Mehmet Y. Yılmaz

10 Ocak 2022

AKP ve aklıselim: Bir siyasi oksimoron

AKP yönetiminde “aklıselim” en son ne zaman etkin olabildi ki bu konuda etkili olabilsin? Bu bir oksimoron olabilir ancak: Aklıselim sahibi AKP yönetimi!

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde başlatılan “teftişin”, Ekrem İmamoğlu’nun görevden alınmasıyla sonuçlanmayacağını düşündüğünü söyledi.

Bunu ilk kez söylemiyor.

Önceki gün bu fikrine dayanak olarak “AKP içindeki aklıselim sahibi kişilerin de” böyle düşündüğüne dikkat çekti.

Kusura bakmasın ama eğer bu konuda numara yapmıyorsa gerçekten çok naif bir ana muhalefet liderimiz var.

AKP yönetiminde “aklıselim” en son ne zaman etkin olabildi ki bu konuda etkili olabilsin?

Bu bir oksimoron olabilir ancak: Aklıselim sahibi AKP yönetimi!

Nitekim AKP’nin “gerçek aklı” sürekli el yükseltiyor.

İBB’de “terör aparatlarının istihdam edildiğini” söyledi ve sıranın Ankara’ya geleceğinin sinyalini verdi.

AKP Genel Başkanı, bir muhalefet sözcüsünün sözlerini “havlamak” olarak niteleyebilecek bir kişilik.

Elbette muhalefet sözcülerinin söylediklerini beğenmek zorunda değil, ama medeni bir siyaset ortamında yanıt böyle olabilir mi?

Söz konusu olan AKP Genel Başkanı olduğunda, evet böyle oluyor.

Çünkü onun siyaset tarzı bu.

Kendisi gibi düşünmeyenleri ikna etmeye değil döverek sindirmeye odaklı.

Onun için güç sahibi olmak demek, karşındakini ezmek, yok etmek demek.

Bu tür davranışlar çocuklukta kazanılır ve kolayca da değiştirilemez.

Onun için karşısına geçip “terörist varsa yakalamak senin işin değil mi” demenin bir anlamı yok.

Niyeti gerçekten terörist yakalamak olsaydı, bu iş için İçişleri Bakanlığı müfettişlerini mi görevlendirirdi, MİT’i ve Emniyet’i mi?

Niyeti, ortamını yaratabilirse öncelikle İstanbul’a ve denk getirebilirse Ankara’ya da kayyım atamak.

Bunun yaratacağı gerilimden yararlanıp, partisinden uzaklaşmış görünen muhafazakâr seçmeni geri çevirmek, kaçmaya niyetli olanları tutmak.

Temel bir anayasal hak olan protesto gösterisi hakkını kullanmak isteyecek olanları peşinen suçlu ilan etmesi de bunun bir hazırlığı.

İktidar hırsı öylesine güçlü ki ortağının kendisini nasıl bir tuzağa doğru çektiğinin bile farkında değil.

Muhalefet bunun Erdoğan’a maliyetinin ne olacağını göstermediği sürece, partisindeki “aklıselimleri” filan dinlemeyeceğine emin olsun.

Bunu gördüğü zaman pragmatik yapısı nedeniyle “aklı selime” yaklaşabilir; bir ihtimal olarak tabii!

***

Değişen tek şey Kazakistan’ı kimin soyacağı

Kazakistan’ı, bağımsızlığını ilan etmesinden 30 yıl sonra yeniden Rusya’ya teslim eden Devlet Başkanı Tokayev, protestocuların “terörist ve haydut” olduğunu söyledi.

Tokayev’e göre bunlar “dış güçler tarafından kışkırtılmış” insanlardı.

Kazakistan hükûmetinin açıklamalarına göre göstericiler arasında “yurt dışından gelmiş” kişiler de vardı.

Bunun için de sokaktaki protestoculara “uyarmaksızın ateş açılabileceği” emrini verdi.

