı zemin çerçevesinde açıklayabilmek mümkün.

Türkiye vergi mükellefleri, onlara bu olanakları veriyor ki milletvekilleri de para karşılığı iş takip etmesinler, avanta peşinde koşmasınlar, kendilerinin ve sevdiklerinin hayatlarını güvende hissetsinler ve her türlü çıkar grubuna karşı çıkabilsinler.

Sadece ve sadece ülkenin çıkarlarını düşünsünler, akılları başka yola gitmesin.

Hatta gerekirse parti disiplinine bile uymayarak doğru bildiklerini savunsunlar.

Meclis’te tam zamanlı çalışsınlar, akıllarında bir şey kalmasın vs.

Buna ne kadar uydukları meselesini de tartışmıyorum.

Çünkü düzen, isimleri milletvekili de olsa bu kişilerin aslında parti liderlerinin vekili olması sonucunu yaratıyor.

Biz onların seçip, listeye yazdığı isimleri seçtiğimizi zannederek mutlu oluyoruz ama hepsi bu kadar.

Milletvekillerinin asıl bağımlılıkları ve sadakatleri kendilerine oy verenlere değil, kendilerini yeniden listeye yazıp yazmama kararını verecek parti liderlerine.

Elbette içlerinde bunun dışında kalabilen, sadece görevini yapmaya odaklanmışlar da oluyor ama kimse kusura bakmasın istisnalar kaideyi bozmuyor.

Yani esasen hak etmeseler de sahip oldukları maddi olanakları açıklamanın bir yolu var.

Peki birisi bana şunu izah edebilir mi:

İçişleri Bakanlığı, “çakar lamba” kullanan kamu araçlarını sınırlandırdı, hatırlarsınız.

Bir kaç göstermelik ceza da yazıldı ki millet, İçişleri Bakanı’nı adam zannetsin.

Son torba kanuna atılan bir madde ile çakar lamba kullanma hakkı eski milletvekillerine de tanınıyor.

Eski milletvekillerinin araçlarında da yanar döner mavi lamba olacak, siren olacak, siz trafikte beklerken emniyet şeridinden basıp gidecekler!

Bu nasıl bir hak? Eski milletvekilinin “acele” ne işi olabilir? Diyelim ki “acele işi” oldu, benim, sizin acele işinizden ne farkı var onun acele işinin?

Büyük fotoğrafı artık görebiliriz:

Milletvekilleri, eskisi, yenisiyle ayrıcalıklı, imtiyazlı bir topluluk oluşturuyor. Kendi çıkarlarını korumak için her şeyi yapmaya hazırlar.

Böyle ayrıcalıklı, imtiyazlı insan topluluklarının oldukları ülkeler, demokrasisi, ekonomisi, adalet düzeni az gelişmiş ülkelerdir.

Ama az gelişmiş ülkelerde bile, böyle görevlere seçilenlerin “asgari ahlak düzeyini” tutturmalarını beklemek gerekir.

Yoksa “asgari bir ahlak düzeyi” de mi beklemeyelim?

***

Muhalefetin “rezil” tablosu

Baca filtreleri ile ilgili eksikliklerini gidermeleri için kömür santrallerine verilen sürenin 2,5 yıl daha uzatılması beklendiği gibi AKP – MHP koalisyonunun oylarıyla kabul edildi.

Yaptıkları işin ne kadar utanç verici olduğunun aslında kendileri de farkındalar.

MHP’li Grup Başkan Vekili şöyle açıklıyor mesela:

“Filtre takılma işlemi hemen gerçekleşecek bir işlem değil, biliyorsunuz.”

İyi de zaten 2 yıl süre verilmemiş miydi?

AKP ise şöyle açıklıyor: “Kur artışı yüzünden santraller gerekli yatırımı yapamadı. İnsanlar işsiz kalmasın.”

“Ziyanı yok, kanser olabilirler” diyor aslında.

İktidar partisi milletvekillerinin yapabilecekleri çok şey yok aslında.

Belli ki “yukarıdan” süreyi uzatın talimatı gelmiş, parmakları kaldırıveriyorlar. Sorumlulukları halka karşı değil çünkü, kendilerini seçen otoriteye karşı.

“Yukarısı niye süreyi uzattı” diye sormayın, ne sizin siniriniz bozulsun ne de ben mahkemelerde sürünmek durumunda kalayım.

Peki bütün bu süreçte muhalefet partileri ne yaptı derseniz, onların durumu, iktidar koalisyonuna göre daha utanç verici!

TBMM’de sadece 36 milletvekili “hayır” oyu verdi.

139 milletvekiline sahip CHP’den sadece 25 milletvekili TBMM’deydi. 39 milletvekiline sahip İyi Parti’den ise 7 kişi lütfedip salona girmişti. 62 milletvekiline sahip HDP’den de 4 milletvekili vardı.

SP, TİP, DP ve BDP milletvekilleri de salonda değillerdi, oy kullanmadılar.

Muhalefetin durumu bu işte.

Böylesine önemli bir konuda bile Meclis çalışmalarına tam kadro katılmayı beceremiyorlar.

Tam kadro TBMM Genel Kurulu’na girmeyi başarıp, iktidarı zorlamak akıllarına bile gelmiyor.

İktidarı eleştirirken muhalefetin bu rezil durumunu ihmal etmeyelim.

***

Cumhuriyet Hababam Partisi!

Rahmi Turan’ın bir üfürüğü haber zannedip köşesine yazmasının ardından kopan kıyamet bana bir tek şeyi düşündürtüyor:

Bugünkü CHP, Başkanlık sistemine diğer bütün partilerden daha önce intibak edecek.

Genel Başkanı, “bir partiliniz Saray’dan icazet almış” dedikodusunu hiç düşünmeden doğrulayabiliyor mesela.

“Olmaz öyle şey” ya da “bilmiyorum, haberim yok” diyemiyor, çünkü belli ki olabileceğine inanıyor.

Daha da kötüsü gerçekten de böyle birinin olabileceğini bütün kamuoyunun da biliyor olması.

Zaten Genel Başkanı da geçen gün partinin disiplin sorunundan yakınıyordu.

Parlamenter sistemlerde parti disiplini önemli bir kurumdur. Bizdeki gibi değil tabii.

Parti disiplininin meşruiyeti, parti içindeki demokrasiden kaynaklanır, bizde ise parti içi demokrasi olmadan parti disiplini tesis edilir.

Milletvekillerini de zaten partinin tabanı değil, partiyi ele geçiren klik ya da bir tek kişi seçer.

Bizde parlamenter sistemin sağlıklı ve düzgün işlemesinin önündeki birkaç engelden biri de buydu.

Başkanlık sistemi ise disiplinli partiyi sevmez.

Meclisi oluşturan milletvekilleri eğer parti disipliniyle hareket ederlerse, bizde zaten partisinin başkanı da olan Başkan, yasamanın da kontrolünü ele geçirir.

Bu da başkanlık sistemini diktatörlüğe kadar taşıyabilir.

Öyle görünüyor ki CHP bu yeni sisteme diğer partilerden önce intibak edecek.

Gerçi dışardan bakıldığında daha çok hababam sınıfına benziyor ama kim bilir, bakarsınız günün birinde siyasi parti olmayı da başarırlar!