Mehmet Y. Yılmaz

11 Ekim 2021

Erdoğan’ın harikalar diyarı!

İki farklı gerçeklik! Birleri kumanya artıkları arasında karnını doyuracak bir şeyler ararken, birisi bambaşka bir dünyada yaşıyor. Erdoğan aslında gerçekte nelerin yaşandığının farkında ama toplumun algısını yönetmeyi başarabilirse kötü giden şeylerin kendiliğinden düzeleceğini mi zannediyor?

“Harikalar Diyarında” karşılaştığı Kedi, Alice’e şunu söylemişti:

“Deli değilim, sadece benim gerçekliğim sizinkinden farklı.”

Önceki gün Recep Tayyip Erdoğan’ın Adana’da yaptığı konuşmayı okurken bu sözü hatırladım.

Erdoğan, Türkiye’de her şeyin iyi gittiğini, Almanya ve Fransa’da insanların kuyruklarda yiyecek bulamadıklarını söylediği sıralarda, bazı vatandaşlar da Erdoğan’ı korumak için meydana toplanan polisler için getirtilen kumanyalardan arta kalanları topluyorlarmış.

İki farklı gerçeklik!

Birleri kumanya artıkları arasında karnını doyuracak bir şeyler ararken, birisi bambaşka bir dünyada yaşıyor.

Zaman zaman kuşkuya düşüyorum: Acaba memleketin gerçek halini Erdoğan’dan gizliyorlar, ona bambaşka bir şeyler mi anlatıyorlar diye.

Yoksa, Erdoğan aslında gerçekte nelerin yaşandığının farkında ama toplumun algısını yönetmeyi başarabilirse kötü giden şeylerin kendiliğinden düzeleceğini mi zannediyor?

Sadece şu son iki – üç haftada yaşadıklarımız, Erdoğan’ın ağzından duyduklarımız hangisine uyuyor?

Üniversite öğrencilerinin yurt sorunu mesela.

Gerçek rakamlar bambaşka bir duruma işaret ederken o çıkıp öğrenci barınma olanakları açısından dünyanın en iyi ülkesi olduğumuzu söyleyebiliyor.

Ya da çöplüklerden, pazar artıklarından karınlarını doyurmaya çalışan insanların sayısı giderek artarken Almanya ve Fransa’da olmayan yiyecek kuyrukları varmış gibi konuşabiliyor.

Büyük ölçüde kontrol ettiği medyayı da kullanarak, insanları kendi yaşadıkları gerçekliğin dışına çıkarabileceğini mi zannediyor?

Erdoğan’ı siyasi olarak tükenişe götüren bir “akıl tutulması” gibi görünüyor bu durum.

İnsanlar evlerinde bu sözleri dinlerlerken, kendi yaşadıkları gerçeği unutabilirler mi?

Bu, onca propaganda olanaklarına rağmen kolayca başarılabilecek bir durum değil.

Herkes kendi yaşadığı sorunları biliyor.

Çocuğu yurt bulabilmiş mi, bulamamış mı bizzat yaşıyor.

Pahalılık üç – beş marketin kazıkçılığından mı kaynaklanıyor yoksa genel bir durum mudur, insanlar bunu bilmiyor olabilir mi?

Hadi diyelim ki Almanya’da, Fransa’da insanların yiyecek bulmak için kuyruklara girdiklerine inandılar.

Buna inandırdığınız insanlar kuyrukta bekleseler de beklemeseler de evlerine et giremediğini bilmiyorlar mı?

Kuşkusuz ki herkes kendisinin ne yaşadığını Erdoğan’dan da, Erdoğan’a bu akılları veren danışmanlarından da daha iyi biliyorlar.

Adana’da “Amerika’nın, İngiltere’nin halini görüyorsunuz değil mi? Benzin yok benzin. Aynı şekilde, Almanya’da kuyruklar, Fransa’da kuyruklar, yiyecek bulamıyorlar, Türkiye’de böyle bir sorun yok” dedikten sonra söylediği cümleyi okuyalım:

“Ülkemizi bugüne kadar önüne çıkan her badireden nasıl kurtardıysak, bugün de aynısını yapacağımızdan kimsenin şüphesi bulunmasın.”

Erdoğan’a soralım bakalım: ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya’dan daha iyiysek, bugün bizi kurtaracağını söylediği “badire” nedir?

 

***

“Lions Cartel”, Türkiye’ye nasıl girdi?

 

Almanya’nın, Afganistan’a sınır dışı ettiği ve kendilerine “Lions Cartel” adı veren bir suç örgütünün üyeleri, İstanbul’da yakalandı.

Ne tuhaf değil mi? Almanya, yakalayıp Afganistan’a gönderiyor, adamlar İstanbul’da zuhur ediyor!

Ve ne yazık ki İstanbul’da ele geçirilmiş olmaları da Türk polisinin büyük bir başarısına tekabül etmiyor.

Çete üyeleri, Boğaz’da çeşitli eğlence yerlerinde eğlenirken ya da sokaklarda namaz kılarken çektirdikleri fotoğrafları sosyal medyada paylaşınca dikkat çekmişler ve polis de gidip hepsini yakalamış.

Eğer sosyal medyada bu işleri yapmasalardı, belli ki mesleklerini serbestçe icra etmeye devam edeceklerdi.

Almanya, bunları yakalamış ve uçağa bindirip memleketleri Afganistan’a yollamış.

Peki nasıl olmuş da bunlar İstanbul’a gelebilmiş?

Sormamız gereken birinci soru bu.

Hani sınırlarımız güvendeydi, güvenlik güçlerimizin izni olmadan kuş bile uçup, sınırın bu tarafına geçemiyordu?

Bunları, Milli Savunma Bakanı, İçişleri Bakanı ve Cumhurbaşkanı’nın ağzından duymadık mı?

Şu anda kayıtsız olarak Türkiye’de bulunan göçmenler içinde böyle kaç çete daha var, biliyor musunuz?

Bir soru daha: Bu çete, İstanbul’a gelmiş, uyuşturucu kaçakçılığı dâhil işe girişmiş, kendilerine bir çevre de yapmışlar.

Sosyal medyada fotoğraflarını paylaşana kadar polis bunları fark etmemiş mi?

Fotoğraf paylaşıp, dikkatleri üzerilerine çekmemiş olsalardı, daha ne kadar süre Türkiye’de suç işlemeye devam edeceklerdi?

Medeni bir ülkede böyle bir rezillik karşısında İçişleri Bakanı da, İstanbul’un Emniyet Müdürü de utanç içinde istifa etmiş olurdu.

Bizde böyle bir şey olmayacak tabii.

Pişkinlik, bir süredir bu ülkede bürokrasinin en temel özelliklerinden biri haline geldi.

 

***

Torunlara, zararlı gıdalar almayın

 

Recep Tayyip Erdoğan, yazı yazamadığım günlerde bir markete gitti ve alış veriş yaptı.

Fiyatları çok uygun bulmuş, filan; onları geçiyorum, zaten üzerine çok yazıldı, çizildi.

Dikkatimi çeken Erdoğan’ın alış veriş sepetine doldurduğu ıvır zıvır.

Emine Hanım bir yandan herkese sağlıklı beslenmenin önemini anlatırken, eşinin torunlar yesin diye içinde palmiye yağı da bulunan gofretleri, çerezleri, cipsleri filan sepete atması iyi olmadı bence.

Erdoğanlara önerim, o tür atıştırmalıklardan çocukları uzak tutmaları.