Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Alternatif Finansta Yeni Ufuklar: Likidite, Yeşil Finans ve Politik Ekonomi” konulu konferansta bir konuşma yaptı.
“Yeşil finans” kavramını “çevreci finans” ile karıştırmayın, bildiğiniz mescit yeşili bu.
Cumhurbaşkanı, para kazanırken günaha girmemeniz için çabalıyor!
Zaten diyor ki “bankalar sömürü düzenidir”!
Bunu önlemek için İslami katılım finans sistemini geliştireceklerini söylüyor.
Arkasından da İstanbul’u en geç 2022’de uluslararası bir finans merkezi yapacağını açıkladı.
Yani uluslararası sömürücüleri, İstanbul’da bir merkeze toplayacak ki rahatça herkesi sömürebilsinler!
Bu nasıl bir perhiz – lahana turşusu ilişkisi anlayamadım.
Bankacılık sömürü demekse ve kötü bir işe karşılık geliyorsa, bunları bir araya niye getiriyoruz? Topluca ümüklerini sıkmak için mi?
Öte yandan Cumhurbaşkanı zannediyor ki bazı binaların inşaatlarını bitirip, adına da “İstanbul Uluslararası Finans Merkezi” dersek, bu iş olacak.
Oysa İstanbul, bu konuda sürekli geriliyor. AKP’nin ilk yıllarında yükselen bir merkez olmayı başarmışken son yıllarda geri gidiyor.
Çünkü uluslararası finans sisteminin merkezlerinden biri olmanın yolu önce güvenilir ve açık bir hukuk sisteminin varlığından geçiyor. Türkiye’de bu yok!
Rüzgara göre karar veren mahkemeler, muktedirin ağzından çıkan sözleri iddianameye dönüştüren savcılar olmayacak yani.
İşi mahkemeye düşen herkes bilecek ki siyaset burada geçmez, yargıçlar sadece kanunlara ve vicdanlarına göre karar verirler. Bu olmazsa kim size parasını emanet eder?
Yine aynı şekilde açık, anlaşılır ve herkese aynı şekilde uygulanabilir bir vergi düzeni de gerekli. Buna da sahip değiliz.
Vergi düzeni, siyasi iktidarın muhalif iş adamlarına salladığı bir sopa görevi de görüyor.
İşadamları ağızlarını açmaya neden korkuyorlar sanıyorsunuz?
Yarın özel olarak görevlendirilmiş vergi denetmenlerinin başlarına ne çoraplar örebileceğini kestiremeyen yatırımcı, bu topraklara gelir mi?
Yeterli sayıda yetişmiş insan gücü de lazım ki bunlar da maalesef imam hatipten çıkmıyor.
Çocuklara yabancı bir dili mükemmel şekilde öğretemiyoruz, eğitim sistemi, siyasetin arka bahçesi olmaktan kurtulamıyor.
Yani “yaptım” demekle olmuyor.
Bugüne kadar yaptıklarınızın tam tersini yaparak ulaşabileceğiniz bir hedef bu.
***
Bence de Erdoğan, Binali Bey’i kıskanır
AKP Milletvekili Binali Yıldırım, İzmir’de bir okulun açılışına katıldı. Tören sırasında çocuklardan biri törene görüntülü olarak katılan Cumhurbaşkanı ile konuşmak isteyince Binali Yıldırım mikrofonu çocuğa verdi.
Çocuk bu, aklına geleni söylüyor tabii, nitekim “Ben Binali Yıldırım’ı çok seviyorum” deyiverdi.
Bunun üzerine Cumhurbaşkanı da gülerek “ama sen beni kıskandırıyorsun” dedi.
Gerginlikler ve çekişmelerle dolu siyaset gündemimizde insanı tebessüm ettiren bir olay.
Ama bir de işin gerçek tarafı var!
Erdoğan, Binali Bey’i kesinlikle kıskanıyordur, her türlü iddiaya girerim.
Neden derseniz, “gemi işine bir bakın” derim.
Erdoğan’ın büyük mahdumu ancak “gemicik” diye tanımlanabilen gemiler alabilirken, Binali Bey’in çocukları maşallah rakip ülkeleri kıskandıracak bir deniz filosunun sahibi oldular.
