Recep Tayyip Erdoğan’ın iki şapkası var; birisi Cumhurbaşkanlığı, diğeri AKP Genel Başkanlığı.
“Şahsı”, birincisinin olanaklarını kullanmayı seviyor ancak ikinci görevini daha çok önemsiyor.
Nitekim Orman Bakanı’nın beceriksizlik, yeteneksizlik ve öngörüsüzlüğünden kaynaklanan nedenlerle bir türlü kontrol altına alınamayan orman yangınları konusunda suçu büyükşehir belediyelerine atmasının nedeni bu.
Önceki gece kendisine gazeteci süsü vermiş bir takım tiplerin karşısına çıktı ve şunu söyledi:
“Yerleşim bölgelerindeki bu tür yangın vesairelerin sorumluluğu büyükşehir belediyelerinin. Antalya Büyükşehir Belediyesi Antalya’da birinci derecede şehir merkezinde bu işin sorumlusudur. Muğla Büyükşehir Belediyesi birinci derecede onun sorumluluğundadır. İzmir, Aydın, Denizli aynı şekilde sorumluluğundadır.”
AKP Genel Başkanı’na bu bilgileri kimler veriyor bilmiyorum ama Erdoğan’ı yanıltmak amacını taşıdıklarından artık ciddi olarak şüphe etmemiz de gerek.
Anayasa’nın 169. Maddesi, “ormanları koruma ve geliştirme görevini” doğrudan doğruya devlete veriyor.
Devlet adına bu işi kimin yapacağı da altında Recep Tayyip Erdoğan’ın imzası bulunan 1 numaralı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 410. Maddesi ile tanımlanmış.
Bu görev, bizzat Erdoğan’ın kendisi tarafından Tarım ve Orman Bakanlığı’na verilmiş.
Başkanlık sistemine geçtiğimizde Erdoğan’ın imzaladığı ilk kararname bu. Tarihi 10 Temmuz 2018.
Erdoğan’ın 312 sayfalık bu kararnameyi okumadan imzaladığına emin olabiliriz sanırım.
Sözünü ettiğim madde 221. Sayfasında yer alıyor, belki açıp şimdi okumak ister.
Cumhurbaşkanı’nın sözlerini okuyunca, mevzuatımızdaki bu bilgilere ulaşmak internette 2 dakikamı bile almadı.
Onun internette araştırmasına bile gerek yoktu.
Cumhurbaşkanı, kendisine bu bilgiyi verenlere “o zaman yangın uçağı işine Orman Bakanlığı niye karışıyor, niye Büyükşehirlere bırakmadı bu işi” diye sorsa bile gerçek ortaya çıkardı.
Kaldı ki kendisi Cumhurbaşkanı!
Sahip olduğu yetkiler ile bu tür konuları danışmak için ehil kişileri kendisi için çalıştırma olanağına da sahip.
Bunu söylerken şu anda bin odalı sarayını dolduran işe yaramaz danışmanlarını kovmasını önermiyorum, yanlış anlaşılmasın.
Onlar maaşlarını almaya devam etsinler ama hiç olmazsa temel konularda danışabileceği, bilgili, siyaset karşısında kıvrılıp bükülmeyecek beş – altı danışmana şiddetle ihtiyacı var.
Bir vatandaş olarak, Cumhurbaşkanı’nı, ehil olmayan kişilerden kaynaklanabilecek “yalan terörüne” karşı koruma vazifemin bilinciyle uyarmak istedim!
* * *
Bir demokraside “milleti susturmaya tam teşebbüs” suçu!
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, sosyal medya üzerinden gerçekleştirilen “Help Turkey” kampanyası için resen soruşturma başlattı.
Benim için hiç sürpriz olmadı çünkü AKP yargısından daha farklı bir tutum beklemiyordum zaten.
Ankara’daki savcılar, iktidarın korkularını gidermeye çalışmak yerine vatandaşın hukukunu korumak saikiyle hareket etselerdi şaşırırdım.
Geçen gün yazmıştım: Temmuz’un son haftasında Belçika’da 38 kişi sel sularına kapılarak öldü.
Belçika’nın Liege kenti savcılığının başlattığı soruşturmaya bakın: Yetkililerin sel felaketindeki ihmallerinin araştırılması amacıyla kasıtsız cinayet soruşturması!
Savcılık, “öngörüsüzlük ve yetersiz önlem kaynaklı kasıtsız cinayetlerden hangi yetkilinin sorumlu olduğunu” soruşturuyor.
