Cumhurbaşkanı Erdoğan'a bu akılları birileri mi veriyor, yoksa bir gün oturduğu yerde kendisi mi buluyor, bilemiyorum.
Birileri veriyorsa, aman diyeyim, onlardan uzak dursun.
Çünkü "politika" diye ortaya attığı şeyin genellikle iler tutar tarafı olmuyor.
Alalım Fransız mallarına boykot meselesini!
Şöyle konuştu, hatırlarsınız:
"Nasıl ki Fransa'da Türk markalı mal satın alınmayın diyorsa ben de şimdi buradan milletime sesleniyorum, sakın Fransız markalarını satın almayın."
Ancak Fransa'da böyle bir çağrı yapan da olmamıştı.
Bunu Cumhurbaşkanı'na hangi yetkili / danışman vs. söyledi? Bence bu adamı bulup, izini sürsün, bakalım nereye çıkacak?
İşin ilginci Türk mallarına alenen boykot çağrısı yapan Suudiler için ağzını açıp da bir kelime etmemişti.
Bunu da merak ettiğimi söyleyeyim, ama konumuz bu değil zaten.
Fransa'nın Türkiye'ye yaptığı ihracat, 2011 yılından bu yana her yıl azalmış zaten. 8 yıl içinde 3 milyar dolar azalıp, 6,7 milyar dolara kadar inmiş.
Ve bu rakam, Fransa'nın toplam ihracatının yüzde 1,27'sine ancak ulaşıyor. Yani Fransa için devede kulak.
Fransa, Türkiye'nin ihracat yaptığı ülkeler içinde 7'nci sırada. Geçen yıl onlara 7,9 milyar dolarlık mal satmışız. İki yıldır, sattığımız, aldığımızdan fazla. Geçen yıl 1 milyar 200 milyon dolar fazla mal satmışız.
Yani Fransa, Türkiye'nin en iyi müşterileri sıralamasında başta geliyor!
Karşılıklı boykot ilan etmekten kim zararlı çıkar? Aritmetik biliyorsa, sorunun yanıtı basit.
Öte yandan Fransa'dan satın aldığımız ürünlerin küçük bir bölümü tüketici ürünü.
Yani tüketicilere boykot çağrısı anlamsız, çünkü Fransa'nın esas müşterileri TC devleti ve sanayicilerimiz: Demir, çelik, optik, plastik, uçak, kimyasallar, kauçuk gibi.
Bunları boykot ederseniz sanayi üretiminizi de olumsuz etkileyebilecek mallar.
Ne dersiniz, haksız mıyım, Cumhurbaşkanı'na bu akılları kim veriyor diye sormakta?
Benim 15 dakikalık bir internet çalışmasıyla ulaştığım rakamlar bunlar. Bir danışmanı www.tradingeconomics.com sitesine girse bu rakamlara ulaşabilirdi.
Ama böyle bir dertleri yok gibi görünüyor.
Çünkü biliyorlar ki Cumhurbaşkanı'nın ihtiyacı meydanlarda nutuk atmak, zaten coşmaya hazır partililerini coşturmak.
Onun için ne söylediğinin bir önemi yok.
Anlatacak güzel şeyler olmayınca da ne yapsın, veriyor gazı.
Bu arada Türkiye, yalnızlaşıyormuş, eski yumuşak gücünün son kırıntılarını da tüketmiş, diplomasiyi tamamen unutmuş, umurunda bile değil.
Zannediyor ki sıkı bir milliyetçi rüzgar estirirse, 2023 seçimlerine kadar durumunu toparlayabilir.
Pek güvenmesin derim!
Öyle görünüyor ki bu sefer boş midelerin gurultusu, hamasi nutukların gürültüsünü bastıracak.
* * *
Milletin öğrenmesinden niye korkuyorlar?
Vatandaşların ödediği vergi ile finanse edilen bir televizyon kanalı var: Meclis TV.
Bunun kurulmasının amacı, vatandaşların Meclis'in faaliyetleri hakkında birinci elden bilgi edinebilmelerini sağlamak.
Normal olarak medya, kamuoyunu çok ilgilendirmedikçe TBMM'deki her görüşmeyi, her tartışmayı yayınlamıyor. Dünyanın her yerinde böyle, bize özgü bir durum değil.
Meclis TV, bunu telafi etmek için var.
Bütçe Kanunu, bir Meclis'in yasama yılı boyunca üzerinde çalışacağı, tartışacağı en önemli kanun.
Parlamenter sistemde, bütçesi reddedilen hükümetin düştüğünü de hatırlayalım. O kadar önemli.
Gerçi şimdi Türk tipi başkanlık sisteminde Bütçe kanununun kabul edilmemesinin de bir önemi kalmadı, çünkü Saray bir yıl önceki bütçe üzerine enflasyon farkını koyup, işini görmeye devam edebilir.
Ama yine de önemli bir kanun.
Dün Bütçe Kanunu görüşmelerinin ilk günüydü ve muhalefet Meclis TV'nin komisyon tartışmalarını da yayınlamasını talep etti. AKP – MHP oylarıyla bu teklif kabul edilmedi.
Oysa geçmişte, AKP hükümetleri döneminde de bunun örnekleri vardı.
Şimdi niye reddettiler?
Belli ki halkın her şeyi açıkça öğrenmesinden, kendi kararını vermesinden ödleri kopuyor.
Bakarsan ağızlarını her açtıklarında "milli irade" diye milleti yere göğe sığdıramıyorlar ama milletin her şeyi öğrenmesinden de korkuyorlar.
Çünkü dertleri muhalefeti yokmuş gibi gösterebilmek. Karşı seslerin çıkmasını engellemek.
Vatandaşların "bak şu adam da ilginç şeyler söylüyor" demesini önlemek.
Kısacası milli iradenin serbestçe tecelli etmesini engellemek.
Çünkü artık halkın her şeyi öğrenip, bilmesinden ödleri kopuyor.
* * *
Parti faaliyeti yasaksa, partiler niye var?
CHP'nin hazırlattığı "21 Soruda FETÖ'nün Siyasi Ayağı" isimli kitapçık mahkeme kararıyla yasaklandı.
Mahkeme, kitabın toplanıp, imha edilmesine de karar vermiş.
Demek ki adliyemiz bir kez daha 12 Eylül darbecilerine rahmet istemiş!
Geçen gün de İyi Parti'nin propaganda faaliyetleri, bu kez polis marifetiyle engellenmişti.
Anayasa'ya ve Siyasi Partiler Kanunu'na (SPK) göre, siyasi partilerin propaganda yapma hakları engellenemez.
SPK'nın 3. Maddesi, partilerin "tüzük ve programlarında belirlenen görüşleri doğrultusunda çalışmaları ve açık propagandaları ile milli iradenin oluşmasını sağlayacaklarını" teminat altına alıyor.
Bir parti, bir kitapçık bile yayımlayamıyorsa, milli irade serbestçe nasıl oluşacak?
Mahkeme, bu kararıyla Anayasal düzene karşı çıkıyor, serbest siyaseti engellemeye çalışıyor.
FETÖ'nün ya da 12 Eylülcülerin darbe girişimlerinden bunun ne farkı var?
Bundan sonraki aşama siyasi partileri tümden yasaklamak mı olacak?