Mehmet Y. Yılmaz

02 Ekim 2019

Aslında reforma hiç gerek yoktu

Şu anda insanlar haber yazdı, eleştiri yaptı diye yargılanabiliyorsa bunun nedeni henüz reformun yapılmamış olması değil, yargının bağımsız olmamasıdır

Meclis’e getirilen yargı reform paketinin gerekçesinde şöyle bir cümle var:

“Haber verme sınırlarını aşmayan veya eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamalarının suç oluşturmayacağı özellikle vurgulanmaktadır.”

Şimdi gerekçeden anladığıma göre, bu yargı paketi yasallaşırsa, bu işi yaparken “haber verme amacı” taşıyor ve bu “sınırı” aşmıyorsam, istediğimi yazabileceğim.

Öte yandan yine aynı şeyi yaparak herhangi bir durum ya da kişiyi de serbestçe eleştirebileceğim.

Peki eleştiri amacı taşımadan bazı konularda fikirlerimi açıklarsam?

Ki bu durumda zaten haber verme sınırını da mecburen geçmiş bulunuyorum.

Böyle bir durumda deyim yerindeyse her an “vaziyet kelleşebilir” diye mi düşünmeliyiz?

Bu “fikrini kendine sakla” demek değilse ne anlama geliyor?

Öte yandan “haber verme sınırı” ne demek? Sınırın nereden geçtiğine kim karar verecek?

Mesela bana göre Dr. Bülent Şık’ın, halk sağlığı ile ilgili araştırmanın sonuçlarını açıklaması “haber verme” tanımına tamamen uyuyor.

Benden duymamış olun ama gazetecilik mesleğinde anlaşılması gereken anlamda haber verme sınırı aşıldığı için insanları yargılayacak olursanız buradan uyarıyorum, başta Sabah olmak üzere besleme medyadaki bütün editörleri içeri tıkmanız gerekecek!

Gerekçedeki bu cümle aslında bana “alışmayan ayakta, ayakkabı durmaz” atasözünü çağrıştırıyor.

Gerçi bir an için atasözünü yanlış hatırlamışım gibi geldi bana ama dert değil.

Çünkü aslında yargıç ve savcılar AİHM, AYM ve Yargıtay kararlarına harfiyen uysalar, bu yargılamaların hiçbiri olmazdı, reforma da gerek kalmazdı.

Reis delik deşik etmiş olsa da bir Anayasa’mız da var ve bu  Anayasa AİHM kararlarını üst hukuk normu olarak kabul ediyor.

Adalet düzenimizin aktörleri, yargıçlar ve savcılar bunları biliyorlar ama siyasi nedenlerle uygulamakta tereddüt eden de var, yok sayan da.

“Ben mahkûm edeyim, gitsin işini Yargıtay’da görsün, başımı derde sokmayayım” diye düşünenlerin sayısının daha da çok olduğuna iddiaya girerim.

Yargıda gerçekten reform yapmak istiyorsanız bakacağınız yer burası olmalı.

Şu anda insanlar haber yazdı, eleştiri yaptı diye yargılanabiliyorsa bunun nedeni henüz reformun yapılmamış olması değil, yargının bağımsız olmamasıdır.

Yoksa bu söylediğiniz “serbestlik”, kanunlara göre de, üst mahkeme içtihatlarına göre bu ülkede zaten var olmalı.

Ve siz cümleyi bu gerekçedeki gibi kurarsanız, bu sistem beğenmediği haberi yazanı da, beğenmediği eleştiriyi yapanı da yargılamaya devam eder.

Binali Bey’e not: Bu reform sizinle mahkemede hesaplaşmamızın önünde bir engel teşkil etmesin diye TBMM’de azami dikkati ve çabayı göstermenizi rica ediyorum.

***

İş alemi bu programı da çok beğenmiş!

Damat Bakan Berat Albayrak, “yeni ekonomi programını” açıkladı.

Kendisi gerçek bir ekonomi sihirbazı, tıpkı kayınpederi gibi!

Bazı insanlar işte böyle, kurban olduğum rabbim ne yetenek lazımsa verdikçe vermiş.

Mesela açıkladığı programa göre 2020 senesinde Türkiye TL olarak yüzde 5 büyürken, dolar olarak yüzde 8 büyüyecek!

Türkiye yüzde 5 büyürken kamu harcamaları da yüzde 10 artacak!

Yine araba, uçak filan alıp, yeni saraylar yaptıracaklar galiba!

Neyse ben bu işlerden anlamam zaten. Anlasam şimdi kim bilir kaç gemim olurdu, bir bonzai teknem bile yok.

İşin bu kısmını Cumhurbaşkanı’nın büyük oğlu ve kardeşi ile Binali Bey’in çocuklarına bırakıyorum. Benim boyumu aşıyor çünkü.

Damat Bakan programını açıkladıktan sonra mikrofonlar “iş alemine” döndü.

Televizyonlardan izledik, gazetelerden okuduk ki “iş alemi” programı çok beğenmiş.

Ancak işin ilginç tarafı aynı “iş alemi” bundan önceki programı da çok beğenmişti, ondan öncekini de, ondan öncekini de!

Beğenileri yerlere göklere sığmıyor ama hükümet yeni program yapmak zorunda kalınca onu da beğeniyorlar!

Allah sizi inandırsın İmam Çağdaş’ın baklavalarının bile bu kadar beğeneni yoktur!

Ama bakın buradan uyarıyorum!

Hepinizi not ettim.

İçinizden biri ileride bir gün çıkar da “şu vergi insin, bittik, bu destek verilsin, yandık Allah” diye ağlaşırsa tek tek teşhir edeceğim, haberiniz olsun.

***

Berat Bey, burası çok önemli!

Üç kamu bankası, yerli otomotiv ürünlerine verdiği kredi faiz oranlarını geri çekti.

Daha önce benzer bir “ucuz kredi” olanağı ev alacak olanlar için de getirilmişti.

Kamu bankaları, düşük faizli kredi verebilmek için vatandaşlara daha yüksek faiz ödüyor ki parayı toplayabilsin.

Benim gibi birisi bile hesabı kolayca yapabilir: Kamu bankaları bu işten zarar edecekler.

Peki bu zararı kim ödeyecek? Aziz Türk milleti!

Yani bazı şirketler araçlarını ya da inşaatlarını satacaklar, bazı kişiler düşük faiz ödeyerek bunlara kolayca sahip olabilecek.

Tam bir “kazan – kazan” durumu yani!

Ama kaybeden birileri de aziz milletimiz olacak. Bu nasıl iş?

Yükü vatandaşın sırtına yıkmadan her hangi bir önlem alabilmek, iktisat biliminin sınırları içinde mümkün olamıyor mu?

Bak Berat bey, burası çok önemli, şunun bir çaresini bulamaz mısınız?