AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, her salı parti grubunda düzenlediği mitingi bu kez çarşamba günü yaptı.
Tribünler alkışçılarla doldurulmuştu, milletvekilleri de onlardan geri kalmıyordu, o da bu gaz karşısında en iyi bildiği şeyi yaptı, önüne gelene çattı.
Bunlardan biri eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ.
Başbuğ, FETÖ’nün siyasi ayağına dikkat çekip, askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmasının yolunu kimin açtığını hatırlatınca, hedefe kondu.
Erdoğan’a göre milletvekilleri Başbuğ’a dava açmalı ve bu hakaretin hesabını sormalıydı.
Erdoğan’ın bu konu açılınca öfkeyle ayağa kalkmasını ben anlayışla karşılıyorum.
Çünkü biliyorum ki FETÖ’nün darbe teşebbüsüne kalkışacak cesamete ulaşmasının sorumlularından biri kendisidir.
Benim bildiğimi o da biliyor tabii.
Zamanında "ne istedilerse vermişti" ve zaten bu nedenle "Allah ve millet beni affetsin" diye günah da çıkarmıştı.
Onun için konu FETÖ’nün siyasi ayağı meselesine gelince kontrolünü kaybediyor.
Bence önce bir derin nefes alıp, sakinleşmeli ve Fethullahçıların bu dümenlerinde kimlerin etkin rol oynadığını hatırlamalı.
Bu konuda ben de kendisine yardımcı olabilirim.
1) 9 Mayıs 2012: TBMM’de AKP’liler tarafından verilen bir kanun teklifi ile, askeri personelin 15 yıllık mecburi hizmet süresi 10 yıla indirildi.
Fethullahçı çete, böylece kendi mensubu olmayan subayların ordudan ayrılmasını kolaylaştırmayı hedeflemişti, başarılı da oldu.
2) 11 Şubat 2014: Kanun’da bir değişiklik daha yapıldı. Tarihe dikkatinizi çekerim: FETÖ ile mücadelede "milat" kabul edilen tarihten iki ay sonra!
Bu kez yapılan değişiklik, Silahlı Kuvvetler'deki terfilerin 1 yıl öne çekilmesini hedefliyordu.
Böylece Fethullahçı çete mensubu 4 yıllık albaylar ve 3 yıllık generaller Yüksek Askeri Şura’da görüşülecek terfi listesine eklendiler.
Fethullahçı olmayan albay ve generaller emekli edilirlerken 4 yıllık albaylar ve 3 yıllık generaller terfi ettiler.
Erdoğan şunu araştırtsın: Bu kanun değişikliği ile o gün terfi hakkı kazananlardan kaçı darbe girişimine katıldı? Kaçı FETÖ üyesi diye ordudan atıldı?
Bu kanun teklifinin altındaki imzalar kime aitti, bu kanun değişikliği fikri kimden çıkmıştı?
3) 12 Nisan 2014 (Milattan 4 ay sonra): Subay Sicil Yönetmeliği’nde yapılan değişiklikle, irticai faaliyetler nedeniyle ordudan ihraçlar engellenmiş oldu. Bu değişiklik kimin fikriydi? O gün Milli Savunma Bakanı kimdi?
4) 30 Aralık 2015 (Milattan 2 yıl sonra): Kanunda yapılan değişiklikle albaylıktan generalliğe terfi için bekleme süresi 4 yıla indirildi. Böylece Fethullahçı çete mensubu albayların daha kısa sürede general olması hedeflenmişti.
Bu kanun teklifinin altında 37 AKP milletvekilinin imzası vardı.
Bu değişiklik kimin işine yaradı? Bu sayede terfi edenlerden kaçı darbe girişimine katıldı ya da FETÖ üyesi olarak ordudan ihraç edildi?
5) 23 Haziran 2016 (Milattan 3,5 yıl sonra): TSK Personel Kanunu’nda AKP’lilerin teklifi ve oylarıyla yapılan değişiklik, orduda hizmet süresini 28 yıla indirdi.
Böylece 1988 ve önceki yıllarda harp okullarından mezun olan subayların topluca emekliliğinin yolu açıldı.
1988 öncesi, ordudaki Fethullahçı örgütlenmenin en düşük olduğu dönemdi.
TBMM Genel Kurulu’nda bu düzenlemenin görüşülmesi sürerken AKP’lilerin verdiği önergeyle kanunun "yayımlandığı anda" yürürlüğe girmesi de sağlandı.
Böylece Fethullahçı olmayanların emekli edilerek tasfiyesi hızlandırılmış oldu.
Bu kanun teklifi kimin aklına geldi, kim TBMM’de kabulünü sağladı?
Erdoğan’a önerim şudur:
Bu tür kanun tekliflerinde tekrarlanan imzalar kimlere aittir, buna bir baksın.
Askeri konularla hiç ilgisi olmadığı halde bu kanun tekliflerini imzalayan, ateşli ateşli savunanlar kimlerdi? Bir sorsun.
Bazı isimlerin tekrarlanıyor olması bir tesadüf olabilir mi?
AKP Grup başkanvekilleri, o tarihte bu kanunlardaki değişikliklere neden gerek görüldüğünü açıklayabilirler mi?
İlker Başbuğ’un avukatı değilim ama "siyasi ayak" arıyorsanız bakacağınız yerlerden biri de bu kanun tekliflerinde kimin parmağının olduğudur.
* * *
Sevinsek mi, üzülsek mi?
AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, dün hedefine aldığı isimlerden biri de İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu idi.
Onun için de şunu söyledi:
"Ben, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’na cevap verecek kadar derece kaybına uğramadım."
Seçimle iş başına gelen birisinin, yine seçimle iş başına gelen bir başka kamu görevlisi için böyle ifadeler kullanması ne kadar üzücü.
Bir tür ego patlamasına işaret ediyor bu.
Erdoğan’a hatırlatmak isterim ki seçimle iş başına gelen herkes, sıfatı ne olursa olsun her vatandaşın soracağı soruların muhatabı olacağını baştan kabul etmelidir.
Öte yandan şu da var: Şu ana kadar Erdoğan’ın hedefine girmemiş kaç kişi kaldı bilmiyorum ama sanıyorum sayımız çok az.
Politikacıları bir yana bıraktım, gazeteciler, öğretim üyeleri, belediye başkanları, hatta anasıyla beraber soru soran çiftçiye kadar birçok kişi!
Bilemedim, bu durumda "Cumhurbaşkanı bizi kendi derecesinde kabul ediyor" diye sevinmeli miyiz?
Yoksa üzülmeli miyiz?
Cumhurbaşkanı, kendisini seçilmiş bir kamu görevlisinden daha çok tanrısal güçlerle donatılmış bir kral gibi mi görüyor acaba diye!