Sinan Ateş cinayetiyle ilgili iddianame en sonunda tamamlandı ve Ankara 32. Ağır Ceza Mahkemesi'ne yollandı.
Savcı, davayı “tasarlayarak öldürme” suçundan açmak istiyor. Mahkeme, gönderilen iddianameyi kabul ederse, yargılama bu suçlama ile yürütülecek.
İddianamede sanık olarak 22 kişi var. Tutuklular tetikçi Eray Özyağcı’nın yanı sıra Ülkü Ocakları Genel Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım’ın Özel Kalem Müdürü ve Yardımcısı Emre Yüksel, eski Ülkü Ocakları yöneticisi Tolgahan Demirbaş, MHP’li Avukat Serdar Öktem, MHP İstanbul İl Yöneticisi Ufuk Köktürk, özel harekât polisleri A. M. G. ve M. C. Ç. ile cinayet büro komiseri M.E.A. da yer alıyor.
Eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş
Sinan Ateş’in takip edilerek yerinin bulunması talimatını verdiği ortaya çıkan Ülkü Ocakları Genel Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım sanıklar arasında yok. Zaten ifadesi bile alınmamıştı.
Bu cinayet, tipik bir örgütlü suç.
Cinayetin işlenmesine karar veren bir mekanizma var. Karar vericiler diyelim. Bu karar vericiler cinayet talimatını birilerine veriyor. Bu birileri bu talimatı yerine getirmek için görevlendirmeler yapıyor. Tetiği kim çekecek? Örgütün silahlı bir kanadı var demek bu.
Tetikçinin olay yerine getirilip, götürülmesi, saklanması gibi görevleri kimler yerine getirecek?
Bunlar aynı zamanda polis içinde de belli bağlantılara sahipler. Örgütün silahlı kanadının “resmi” bölümü de diyebiliriz. Bu polis memurları, kendilerine verilen kanun dışı talimatları yerine getirmekte tereddüt etmediklerine göre polis içinde daha yüksek mevkilerdeki birileri de işin içinde olmalı.
Cinayet işlendikten sonra suçun örtbas edilmesi için çabalayanlar da var. Aralarında bir eski milletvekilinin de olduğu bir başka grup. Onlar sanık bile değiller.
Ortada siyasi nedenlerle cinayet işleyen dört dörtlük bir örgüt var. Bildiğin terör örgütü!
Ve bunların işlediği suç “tasarlayarak adam öldürme” olarak tanımlanıyor, soruşturma bunun üzerinden yürüyor.
Cinayetin tasarlanmış olduğundan şüphe yok zaten de bu örgütün bağlantıları kim? Devlet içinde uzantıları var mı? Siyasi olarak neyi amaçlamışlar ki bu cinayeti tasarlamışlar?
Bu örgütün tüm yönetim şeması, üyeleri, karar vericileri vs. ortaya çıkarılmadan bu dava eksik olarak görülmüş olacak.
Çünkü bu iddianame bu soruların yanıtlarını aramıyor.
Tipik bir “Benden gitsin, başımı belaya sokmayayım” tavrı bu.
Oysa devlet içinde örgütlenmiş bir çetenin neler yapabileceğinin, başımıza ne çoraplar örebileceğinin çok açık bir örneğini yaşayalı daha sadece 7 yıl oldu.
Yöneticilerimiz, bu örgütün burada durabileceğinin garantisini mi aldılar ki başlarını ters tarafa çevirip, asıl örgütün ortaya çıkarılmasının peşine düşmüyorlar?
Cumhurbaşkanı’nın, İçişleri Bakanı’nın, Adalet Bakanı’nın içi rahat mı?
***
Gazze sorununda dış kapının mandalı olmak
Sözü dinlenmeyen, ciddiye alınmayan bir ülke olmanın ne Türkiye’ye faydası var ne de Filistin halkına |
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Parlamenterler Arası Kudüs Platformu 5. Konferansı'nda
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Parlamenterler Arası Kudüs Platformu 5. Konferansı’nda konuştu ve “İsrail'le artık ilişkilerimizi ticari anlamda başta olmak üzere kestik, kesiyoruz” dedi.
Cumhurbaşkanı konuşmasında “iki milyarlık Arap dünyasını” da eleştirdi, “Gazze imtihanını başarıyla veremediler” dedi.
Bu toplantıyı düzenleyen kuruluşun adı Ümmetin Temsilcileri Vakfı. Başkanı da eski Maliye Bakanı Nureddin Nebati.
“İslam ümmetinin” bu toplantıda kimler tarafından temsil edildiğine ilişkin bir bilgi bulamadım. Bana sanki biraz Türk’ün Türk’e propagandası şeklinde geçmiş bir toplantı gibi geldi.
Erdoğan, Arap dünyasını Gazze konusunda başarılı sınav vermemekle suçluyor ama bizim de bu konuda sınıfı geçecek ne yaptığımızı konuşmasından anlayamadım.
Ve öyle görünüyor ki Erdoğan’ın bu konudaki planı “ticaretten başlayarak İsrail ile ilişkilerimizi tümüyle kesmek.”
Ticareti kesme işine benim aklım pek ermiyor. Bu konuda boykot kime yarar, kime zarar bunu bilemiyorum çünkü.
Politik olarak İsrail ile ilişkilerin kesilmesinin de Gazze ve Filistin halkına nasıl bir yararı olacak anlamak zor.
Silah gücüyle İsrail’i zorlayamıyorsanız, konuşarak zorluyor olmalısınız ki bu da miting meydanlarında atılan nutuklarla olmaz; ilişki kurabiliyor olmalısınız.
Nitekim, İsrail, rehine – tutuklu değişimi ve ateşkes anlaşmasına dair tutumuna ilişkin resmi yanıtını Mısır ve Katar’a iletti.
Mısır heyeti de anlaşma görüşmeleri için Tel Aviv’e gitti.
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Dünya Ekonomik Forumu toplantısı çerçevesinde Gazze’de barış anlaşmasına varılmasını amaçlayan görüşmeler için bu hafta Riyad’da. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, toplantılara Katar Başbakanı, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı, Umman Veliaht Prensi ve Bahreynli yetkililerin de aralarında bulunduğu bölgesel liderlerle birlikte katılacak.
Peki kendisine “Dünya Lideri” sıfatı yakıştırılan Erdoğan nerede?
Bu coğrafyada söyleyeceğimiz sözün bir önemi yok mu?
Bu tür uluslararası meselelerde masada olmak mı önemlidir, dış kapının mandalı olmak mı?
Dış politikayı, iç politikada propaganda vesilesi olarak kullanmaya kalkışmanın doğal sonucu bu.
Sözü dinlenmeyen, ciddiye alınmayan bir ülke olmanın ne Türkiye’ye faydası var ne de Filistin halkına.
Filistin halkının haklarını savunacaksanız bunu miting meydanlarında, kendi aranızda sohbet ettiğiniz toplantılarda değil, uluslararası masada yapmalısınız.
Onun da yolu diplomasiyi kullanmaktan geçer, “Küstüm konuşmuyorum” olmaz!
Mehmet Y. Yılmaz kimdir?Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü. 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu 1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı. Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı. 1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü. 2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi. 2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı. Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. "Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor. |