Mehmet Y. Yılmaz

06 Mart 2025

Cumhurbaşkanı bu işte “dış kapının mandalı” mı?

Hatimoğulları’nın “iktidarın ve devletin rol üstlenmesi gerekiyor ki yol haritası açığa çıksın” sözlerinin aslında tek muhatabı var: Cumhurbaşkanı. “Devlet” diye Erdoğan’dan bağımsız hareket eden bir organizma yok

DEMP eş başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, Apo’nun silah bırakma çağrısından sonraki sürecin nasıl ilerleyeceğine ilişkin açıklamalar yaptılar.

Sorulara verilen yanıtların bütününe bakınca anlaşılıyor ki kimse bu işin nasıl gelişeceğini, hangi sıralı adımların atılacağını bilmiyor.

Hatta PKK’nın kendisini feshetmesi için toplanacak kongrede Öcalan’ın bu önerisini ne şekilde savunacağı bile belirsiz. Video konferans mı yapacak, mektup mu yazacak, belli değil.

Öte yandan Öcalan’ın son mesajının ardından yapılan çelişkili açıklamalar da kafa karıştırıcı.

Bir görüşe göre Öcalan’ın çağrısı sadece Türkiye’de PKK’yı ilgilendiriyor.

Bir görüşe göre de çağrının hedefi PKK’nın Suriye, Irak ve İran’daki uzantılarına da yönelik.

Bu konu hâlâ net değil.

Hepsi Kandil’den; bir merkezden yönetilen örgütlerden söz ediyoruz.

Bunların bir bölümünün silah bırakması, diğerlerinin elde silah varlıklarını korumalarının Türkiye açısından yaratacağı sorunlar ya da yararlar nedir, taraflar ne düşünüyor?

Bu konuda da bir açıklık yok.

Silah bırakanların normal hayata nasıl karışacakları da ayrı bir mesele.

Türkiye içinde bir genel af mı ilan edilecek yoksa silah bırakanlara, Irak ve Suriye’deki belli merkezlerde serbest bir hayat kurmaları için yeterli olanaklar mı sağlanacak?

PKK silah bırakma kararı alıp kendisini feshettiğinde, KCK hâlâ bir terör örgütü sayılacak mı?

KCK yapılanması içindeler denilerek belediye başkanları, politikacılar, gazeteciler yine cezai takibata mı maruz kalacaklar?

Bunları biz sıradan vatandaşlar bilmediği gibi anlaşılıyor ki İmralı ve DEMP de bilmiyor. Hatimoğulları şunu söylüyor:

“Yol haritası itibarıyla henüz planlanmış hiçbir şey yok. Zaten o yüzden biz iktidara ve devlete çağrı yapıyoruz, beklenen çağrı geldi. Bundan sonra bir adım atılmalı ki nasıl bir yol alınacağını hep beraber göreceğiz. O konuda bizde de bir somut bilgi yok. Burada iktidarın ve devletin rol üstlenmesi gerekiyor ki yol haritası açığa çıksın.”

Bu süreçte DEMP heyeti üç kere İmralı’ya gitti.

Yolculukların sonunda bütün siyasi partilere İmralı’daki görüşmeler ile ilgili bilgi verdiler.

Sadece Türkiye’deki siyasi partilere değil, Kuzey Irak yönetimine ve Kuzey Irak’taki Kürt siyasi partilerine de bilgiler verdiler.

Bütün bu süreçte görüşülmeyen, DEMP heyetiyle bir “ziyaret fotoğrafı” bile çektirmeyen bir tek kişi var: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan!

Memlekette kuş uçmaz kervan geçmez yerlerdeki kupon arazilerin durumu ile bile tek başına ilgilenmek isteyen Cumhurbaşkanı, sanki bütün bu süreçte dış kapının mandalı gibi.

Barzani ve Talabani bile Türkiye’de PKK’nın kendisini feshetmesi, silah bırakması, “barış” ile ilgili ama Cumhurbaşkanı oralı değil.

Oysa biliyoruz ki o izin vermediği zaman iktidar blokunda yaprak kıpırdamıyor.

Hatimoğulları’nın “iktidarın ve devletin rol üstlenmesi gerekiyor ki yol haritası açığa çıksın” sözlerinin aslında tek muhatabı var: Cumhurbaşkanı.

İktidar da bizzat kendisi, devlet de bizzat kendisi.