Bir hukuk devleti ile bir guguk devleti arasındaki farkı buradan yola çıkarak da görebilirsiniz.
Çünkü bir demokratik hukuk devletinde, seçilmiş ya da atanmış yöneticilerin görevlerini eksiksiz ve zamanında yapması beklenir. Eksiklik ve hataların sorumluluğu da onların üzerindedir.
Bizimki gibi guguk devletlerinde ise yargının asıl görevi, gerçek sorumluları takip etmeyi bırakıp, iktidarın sinirini bozanları kovuşturmaktır.
Nitekim savcılık bir sosyal medya mesajıyla “halk arasında korku ve endişe yaratıldığına” inanmış, bunun Türkiye Cumhuriyeti devleti ve hükümetini de aşağıladığına karar vermiş.
Görüyorsunuz ne kadar hassas bir bünyesi var Türkiye’yi yöneten hükümetin!
Savcılık paylaşımları incelemiş ve bundan çıkardığı suçlara bakın: Kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret, Cumhurbaşkanına hakaret, Türkiye Cumhuriyeti devleti ve hükümetini aşağılama, halk arasında endişe, korku ve panik yaratma, toplumun belli bir kesimini diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa tahrik etme!
Vay vay vay!
Niye bunu da getirip Gezi davasına bağlamayı akıl edememişler, çok ayıpladım!
Bu gidişle az daha gayret ederlerse Türkiye nüfusunun en az yarısını mahkemelik hale getirecekler.
Bu tür soruşturmalarla yapmaya çalıştıkları şey, aslında rejimin korkularına deva olmak!
Milleti soruşturmalar ile korkutarak sindirip, susturup; olup bitenlere, yönetimin yetersizlik ve çapsızlığına ses çıkaramaz hale getirmek.
Zannediyorlar ki RTÜK haberleri kısıtlarsa, savcılık milleti korkutursa herkesi sindirip, beceriksizliklerini, yetersizliklerini, Türkiye’yi yönetmekten aciz olduklarını gizleyebilecekler.
Benden duymuş olun, geçti o devirler; artık kimseyi korkutamıyorsunuz!
* * *
Öngörüsüzlüğün açık kanıtı
Orman Bakanı, 3 Ağustos günü yaptığı açıklamada orman yangınlarına müdahale eden uçak sayısını 16 olarak açıklamıştı.
Bir özel şirketin İsrail’den iki, Doğal Hayatı Koruma Derneği’nin de Avustralya’dan bir uçak kiraladıklarını da hesaba katarsak 19 uçağa çıkmış bulunuyoruz. Azerbaycan’dan gönderilen yangın söndürme uçağı Bakan’ın uçak gelmeden açıkladığı rakama dahilse 19, değilse 20 uçak ile mücadele veriliyor.
Hatırlarsınız, THK’nın elinde uçakları beğenmeyen Bakan Pakdemirli, yangın uçakları işini ihale ile çözmeye kalkmıştı.
5 uçak kiralamak için yapılan ihale, 3 uçak kiralanmasıyla sonuçlanmıştı.
Gördüğünüz gibi şu anda sahada 19 – 20 yangın söndürme uçağı var ancak yangınlar hala kontrol altına alınabilmiş değil. Gökova’nın cennet koyları, Marmaris, Manavgat, Gündoğmuş hâlâ tehlike altında.
Bakan öngörüsüz ve ehil değil derken bunları adamı sevmediğim için söylüyor değilim.
Hesap ortada: Bakan Türkiye’nin ormanlarını, yüksekten su atabilen 5 uçakla koruyabileceğini zannetti, ancak üç uçak kiralayabildi.
Ve şu anda yangını söndürmeye 19 – 20 uçak yetişemiyor!
Üstelik Bakan’ın kiraladığı uçaklar, arazi yapısı nedeniyle çok yüksekten su atabiliyorlar, yangına etkileri de bu nedenle sınırlı oluyor.
Bakan, bu hesabı nasıl yaptığını, 5 uçak sayısını nasıl bulduğunu ve neden 3 uçakla yetinmeye karar verdiğini açıklamak zorunda.
Tabii daha önce sorduğum bir başka soru da hala yanıt bekliyor: Bu konuda hiç tecrübesi olmayan bir şirkete bu ihaleyi hangi düşüncenin etkisiyle verdiniz?