Mehmet Y. Yılmaz

23 Mayıs 2019

Bu heyete ne desek işe yaramaz

Belli ki bundan sonra seçimler, iktidar gücünü elinde bulunduranın daha kolay kontrol edebileceği bir faaliyete dönüşecek

Yüksek Seçim Kurulu’nun bir hukuk metni olarak incir çekirdeğini doldurmayacak siyasi kararını yazmak için 250 sayfa harcaması israftan başka bir şey değil.

Siyasi bir karar verdiler ve ondan sonra oturup bu karar için gerekçe uydurdular.

Kısa kararda yer almayan konuların, gerekçeli kararda yer alması da zaten bu gerekçe uydurma çabasının bir sonucu.

Onun için bu karar hakkında uzun boylu tartışmanın da bir anlamı yok.

Belli ki bundan sonra seçimler, iktidar gücünü elinde bulunduranın daha kolay kontrol edebileceği bir faaliyete dönüşecek.

Böylece AKP, 16 yıllık iktidarı süresince tahrip ettiği kurumlar listesine bir çentik daha atmış oluyor.

Biliyorsunuz AKP’nin, İstanbul seçimlerini iptal ettirmek için ileri sürdüğü gerekçelerden biri de KHK ile kamu görevinden çıkarılanların oy kullanmış olmalarıydı.

YSK’da bu talep 2’ye karşı 9 oy ile reddedilmişti.

Yani o heyette idari kararlar ile vatandaşların seçme – seçilme haklarının ellerinden alınabileceğine oy verebilen iki yargıç var!

Düşünün artık gerisini!

Habertürk’ten Fevzi Çakır’ın haberine göre, bu karar alınırken YSK Başkanı Sadi Güven, Anayasa’nın 76. Maddesinden yola çıkarak “kamu hizmetlerinden kısıtlılık halinin mahkeme kararına dayanması gerektiğini” vurgulamış.

Aynı YSK’nın, dört beldede seçimi kazanan adayın KHK ile kamu hizmetinden çıkarılmış olmasını gerekçe göstererek, mazbatayı ikinci sırada gelen adaylara verdiğini hatırlıyorsunuzdur.

YSK, KHK’lıların seçme hakkının varlığını teslim ediyor, seçim için adaylıklarını da kabul ediyor ama bir tek şartla: Seçimi kazanmayacaklarsa!

Bu YSK heyeti için söylenecek çok söz var ama söyleyeceğimiz sözler de artık anlamını yitirdi.

Bizlerin söyleyeceği sözlerden utanıp, sıkılacak olanlar zaten böyle kararları hiç vermezlerdi.

Bu kararları alabilecek kadar iktidara teslim olmuş yargıçlara, ne desen nafile!

***

Erdoğan şaşıyor ama arşiv hatırlıyor

AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, yeni hâkim ve savcıların kura çekim töreninde konuştu.

CHP Genel Başkanı’nın, YSK’ya yönelik eleştirilerine kızarken de şöyle dedi:

“Hukuk ve hukukçuları sadece kendi işlerine gelen kararlar verildiğinde yücelten, aksi durumda ise yerden yere vuran bu zihniyeti ben huzurlarınızda şiddetle kınıyorum. Bunlar kabul edilemez.”

Erdoğan, yaşı itibariyle unutkanlık sorunu yaşayabilecek bir durumda değil.

Ama belli ki daha üç yıl önce, 28 Şubat 2016’da söylediği sözleri unutmuş.

O gün Fildişi Sahillerine resmi bir ziyarete gidiyordu ve havaalanında Can Dündar ve Erdem Gül’ün tahliyeleri ile ilgili Anayasa Mahkemesi kararı için şunu söylemişti:

“Anayasa Mahkemesi'nin vermiş olduğu karara sadece sessiz kalırım o kadar ama onu kabul etmek durumunda değilim. Karara uymuyorum, saygı da duymuyorum.”

Benim kendisine önerim şu: Devir değişti, danışman ordusundan bir kaç kişiye eski sözlerini ezberleme görevi versin, onlar da konuşma konusu belli olunca “eskiden böyle diyordunuz” diye kendisine hatırlatsın.

