Geçen gün yazdığım "Kötülüğün sıradanlaşması" başlıklı yazım, Recep Tayyip Erdoğan’ın partideki yardımcısını kızdırmış. (Tekrar okuyup, anlamaya gayret etsin diye yazıyı buraya bir daha koydum.)
Aklı sıra hakaret de ederek "hukuk yoluna gideceğini" söylüyor.
Soyadı kendisiyle aynı olan bir kadın da benzer bir şey yazmış, yakını mıdır, bilmiyorum.
Şunu söyleyeyim ki Mahir Ünal’ın düzeyine inerek Twitter'da yazdığı o sözde şiirle etmeye çalıştığı hakarete yanıt vermeyeceğim.
Yazdığım yazıyı doğru anlamadığı anlaşılıyor. Özellikle de hanımefendinin tekrar okumasında yarar var.
Muavin Bey, söyleyeceği bir şey kalmayan bütün politikacılar gibi davranıyor.
Hakaret ederek, mahkemeyle korkutarak üste çıkmaya çalışıyor.
Bu meslekte 6 cumhurbaşkanı, 13 başbakan gördüm.
Gazeteciliğe başladığımda 38. Hükümet işbaşındaydı, şimdi 66. görevde.
Muavin Bey ayarındaki politikacıların sayısını bile bilmiyorum.
Hepsi gittiler, ben hâlâ buradayım. Böyle kuru gürültüye pabuç bırakmam, korkmam.
Lafı eveleyip, gevelemeyi sevmem, söyleyeceğim sözü açık ve net söylemeye gayret ederim.
Tekrar tane tane soruyorum, bunlara açık ve net yanıtlar verin.
* "Bir aile babası olarak", bazı kadın gazetecilere, bir tiyatro oyuncusuna sosyal medyadan yapılan tehditkâr hakaretlere ne diyorsunuz?
Ayıplıyor musunuz, ayıplamıyor musunuz?
* Öldürülecek komşularının listesini yapan kadının sözleri hakkındaki düşünceniz nedir?
* Ellerinde otomatik silahlarla poz vererek, bir mahalleyi topluca tehdit edenlere diyeceğiniz bir şey var mı, yok mu?
* Kurşunları kavanozlara doldurup politikacıları tehdit eden tip için ne yaptınız?
* Beni mahkemeye vermek için Adliye’ye gittiğinizde, bu soruları lütfen savcılık bürosuna da bırakınız, onlar da hâlâ yanıt vermediler.
* * *
Muavin Bey’e avukat önerisi
Erdoğan’ın partideki yardımcısı Mahir Ünal, yazdığım eleştiri ile ilgili olarak benimle hukuk yolunda hesaplaşacağını söylüyor.
Yukarıda da yazdım, böyle şeylerden korkmam.
Hatta Muavin Bey’e seçeceği avukatlar konusunda yardımcı olmak da isterim.
Mesela Cumhurbaşkanı’nın avukatlarını önermiyorum.
Çünkü onlar, bir demokrasinin temel ilkesinin düşünce özgürlüğü olduğuna inanıyorlar.
Eleştirinin rahatsız edici ve saldırgan olabileceğini düşünüyorlar.
Mesela şu savunmalarıyla Recep Tayyip Erdoğan’ı, tazminat ödemekten kurtarmışlardı:
"Düşünce özgürlüğü, demokrasinin temel ilkesidir. AİHM’e göre ifade özgürlüğü, devletin veya nüfusun bir bölümü için saldırgan, şok edici veya rahatsız edici bilgi ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir. Bunlar olmaksızın demokratik toplum olmaz."
Aynı avukatlar Selahattin Demirtaş’ın, Erdoğan’a karşı açtığı hakaret davasında, Reis’i şöyle savunmuşlardı:
"Nitekim ifade özgürlüğünün sınırları AİHM ve AYM tarafından özellikle siyaset adamları açısından daha da geniş anlamda değerlendirilmiştir. Bu doğrultuda da siyaset adamlarına yönelen eleştiride kullanılan ifadelerin ağır, şok edici, rahatsız edici olabileceği AYM bireysel başvuru kararları ve AİHM’nin ilke kararları ile sabittir."
