Mehmet Y. Yılmaz

17 Temmuz 2019

“Bir şeylerin olacağı” tahmin ediliyor muydu?

Cumhurbaşkanı yaverleri, durumdan kuşkulanıldığı için Cumhurbaşkanı ile tatile götürülmediler ise “bir şeylerin olabileceği” tahmin ediliyordu diye düşünmek gerek

Darbe girişiminden sonra zamanın başbakanı Binali Yıldırım şöyle konuşmuştu:

“Hiç beklemediğimiz, hiç ummadığımız bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kaldık.”

FETÖ’nün kalkışması, beklenmeyen bir darbe girişimi miydi?

Yoksa bir şeylerden kuşkulanılıyor ama FETÖ’nün bu kadar çılgınlaşabileceği tahmin mi edilemiyordu?

Bana sanki ikincisi gibi geliyor.

Darbe girişimi günü Cumhurbaşkanı, ailesiyle birlikte Marmaris’te bir oteldeydi ve dokuz gündür tatildeydi.

Ve teamüllerin aksine yanında asker yaverlerinden hiçbiri yoktu.

Türkiye Cumhurbaşkanları, o güne kadar yurt içinde ya da yurt dışında nereye giderlerse gitsinler, dört asker yaverinden biri mutlaka yanı başında olurdu.

O gün belki de tarihimizde ilk kez asker yaverlerden biri Cumhurbaşkanı ile birlikte değildi.

Hatta darbe girişiminin ardından öğrenmiştik ki yaverlerden biri Cumhurbaşkanı koruma müdürünü arayarak, Cumhurbaşkanı’nın nerede olduğunu öğrenmeye çalışmış ama Koruma Müdürü soruları kuşkulu bularak yanıtsız bırakmıştı.

Koruma Müdürü bu soruyu neden kuşkulu bulup, yanıt vermeden geçiştirmiş olabilir?

Sorduğum bu soru bana tuhaf gelmiyor çünkü darbe girişiminin ardından yaverlerin dördü birden FETÖ üyeliğinden tutuklandılar.

Öte yandan darbe girişimi gecesi Kara Harp Okulu’ndan, Genelkurmay’a helikopterle asker taşıyan ve sonradan itirafçı olan eski pilot binbaşı Deniz Aldemir savcılık ifadesinde şöyle diyordu:

“2016 Mayıs ayı içerisinde Yarbay Mehmet Şahin, Yarbay Halil Gül ve Yarbay Özcan Karacan, Güvercinlik Üssü ve Genelkurmay’a saldırı olacağını, bizim de helikopterleri güvenli bir şekilde Akıncı üssüne götüreceğimizi konuşuyorlardı. Şahit oldum.”

Yani ordu içinde etrafına biraz kulak kabartanlar, Fethullahçıların bir şeyler planlamakta olduklarını öğrenebilirlerdi gibi görünüyor.

Cumhurbaşkanı yaverliğine atanacak olanların, Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmadan atanmaları mümkün değil.

Bunun için de özel bir güvenlik soruşturmasından geçirilmiş olmalılar.

Eğer böyle bir soruşturmadan geçirilmeden bu göreve atandılarsa gerçekten çok saçma.

Soruşturulup, Fethullahçı oldukları anlaşılmamışsa çok vahim.

Durumlarından kuşkulanıldığı için Cumhurbaşkanı ile tatile götürülmediler ise “bir şeylerin olabileceği” tahmin ediliyordu diye düşünmek gerek.

Çok fazla casusluk ve entrika filmi seyrettiğim için mi bana tuhaf geliyor, yoksa siz de mi bir gariplik hissediyorsunuz?

***

Kalkışma olurken herkes neredeydi?

AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, 15 Temmuz’un yıl dönümünde bile memleketi ayrıştırmaktan vazgeçmedi.

Sözü CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na getirdi ve “Tankların arasından  sayın Bay Kemal gelip Bakırköy'e geçti” dedi.

İma etmek istediği şey çok açık: Kılıcdaroğlu’nun gelip geçmesine darbeciler izin verdi, zaten o da darbeye direnmedi, gitti saklandı!

Kemal Kılıçdaroğlu’nun avukatı değilim, elbette o kendi yanıtını verecektir.

Ama şunu söyleyebilirim ki Erdoğan’ın partideki yardımcısı Hayati Yazıcı da Atatürk Havaalanı’nın girişini kapatan askerlerin yanından geçmeyi başaranlardan birisiydi.

Yazıcı oradan geçip, partisinin İl Başkanlığı’na gitmişti.

Ben de o saatlerde bir uçaktan inmiş, aynı tankların yanından geçip, havaalanından çıkmayı başarmıştım.

HDP milletvekili Ertuğrul Kürkçü de oradan geçenlerden biriydi.