Bakın, benim Erdoğan’ın bu sözlerine ulaşmam sadece bir dakikamı aldı.

Arama motoruna yazdım, “go” dedim ve anında karşıma çıktı.

Yani geçmişte yenilen hurmalar, bugün midelerimizi tırmalayabiliyor.

Nasıl olsa Saray’da sayısı belirsiz danışman var, dünyanın da maaşını alıyorlar.

Hiç olmazsa bir işe yaramış olurlar, çünkü Erdoğan’ın dün “kara” dediğine bugün “ak”, bugün “ak” dediğine yarın “kara” deme potansiyeli çok yüksek!

***

“Pontus” zırvalamalarının bedeli bu mu?

Trabzonspor, bazı yükümlülüklerini yerine getirmekte geciktiği ya da getiremediği için Türkiye Futbol Federasyonu’ndan UEFA lisansı alamamak tehlikesi ile karşı karşıyaydı.

Trabzonspor bu konuda yalnız değil.

Geçmişte kötü yönetilen bütün kulüpler aynı sıkıntıyı yaşıyorlar ve nitekim önümüzdeki sezon için Antalyaspor, Ankaragücü, BB Erzurumspor, Bursaspor ve Sivasspor bu lisansı alamadılar.

Başkanının açıklamalarından anlıyoruz ki Trabzonspor da son dakikada direkten dönmüş.

Başkan Ahmet Ağaoğlu şöyle diyor:

Sayın Cumhurbaşkanımızın devreye girmesi ile çözüme ulaştı. Sayın Cumhurbaşkanımıza bu sorunun ortadan kalkmasında göstermiş oldukları çabadan dolayı kendilerine şükranlarımı sunuyorum. Çok çabuk karar verilmesi gerekiyordu, Sayın Cumhurbaşkanımızın devreye girmesi ile bu sorunu sıkıntısız şekilde atlattık.”

Sarayın danışmanlarından Burhan Kuzu da bir tweet atmış, zaten benim de bu vesileyle haberim oldu, şöyle diyor:

“Gözün aydın Trabzon, hayırlı uğurlu olsun. Trabzonspor, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın devreye girmesiyle TFF'den UEFA Lisansı’nı aldı ve önümüzdeki sezon Avrupa Kupalarına katılma hakkı kazandı.”

Trabzonspor bu sezon büyük bir iş başardı.

Çok genç ve altyapıdan yetişen oyuncuların omurgasını oluşturduğu bir takım ile Ünal Karaman’ın yönetiminde başarılı oldu.

Ligi daha üst sıralarda da tamamlayabilirdi, hakemler utansın diyelim!

Ancak Cumhurbaşkanı’nın, Trabzonspor’a gösterdiği bu desteği, UEFA karşısında zorda olan diğer kulüplerden neden esirgediğini de haliyle merak ettim.

Çünkü belli ki para örtülü ödenekten ya da müteahhit havuzlarının birinden karşılandı.

Yani birincisinde hepimizin parası söz konusu, ikincisinde de dolaylı olarak yine hepimizin parası söz konusu.

Müteahhitler babalarının hayrına havuz kurmuyorlar çünkü. Ballı ihale almanın bir bedeli bu ve ballı ihale demek, bizlerin cebinden fazla para çıkması demek.

Biliyorum ki Cumhurbaşkanı bu konuda bir açıklama yapmaz.

Trabzonsporlular da bana kızarlar, “niye dürtüklüyorsun” diye.

Trabzonspor’a Avrupa Kupası’nda başarılar dilerim. Başarılı olmasını da yürekten isterim, o ayrı bir mesele. Bu ligde seyretmekten zevk aldığım beş – altı oyuncudan üçü orada oynuyor, tabii ki başarılı olsunlar isterim.

Benimkisi sadece merak!

Acaba Erdoğan, Trabzonspor’a bu parayı verirken, “Pontus” zırvasıyla Trabzonluların kalbini kıran Esenler Belediye Başkanı’nın hatasını telafi etmeye mi çalışıyordu?

Aynı sıkıntıyı yaşayan başka kulüplere yardım etmediğine göre?