“Devlet” diye Erdoğan’dan bağımsız hareket eden bir organizma yok.

Ama o da bu işe öyle bir mesafede duruyor ki sanki hiç istemiyormuş gibi.

Barzani’nin bile bu konuda ne düşündüğünü biliyoruz ama Cumhurbaşkanı ne düşünüyor, nasıl bir yol haritası planlamış, bunu bilmiyoruz.

Bekliyoruz: “Dur bakalım ne olacak” diye!

* * *

“Bize ne oldu böyle” sorusunun yanıtı

Sokaklardaki kavgalara, akıl almaz cinayetlere bakıp “ne oldu bize böyle” diye meraklanıyoruz ya, aslında “bize bir şey olduğu” yok. Rejimin yasakları “bize bir şeyler yapıyor!"

ABD Başkanı Donald Trump, önceki gün sosyal medyadan bir mesaj yayınladı.

Bundan böyle herhangi bir protesto gösterisine izin veren okullar, kolejler ve üniversitelere verilen federal yardımlar durdurulacak.

Protestoculara öncülük edenler ise ABD vatandaşıysalar hapse, yabancı öğrenciler ise memleketlerine gönderilecekler.

Protestolarda maske takmak da yasaklanıyor ki kimin protestocu olduğunu anlayabilmek kolay olsun.

Trump mesajında “illegal gösteriler” diyor ancak barışçı protesto gösterilerini yasaklamak ABD Anayasa’sının 1. Ek Maddesine göre mümkün değil.

İşin bu kısmı ABD vatandaşlarını ilgilendiriyor.

Demek ki bizim gibi ülkelerde yaşananları bir süre için ABD vatandaşları da deneyimleme fırsatı bulacaklar! İyi bir deneyim değil kuşkusuz ama demokrasinin değerini o zaman daha iyi anlayabileceklerdir.

Devlet şiddetiyle nasıl baş edecekleri tabii onların sorunu.

Bu habere dikkatinizi çekmek istedim çünkü genel bir eğilimi yansıtıyor.

Otoriter rejimler, dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, zengin de olsalar, fakir de olsalar protesto gösterilerini yasaklamak ve suç haline getirmek istiyorlar.

İfade özgürlüğünün ayrılmaz parçası olan bu hakkın kriminalize edilmesi, otoriter rejimlerin göğüslerine taktıkları bir madalya adeta.

Tabii her ülkenin otoriter rejimi, kendine özgü koşulların gereği olarak bunu farklı derecelerde uyguluyorlar.

Türkiye otokrasisi bu tür protesto gösterilerini geniş bir yelpaze içinde cezalandırıyor.

Gezi gibi büyük kitlesel protestolar hükümeti devirmeye kalkışma gibi görülür ve öyle cezalandırılırken daha küçük protestolarda polis dayağı ve biber gazı yeterli görülüyor.

Rejimin baskısı altında, ekonomik ve sosyal sıkıntılarla boğuşan kitlelerin, geniş katılımlı protesto gösterilerinin engellenmesinin sonucu ise bireysel şiddet oluyor.

Toplumda sıkışan gaz, bireysel patlamalara dönüşüyor.

Son yıllarda giderek artan kadına karşı şiddette, artık giderek daha çok ölümlü olay haline gelen sokak kavgalarında, trafikte, okulda eğlence yerlerinde artan şiddette bunun rolü var.

Sokaklardaki kavgalara, akıl almaz cinayetlere bakıp “ne oldu bize böyle” diye meraklanıyoruz ya, aslında “bize bir şey olduğu” yok.

Rejimin yasakları “bize bir şeyler yapıyor!"

Vatandaşların bireysel hak aramaya ve şiddete yönelmelerinin nedeni rejimin baskıcı karakteri.

Onun için değerli okuyucular trafikte filan kimseyle tartışmayın. Karşınızdaki kişinin nasıl bir öfke patlamasıyla, nasıl bir şiddete yöneleceğini kestiremezsiniz.

Daha da kötüsü karşınızdaki kişiyle aynı nedenlerle siz de aklınıza hiç gelmeyecek yöntemlerle şiddete yönelebilirsiniz.

Hapishaneler niye bu kadar doldu dersiniz?

Toplumsal sıkışmışlık ve kıstırılmışlık duygusu, bireysel şiddeti körüklüyor; ben uyarmış olayım.