Siirt’te 18 yaşındaki bir genç kıza tecavüz eden uzman çavuş Musa Orhan, "sosyal medya temyiz merciinin kararıyla" tutuklandı.
Jandarma Genel Komutanlığı da "devletin şerefli üniformasını taşıması söz konusu olamayacak" diye bir açıklama yaparak, Orhan’ın ordudan atıldığını bildirdi.
Bir tuhaf durum!
Bir yandan suçluluğu mahkeme kararıyla sabit olana kadar masum sayılması gereken bir zanlı var.
Çaresizlik ve utanç içinde intihar etmiş bir genç kız diğer yanda.
Diğer tarafta sosyal medya!
Eğer kanunların kişiye göre uygulanmasına karşı isek, ki öyle olmalıyız, bu iş neresinden bakarsanız bakın sakat görünüyor.
Gerçekten ilginç mahkemelerimiz var.
Sosyal medyada böyle bir gürültü koparılmamış olsaydı, Orhan büyük ihtimalle tutuklanmayacaktı, "şerefli üniformayı" taşımaya da devam edecekti.
Ciddi bir soruşturma yürütülmeyecek, Musa Orhan’ın sırtı amirleri tarafından sıvazlanacaktı.
Bugüne kadar nasıl olduysa öyle olacaktı yani.
Onun için insanların sosyal medyadan isyan etmelerini, hukuken doğru bulmasam da anlayabiliyorum.
Sorunumuz, "devlet refleksi" denilen şeydir.
Bu tür olaylarda refleks, suçlanan memuru korumaya yönelir.
Nitekim İçişleri Bakanı bir yandan Musa Orhan’ın tutuklanmasından memnun olmuş görünüyor, diğer yandan bunu büyütenlerin HDP ve PKK’lı olduklarından dem vuruyor.
Batman’da soruşturmayı yürüten polis de olayı ortaya çıkaran gazeteci İdris Yayla’yı sorguluyor. "Niye bu haberi yaptın" diye!
Polislerin derdi de olayı aydınlatmak değil, bir punduna getirip iddiayı "bölücülerin" sırtına yıkıp, zanlıyı yargıdan kurtarmak.
Zaten sosyal medyada Orhan’ın tutuklanmasına karşı çıkanların da temel argümanı bu.
Uzman çavuşun bayrakların önünde çektirdiği eski fotoğraflarını kullanarak, karşı tarafı suçluyorlar.
Türk bayrağı, suçluların kamuflaj aracı mıdır?
Ogün Samast gibi elinde bayrakla poz verdi diye kahraman mı olacak?
Ölmüş bir genç kızın anısına bile saygı göstermiyorlar.
Ve böyle bir konuda bile tam ortasından ikiye ayrılıp, birbirine hakaretler yağdıran, ruh sağlığı ciddi olarak bozulmuş bir toplum içinde yaşıyoruz.
Bir toplumsal yıkıma doğru herkesin bu kadar hızla koşmak istemesi normal mi?
* * *
AKP yöneticilerinin "fikirleri" varmış!
AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin "kapalı" toplantısında "konuştuklarımız aramızda kalsın" demiş.
Bunu nereden mi biliyorum?
Gazetelerde yayımlanan haberlerden elbette!
Belli ki AKP MYK ve MKYK toplantısına katılanlar arasında boşboğazların sayısı hiç de az değilmiş.
Haberlere bakılırsa Erdoğan "herkes fikrini kendisine saklasın" da demiş.
Bu gerçekten dikkatimi çekti, demek ki AKP’de "kendine ait fikirleri olan" birileri hâlâ var. İlginç!
Bu tür "kulis haberleri", içeriden birileri ile konuşmadan yazılmaz ve o "birisi" kimse, Hürriyet muhabiri Gizem Karakış’a bayağı geniş bir özet vermiş.
Haberdeki ayrıntıları okurken, Erdoğan’ın "başka bir gerçeklik düzleminde yaşadığını" düşündüm.
Sanki gerçeklerle ilişkisi iyice kopmuş gibi.
Ya da "kan kusuyor, kızılcık şurubu içtim diyor" ki bu düzeydeki politikacılar için kendi parti toplantısında çok normal bir tutum sayılmamalı.
Bakın bu kulis haberine göre partideki yöneticilerine neler söylemiş:
* Önümüzdeki günlerde Koronavirüs vaka sayılarının azalacağına inanıyorum.
* Ekonomimiz diğer ülkelerle kıyaslandığında iyi, ümit verici bir durumdayız. Bunu vatandaşa iyi anlatın.
Bir politikacı olarak bunları halka açık toplantıda söylese, yine de anlaşılabilir bir durum sayılır ancak parti yöneticileriyle yaptığı toplantıda söylediğine dikkatinizi çekerim.
Ya parti yöneticilerinin dünyadan haberi yok zannediyor ya da parti yöneticilerinin gerçekten dünyadan ve Türkiye’nin durumundan haberleri yok.
Bir partinin bir tek adamın ağzına bakar hale gelmesi, o parti için hayırlı bir durum sayılmaz, ben uyarmış olayım da yine de kendileri bilir tabii.
* * *
Tarih tekerrür etmesin
Uşşaki adı verilen bir tarikatın şeyhi, müritlerine televizyondan akıl veriyor:
"Devletin kontrol mekanizmalarında olalım, sarık, cüppe vakti de gelir."
Müritlerden biri sormuş, "sarık ve cüppeyle" devlette iş görememekten yakınıyor, şeyh de akıl veriyor: Şimdilik idare edin, devletin kontrol mekanizmalarında olalım!
Size de yabancı gelmiyor sanırım.
Fethullahçılar da devlet içinde örgütlenirken aynen bu taktiği güdüyorlardı.
Sonra günün birinde bir de baktık ki İçişleri Bakanlığı, polis, Adalet mekanizması toptan bunların kontrolüne geçmiş.
Tarikat bağı, devlete ve kanunlara bağlılıktan daha kuvvetli olduğu için de palazlandıkça, kendi düzenlerini kurmaya girişmişler.
Cumhurbaşkanı, o vakit bunlara göz yummasını "aynı menzili maksuda gittiklerini zannettikleri" gerekçesiyle açıklamıştı.
Sonra da bu hatası nedeniyle Allah ve milletten af dilemişti.
Belli ki hâlâ akıllanmamışlar, tarikatların devlet içinde kendi hesaplarını güdecek şekilde örgütlenmelerini seyretmeye devam ediyorlar.