Yani bunu başarmak için büyük bir çaba gerekmiyordu.

Öte yandan biliyoruz ki o gün tankların altına atılan, darbecilerin kurşunlarına karşı geri çekilmeyenler arasında AKP’li bakanlar da yoktu.

Deyim yerindeyse “herkes bir yerlerdeydi”.

MHP Genel Başkanı partisinin genel merkezinde, HDP Eş Genel Başkanı Diyarbakır’da evindeydi.

AKP Genel Başkanı’na önerim şu ki bu tür kamplaştırıcı konuşmalardan artık siyasi bir yarar sağlanamıyor.

Son yerel seçimlerde bunu görmüş olmalısınız.

Fethullahçıların darbe girişimi, her görüşten insanın karşı çıktığı bir kalkışmaydı ve zaten bu sayede de başarılı olamadı.

Fethullahçıların devleti ele geçirmeleri planlarına, zamanında her türlü uyarımıza kulaklarını kapatıp, alet olanların darbe girişiminden sonra ne kadar “mahcup” duruma düştüklerini biliyoruz.

Mahcubiyetten kurtulmak için bu işte hiç suçu olmayan insanlar hakkında imalarda bulunmak en hafif deyişle ayıplanması gereken bir davranıştır.

***

Bunlar çok karışık işler, cevap gerektiriyor

 

Zamanın Başbakanı Binali Yıldırım, darbe girişiminden nasıl haberdar olduğunu bir hafta sonra şöyle anlatacaktı:

“Darbe girişiminin başladığını biz hemen hemen 15 dakika sonra öğrendik. Kimden öğrendik, yakın korumalarımızdan ve vatandaştan, eşimizden, dostumuzdan öğrendik. Ondan önce bize tehdidin boyutu hakkında bir bilgi gelmiş değil.”

Cumhurbaşkanı da bu alçak girişimden eniştesi sayesinde haberdar olmuştu.

“Bir şeylerin olacağı” ihbarı MİT’e geldiğinde, MİT Müsteşarı’nın askeri helikopterlerinde katılacağı bir operasyon ile kaçırılacağı öğrenilmişti.

Genelkurmay Başkanı ve MİT Müsteşarı kafa kafaya verdiler, bu istihbarat ile ilgili bir değerlendirme yaptılar ve yaptıkları değerlendirmenin yanlış olduğu, olayın darbe girişimine varmasıyla ortaya çıktı.

Birisi ödüllendirildi, Milli Savunma Bakanı yapıldı. Diğeri halen görevinde duruyor.

Ben Cumhurbaşkanı’nın neden bunu bir başarısızlık olarak görmediğini bilemem. Erdoğan’ın bu kanıya nasıl vardığını değerlendirebilecek bilgiye sahip değilim.

Ama şunu merak ediyorum:

MİT Müsteşarı, Cumhurbaşkanı Koruma Müdürü’nü aradı, Cumhurbaşkanı’nın istirahatte olduğunu öğrendi ve ondan sonra bir daha da onu aramak aklına gelmedi.

İki din adamı ile yemek yemeye başlarken “bir şeyler olabilir, yemeği yarım bırakabilirim” dedi ama mesela yemekten hemen önce “Cumhurbaşkanı artık uyanmıştır, arayayım da şu istihbaratı kendisine de söyleyeyim” demedi.

Bağlı bulunduğu Başbakan’ı ise hiç aramadı. Ne Başbakan’ı, ne de uyarmak için Başbakanlık Koruma Müdürü’nü aradı.

Karışık bir durum vesselam!

Genelkurmay Başkanı, darbe bastırıldığında Akıncı üssünden Başbakanlık kriz merkezinin olduğu Çankaya Köşkü’ne gelirken yanına darbenin yöneticilerinden eski general Mehmet Dişli’yi de aldı.

Dişli, akşam saatlerine kadar kriz merkezinde çalıştı, ağabeyi AKP yöneticisine bilgi verdi ve akşama doğru polislerce tutuklandı.

Helikopteri kullanan eski pilot albay Uğur Kapan, savcılıktaki ifadesinde Dişli’nin helikoptere Genelkurmay Başkanı’nın izni ile bindiğini ve yanına oturduğunu söyledi.

Bu soru hâlâ yanıtsız: Akar, darbenin başında olan, kendisinin derdest edilip Akıncı Üssü’ne götürülmesinden sorumlu olan Dişli’yi, neden helikoptere aldı?

Hadi almaya mecbur kaldı diyelim, peki helikopter yere iner inmez “Bu adam darbeci” diye niye tutuklatmadı da Dişli’nin kriz merkezinde birkaç saat de olsa kalmasına göz yumdu?

Bu da karışık bir iş vesselam!