Orhan Veli rahmet istedi belki ama başlığı onun bir şiirinden esinlenip böyle atmamın nedeni, meteorolojinin ilgi alanına giren 'hava durumu' değil.
Burada sözünü ettiğim 'hava', "havan batsın" türünden, kibir, kendini beğenme, büyüklenme anlamındaki 'hava'!
Her şeyi en iyi kendi bildiğini zannetme, eleştiriye kulaklarını tıkama, toplumdaki gelişmenin yönünü kavramaya çalışmak yerine ezberlenmiş dogmalara bel bağlamak şeklinde kendisini ortaya koyuyor.
Sanki ejderhası varmış gibi yani!
Varlığını, bir tek kişinin üzerine inşa etmiş bütün sosyal yapılarda olduğu gibi AKP’de de çöküş, bundan kaynaklanacak.
Bu partinin tek hakimi, kendisini öylesine beğeniyor ki zaten kimin ne dediğiyle ilgilenmiyor bile.
Alt kademedekiler de projektöre yakalanmış tavşanlar gibi paralize olmuşlar, yaklaşmakta olan tehlikeyi bile görmüyorlar.
Diyeceksiniz ki "Sana ne kardeşim, bırak bildikleri gibi yapsınlar, seçimde derslerini alsınlar."
Durumum rakip takım oyuncusu itiraz ettiği için kart görmesin diye hakem ile arasına giren diğer takım futbolcularına benziyor bir bakıma.
Ama bu işin doğası da böyle. Gördüğünü şu ya da bu nedenle yazmayana gazeteci de denmiyor.
2023 seçimlerinde 5 milyon yeni seçmen oy kullanacak.
2023 seçimlerinde oy kullanacak 22 milyon seçmen, AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında oy kullanacak yaşta değildi.
Bunların neredeyse yarısı, akıllarının ermeye başladığı tarihten beri Recep Tayyip Erdoğan iktidarından başka bir iktidar da görmediler.
Yani başlarına gelen iyi şeylerin de, kötü şeylerin de onlar nezdinde siyasi bir tek sorumlusu olacak: Recep Tayyip Erdoğan.
Bütün araştırmalar gösteriyor ki genç ve kentli nüfus, kadın sorunlarına, çevre konularına duyarlı.
Ve AKP’nin gündemde tutmaya çalıştığı sorunlara bakın:
* 18 yaşından küçük kızların tecavüz failleriyle evlendirilmesine olanak sağlama çabası.
* Kanal İstanbul gibi çevre konularına hassas olanları çıldırtacak projeler vs.
İşsizlik bu genç kitle için en yakıcı sorun.
Üniversite mezunlarının bile üçte biri işsiz. Son istatistiklere göre 928 bin üniversite mezunu iş arıyor. 947 bin üniversite mezunu ise iş aramaktan ümidini kesmiş durumda. Üniversite mezunu işsiz sayısı 1 milyon 875 bin.
Ve AKP’nin buna önerdiği bir çözüm yok. "Her şirket iki kişiyi daha işe alsın" şeklindeki 'Zihni Sinir procesi'nin işe yaramadığı da geçen yıl ortaya çıktı.
Araştırmalar gösteriyor ki genç seçmen, kendisine hayat biçimi dayatılmasından, höt zötten hoşlanmıyor.
Oysa Reis’in net fikirleri var, herkesin hayatını nasıl yaşaması gerektiği ile ilgili hem de!
Kaç yaşında evlenileceğine de o karar vermek istiyor, kaç çocuk doğuracağına da.
Herkesi imam-hatip okuluna yollamak istiyor, hatta zorla kayıt da ettiriyor ama farkında değil ki imam-hatibe gidenlerin önemli bölümü bu okullardan memnun değil.
Ve Türkiye eski Türkiye değil. Fanatizm derecesinde partici olanları bir kenara ayırırsanız, geri kalanlar kutuplaşmaktan artık nefret ediyor.
