Rejimin fıkıhçısı Hayrettin Karaman, bir süre önce bir soru üzerine verdiği fetvayla “Alevilere Sünni kız verilmez” demiş.
Kamuoyunda buna tepkiler olunca da kendi internet sitesinden verdiği bu yanıtı silmiş.
Birisi bu soruyu bana sormuş olsaydı, “kızın evlenmeyi istiyorsa evlenebilir” diye yanıtlardım ama zaten kimse bu tür soruları bana sormuyor.
Hayrettin Karaman, kendisinde böyle sorulara yanıt verme yetkisini görüyor, vatandaşlar da soruyor.
Fetullahçı çetenin, 17 – 25 Aralık’ta geçmişte kaydettikleri yolsuzlukların ortaya çıkmasından sonra üç bakanın yaptığı işin “hırsızlık” olmadığı fetvasını veren de oydu.
Müslümanlara, “evdeki bulgur”u korumayı öneren de bizzat kendisiydi.
Zaten Hayrettin Karaman ile ilgili bir habere ne zaman denk gelsem aklıma “kafasına göre bir hoca bulup, ramazan ayını rahat geçiren Temel” fıkrası geliyor ama Karaman ve Erdoğan gerçek kişiler oldukları için gülemiyorum.
İnternetteki bilgilere göre kendisi fıkıh profesörü.
Allah günah yazmasın ama ben “fıkıh ilmi” diye Müslümanlara pazarlanan şeyi, bilim gibi görmem.
Fıkıh, Müslümanların ibadet yükümlülüğünü, helal – haram farkını ve kişiler arasındaki ilişkilerin İslam’a uygunluğu meselelerini konu alır.
Yani inanç ile ilgilidir.
Aynı mezhepten tarikatlar arasındaki küçük detayları bir kenara bıraksak bile “herkesin dini kendine” değil mi?
İnançları tartışamayacağımıza göre, herkes için geçerli tek bir “fıkıh ilmi” olabilir mi?
Unutmayalım ki herkes aynı kitabı okuyor ancak içlerinden İhvancı da çıkıyor, Taliban da, IŞİD de, benim rahmetli dedem de!
Oysa mesela fizik, fiziktir. Müslüman da olsanız, Hristiyan da; su, deniz seviyesinde 100 derecede kaynar!
Aklıma takılan şu: Karaman, verdiği yanıt sosyal medyada tepki görünce yanıtını neden sildi?
Birinci ihtimal; verdiği yanıtın İslam’da yeri olmaması olabilir mi?
Yok, verdiği yanıt İslam’a uygunsa ve sadece sosyal medya tepkisinden çekindiği için yanıtını sildiyse, bu nasıl fıkıhçı?
İslam, sosyal medya tepkilerine göre hareket edebileceğimiz bir din midir?
İkincisini kimse kabul etmeyeceğine göre birincisi geçerli olmalı.
Yanıtını sileceğine, bu soruyu sormanın bu dine inananlar için en azından ayıp olacağını yazsa daha iyi olmaz mıydı?
***
İyi Parti, bu baskıyı kaldırabilir mi?
AKP medyasına bakarsak, şu anda Türkiye’nin bir numaralı sorunu İyi Partili Lütfü Türkkan’ın, bir şehit yakınına “küfür etmesi”!
Mesela dün havuz gazetesinin birinci sayfasının neredeyse dörtte üçü bu konuya ayrılmıştı.
Bütün AKP yetkilileri bu konuda konuşmuşlar; Türkkan’ın savunulacak yanı yok ama AKP’liler de bunun tadını çıkarmaktan geri durmuyorlar.
Tabii Genel Başkanları bir adım daha ileri atmış, Türkkan’ın milletvekilliğinin de düşürülmesini istiyor.
Bu nasıl olacak, bilmiyorum.
Belediye başkanı olsaydı yerine hemen kayyım atanırdı ama adam milletvekili.
Oysa bizzat kendisi “artık şehit cenazesi istemiyoruz” diyen şehit yakınına “askerlik yan gelip yatma yeri değildir” dememiş miydi?
Şehit ağabeyi yarbayın ordudan atılması hikâyesine hiç girmeyeyim.
Çiftçiye “ananı da al git” demesini, Soma’da göçük altında ölen işçinin yakınına markette iki tokat çakmasını da hesaba katmıyorum.
Belli ki Türkkan’ın neden olduğu bu olay, daha uzunca bir süre rejim tarafından önemli bir propaganda aracı olacak.
Akşener’in partisini, milliyetçiliğini ispatla yükümlü kılarak, Millet İttifakı’nı çatırdatma, en azından HDP’nin, gelecek seçimlerde Millet İttifakı’nın arkasında durmasını önleme çabası bu.
Eğer bu taktik işe yarar; İyi Parti bu baskıyı kaldıramaz ise bugüne kadar kazandığı pozisyonu kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.
***
Şimdi de Mason öcüsü mü?
Rejimin nasıl bir paranoya içinde olduğunu, AKP Genel Başkanı Erdoğan hakkında çıkarılan “öldü” söylentisi vesilesiyle bir kez daha gördük.
Maiyet yazarının bildirdiğine göre bu işte “mason parmağı” da varmış!
Çağımızda hala Mason masallarıyla milleti korkutabilmek mümkün müdür, bilmiyorum.
Ama esrarengiz bir hava yaratmak mümkün görünüyor ki yeni mağduriyet bunun üzerinden sağlanacak.
Bu ekip, mağduriyet edebiyatı üzerine siyaset yapmakta çok mahir; belli ki şimdi de bunu kullanacaklar.
Erdoğan’ın avukatına göre bu söylentinin çıkarılması bir “psikolojik harp” yöntemi.
Bunu yayarak, Erdoğan’ın iktidardan gideceğine ilişkin kampanyaya malzeme çıkarılıyormuş.
Bunu benden duymalarını istemezdim ama tür paranoyak davranışlar, otoriter rejimlere özgüdür.
Siz hiç medeni bir demokraside, herhangi bir liderin öldüğüne ilişkin spekülasyonlar, dedikodular yapıldığına tanık oldunuz mu?
Ama tam tersine çok rastladık.
Mesela Kuzey Kore’nin aile boyu diktatörleri için böyle oluyor.
Bütün mesele açık bir rejimde mi yaşıyorsunuz, kapalı bir rejimde mi yaşıyorsunuz meselesidir.
AKP yöneticileri, bu tür dedikoduların iktidarlarına zarar verdiğini düşünüyorlarsa onlara önerim, bir an önce demokrasiye geri dönmenin, açık bir rejime ulaşmanın yollarını aramalarıdır.
Basın özgürse, insanlar serbestçe soru sorup, tartışabiliyorlarsa, o rejimlerde böyle dedikodular da çıkmaz; çünkü kimse inanmaz.
İnanmamalarını sağlayacak şey, doğru habere herkesin, kolayca ulaşabileceğini bilmesidir.