Nitekim bu savunma etkili olmuş, Reis’in parası cebinde kalmıştı.
Muavin Bey’e Süleyman Soylu’nun avukatlarını da önermiyorum çünkü onlar da "eleştiri övgü olmadığına göre zorunlu olarak sert olmalıdır" kanaatindeler.
Bu savunmalarıyla Soylu’yu tazminat ödemekten kurtardılar ve mahkemeden şu kararı alabildiler:
"AİHM’e göre, kamu görevlilerine yönelik eleştirinin sınırı sıradan kişiler için olandan daha geniştir ve kamu görevi yapan kişilerin görevlerinden dolayı kendilerine yönelik sert, ağır ve hatta incitici eleştirilere de katlanması gerekir. Çünkü kamu hizmetinin yürütülmesi sırasında davranışların eleştirilmesinde kamu yararı bulunmaktadır."
Mahir Bey, bundan sonrası sizi ilgilendirmiyor, siz okumayı burada bırakabilirsiniz.
Okuyucularıma bir açıklama yapmak istiyorum:
Doğrusunu isterseniz, övgü gibi eleştirinin de "latif" olmasını savunurum.
Bir kamu görevlisini ya da politikacıyı eleştirirken, kendim için kullanılmasından hoşlanmayacağım kelimeleri kullanmamaya gayret ederim.
Çünkü bu aynı zamanda insanın aile terbiyesinin seviyesini de gösteren bir şeydir.
Hele ki "havlayan köpek" filan gibi kelimeleri kullanmak hiç doğru değildir.
Basit cümlelerle, açık ve anlaşılır yazmaya gayret ederim.
Dolambaçlı dile alışmış olanlar bunu yadırgayıp, üslubumu sert bulabilirler ama bu kırıcı bir sertlik sayılmaz.
* * *
Ciddiye alıp, panik yapmayın
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, önceki gün bir kez daha "yurt dışına para kaçıranlar" konusunu açtı.
"Yurt dışına para kaçıranlara asla merhametli olmayacağız" dedi.
Cumhurbaşkanı’nın bu açıklamasından sonra Avrupa’da TL ile işlem yapmayı askıya alan kurumların sayısı 3’e çıktı.
Cumhurbaşkanı bu sözü ilk kez söylemiyor.
Ve her seferinde bunun "pahalı sonuçları olabilecek" bir nutuk olduğunu anlayıp, deyim yerindeyse lafını çeviriyor.
Mesela 21 Nisan 2018 tarihindeki DEİK Genel Kurulu’nda "bazı iş adamlarının varlıklarını yurt dışına çıkardığı tezviratları yapılıyor. Böyle bir şey varsa izahı makul olamaz. Yurt dışına para kaçırmaya tevessül edenleri affetmeyiz" demişti.
Ardından da "bu sözlerim yurtdışına yatırım yapanlara değil" deme ihtiyacını hissetmişti.
4 Aralık 2017 tarihinde de Ankara’da Engelleri Aşanlar Buluşması'nda da daha önce söylediği benzer bir sözü şöyle tevil etmişti.
"Benim sermaye hareketlerinin sınırlandırılması yönünde bir talimatım söz konusu değildir. FETÖ gibi, PKK gibi terör örgütleriyle ilgili olarak paraları yurt dışına kaçıranlar zaten haindir. Benim söylediğim iş adamlarımızın yerli ve milli duruş sergilemesi gerektiğidir. Türkiye serbest piyasa ekonomisine sahip bir ülkedir. 1989 yılından beri isteyen herkesin yurt dışına parasını çıkarma hakkı vardır, şüphesiz de devam etmektedir." Bildiğimiz kadarıyla Türkiye’de sermaye hareketleri ile ilgili bir yeni kısıtlama düzenine geçilmiş değil.
Onun için Erdoğan’ın son söylediği "paralarını yurtdışına çıkaranlara asla merhametli olmayacağız" sözlerinden rahatsız olabilecek yatırımcıların içi rahat olsun.
Erdoğan, sermaye hareketlerine getirilecek bir kısıtlamadan söz etmiyor.
Deyim yerindeyse tribünleri gaza getirmeye çalışıyor.
Ciddiye almanızı gerektirecek bir durum değil yani.