Ve bunları söylemeye çalışanı da, sokakta söylemek isterse polis dayağı, gözaltı bekliyor. Sosyal medyada filan paylaşmak isterse polis ve savcılık üzerinden, gözaltı seçeneği de var tabii.
Etrafında danışmanlar ordusu ve koskoca bir parti teşkilatı var ama belli ki Reis’e bunları söylemeye sanırım kimse cesaret edemiyor.
O da kendi sesine âşık bütün politikacılar gibi, konuştukça konuşuyor, ama söylediği artık eskimiş ezberlerden ibaret!
Herkesin bildiğini, araştırmalar da tekrarlıyor: Erdoğan’ın liderliği AKP’nin varlık meselesi kadar önemli. AKP, Erdoğan varsa var, yoksa yok.
Öte yandan onun dogmatik fikirlere saplanıp kalması, toplumdaki gelişmenin yönünü kavrayamaması da toplum ile AKP arasındaki mesafeyi açıyor.
AKP, bu sorunu nasıl çözebilir?
Bu konuda kafa yorsalar iyi ederler çünkü AKP’yi bu çelişki bitirecek.
* * *
AKP usulü demokrasinin fotoğrafı
Ankara İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi üyeleri, 2019 Yılında Türkiye ve Ankara İş Cinayetleri Raporu’nu kamuoyu ile paylaşmak için Madenci Anıtı önünde basın açıklaması yapmak isteyince Ankara Valiliği’nden izin alınmadığı gerekçesiyle gözaltına alındılar.
Ve "basın açıklaması, polis aracında yapıldı!"
Şahane bir fotoğraf bu: Polis aracının içinde basın açıklaması!
Bir tek kare, Türkiye’de basının içinde bulunduğu durumu da açıklıyor, kamu kuruluşlarının işçi sağlığına gösterdiği hassasiyeti de, fikir açıklama özgürlüğünün sınırlarını da!
İsteyen herkesin, istediği her yerde, önceden izin almadan, barışçı gösteri yapabileceğine, basın açıklaması gerçekleştirebileceğine, bildiri okuyabileceğine ilişkin AİHM, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay kararları, artık ciltlenip kitap oluşturacak kadar birikti.
Bütün bu süreçte adına 'Ankara Valiliği' denilen kuruma bir tek konuda yer var: Basın açıklaması yapanların güvenliğini sağlamak! Onun dışında valilik, bu konularda 'dış kapının mandalı' konumunda.
Valilik bunu biliyor elbette. Valilikte, bir sürü okumuş yazmış insan maaş alıyor bu iş için. Emniyet de biliyor olmalı, onlar da okumuş çocuklar.
Ama her seferinde aynı şey yaşanıyor: Gözaltı, biraz ittirip kaktırma, fırsat bulunursa biraz dayak filan. Sonra mahkeme ve idarenin haksız eylemde bulunduğunun tespit ve tescili.
Bile bile yapıyorlar çünkü iktidarın ödü kopuyor!
İnsanların bir araya gelip hak aramalarından korkuyorlar, protesto gösterisinden korkuyorlar.
Osman Kavala’nın iktidar talimatıyla, hâlâ hapiste tutuluyor olmasının nedeni de bu. Kavala, sokağa çıkmayı aklından geçirenlere örnek olsun diye cezalandırılıyor.
İktidar, bu tahammülsüzlüğü ile kendi ömrünü uzattığını zannediyor ama fena halde yanılıyor.
* * *
İtalya’nın Libya’da ne işi var?
Türkiye’nin Libya’ya asker göndermesi ile ilgili anlaşma söz konusu olduğunda, Libya’nın eskiden Osmanlı toprağı olduğu söyleniyordu.
Dün İtalya Başbakanı ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ortak açıklamalarını televizyondan izlerken Libya’nın geçmişte kime ait olduğu konusu da gündeme geldi mi diye merak ettim.
Başbakan Conte, Roma İmparatorluğu döneminden beri Libya ile içli dışlı olduklarından söz etmiş midir dersiniz?