Dar gelirli iki ailenin çocukları, Allah nazardan saklasın öyle akıllı ve zeki çıktılar ki deniz taşımacılığı sektörümüz de bunun meyvelerini toplayabiliyor.
Yalnız bir eleştirimi burada yazmaz isem çatlarım: Binali Bey’e bu işin nasıl olabildiğini sordum, bu sırrı diğer gençlerle de paylaşmasını rica ettim ama ben yazdım, ben okudum.
Oysa Erdoğan da Binali Bey de bu işin sırrını açıklamalılar ki böyle becerikli yüzlerce girişimci gencimizin önü açılsın.
***
Beyhan Bağış’ın patlatacağı bomba ne ola ki?
Prag’a Büyükelçi atanan “Müstafi AB Bakanı” Egemen Bağış’ın eşi Beyhan Hanım, Instagram’da eşiyle birlikte bir fotoğrafını yayımlayıp, altına da şunu yazmış:
“Söyleyecek çok söz var ama bir kerede söylersem yer yerinden oynar… Peyderpey gelecek merak etmeyin, çok doldum, çok yoruldum artık, insanlardan, insancıklardan… Kullanandan, kullandırtandan çok yoruldum… En çok da kendime kızdım… Naif olmanın bile sınırı olmalı… Ama neyse, iyi ki varsın bir tanem, daha evvel de yazdım ya hayatın önsözündeyiz…”
Beyhan Hanım’ın affına sığınarak “peyderpey gelecek merak etmeyin” cümlesinden sonra koyduğu gözlerini kapatmış maymun ve gülen insan suratı emojilerini buraya alamadım.
Bunu niye yaptığını da anlayamadım. Dalga mı geçiyor, birilerini tehdit mi ediyor, bilemedim.
Gözlerini kapatmış maymun emojisi, bir gerçeği görmemek için utançtan gözlerini kapatma isteğini ifade ediyor.
Bence emoji kullanımı konulu kurslara yazılmasında fayda var. Mesela ben olsam Munch’un çığlık resminin emojisini koyardım, muhataplarım tir tir titresinler diye!
Altına yazılı yorumlara da baktım tabii, dedikodu seviyorum, ne yapayım?
Mesela Balçiçek İlter iki gül ile üç kalp koymuş! Işıl Reçber, “sarılan insan suratı” emojisi koymuş, Allah muhabbetlerini arttırsın. Demet Şener üç küçük kırmızı kalp, Özlem Süer mor kalp yollamışlar.
Bazı takipçileri “ver gazı” yapmışlar ama bunlar muhalif mi, mutabık mı bilemedim.
Ama hiçbiri Egemen Bağış’ın yazdığı kadar gözlerimin nemlenmesine neden olmadı, şöyle yazmış:
“Hiç takma kafana gülüm. Hayatın önsözünde olduğumuzu biliyoruz. Bilmeyenler de geç de olsa öğrenir. Sen de iyi ki varsın.”
Egemen Bey’in imla kurallarına uymaya dikkat etmesinden de ayrıca mütehassis oldum.
Tabii ne de olsa serde gazetecilik var, Beyhan Hanım’ın bilip de açıklamadığı ve açıklarsa yeri yerinden oynatacak bilgi ne olabilir diye meraktan öldüm!
Hatırladığım kadarıyla eski ikbal günlerinde Beyhan Hanım’ın hediyelik eşya mağazası vardı.
Bakanın gözüne girmek isteyen bazı işadamlarının yılbaşlarında, bayramlarda sağa sola gönderdikleri hediyelikleri bu mağazadan aldıklarını biliyorum. Hediyeliklerin çok ucuz olmadığını da!
Acaba Beyhan Hanım onları mı açıklayacak?
Yoksa elbise torbası (gamboç) – ayakkabı kutusu işlerinde bizim vakıf olamadığımız bazı bilgilere sahip de onları mı dile getirecek?
Haydi Beyhan Hanım, giderayak patlatın bombaları da biraz eğlenelim.