Kazak ordusu ve polisi, kendi halkına karşı silah kullanmaktan imtina ederse diye de işi sağlama aldı, Rusları çağırdı.

Kazakistan deneyiminde, bir diktatörlüğün kendisini korumak için ne tür gerekçeler uydurduğunu ve ne kadar acımasız olabileceğini görüyoruz.

Dünyanın her yerindeki diktatörler için bu durum böyledir.

Kazakistan’ın sorununun ne olduğu çok açıktı, o insanlar niye sokağa çıktılar çok belliydi.

Belki de hayret edilmesi gereken bunca yıldır bu düzene nasıl tahammül ettikleri olabilir.

Nazarbayev ailesi ve onlarla ittifak içindeki bir grup aile Kazakistan’ın doğal zenginliklerinden kaynaklanan gelirin önemli bölümünü 30 yıl çaldı.

Çaldıklarının çok önemli bölümünü yurt dışına götürdü.

Kazakistan’da halkın ezici çoğunluğu bir lokma bir hırka yaşıyor.

Nazarbayev çetesi, ülkeyi demir bir yumrukla yönetti.

Daha önce de yazmıştım; diktatörler için en büyük tehlike, kendi iktidarları içindedir.

Nitekim, Nazarbayev rejiminin önemli isimlerinden biri bunu fırsat bildi, protestoların yükselmesinden de yararlanarak yanına Rusya’yı da alıp darbe yaptı.

Bu, Kazakistan’ın kurtulduğuna değil, artık merkezinde Tokayev ailesinin olduğu bir çete tarafından soyulacağına işaret ediyor.

Muhtemelen eski çetenin bazı üyeleri de bunun içinde yer alacaktır.

Bir ülkede halkın demokratik protestoları “teröristler, dış güçler” naralarıyla bastırılmak isteniyorsa, bilin ki orada büyük bir soygun vardır; yavuz hırsız ev sahibini bastırmak istemektedir.

Muhalefetin tamamen örgütsüz olduğu, kendiliğinden gelişen halk hareketine önderlik edecek bir siyasi yapının bulunmadığı bir ülkede bu isyanın demokratik rejime geçişle sonuçlanmayacağını öngörmek zaten zor değildi.

Bu olayda Türkiye’nin konumunu da konuşmalıyız.

Tokayev’in arkasında hizalanmakta neden bu kadar acele ettik?

Hani biz halkına silah çekenlere karşıydık?

Mısır ile selamı sabahı kesmemizin, Suriye’de çıkan yangına elimizde benzin bidonuyla koşmamızın nedeni bu değil miydi?

Ve hani biz bölgesel güçtük?

Hani Kazakistan ile Türk Devletleri Topluluğu kurmuştuk?

Bizden habersiz bölgede yaprak kımıldamayacaktı, ne oldu?

***

Savcılık mesleğiyle bağdaşmayan işler

 

Turgutlu Cumhuriyet Savcısı Nusreddin Saltabaş, üstü çıplak şekilde spor yaparken çektiği videoyu TikTok hesabından paylaşınca HSK tarafından görevden alındı.

HSK’dan yapılan açıklamaya göre Saltabaş’ın görevden alınmasının nedeni savcılık mesleği ile bağdaşmayan şeyler yapması.

Savcının böyle video çekmiş olması, Türkiye’nin adalet sistemine nasıl bir zarar verdi bilmiyorum.

Ancak HSK’nın bu konuda, yani “savcılık mesleği ile bağdaşmayan işler” konusunda hassas olması hoşuma gitti.

Kim bilir belki yakında savcıların, gerçek savcı gibi davranmalarının yolu da böyle açılır.

Mesela polis fezlekesini kes yapıştır iddianame yapan savcılar var

Başı sonu belli olmayan iddianameler yazanları mı ararsın, siyasi emirle iddianame yazanı mı?

Bunlar savcılık mesleğiyle bağdaşıyor mu?

Az kalsın unutuyordum.

Bir de olmayan bir MASAK raporunu varmış gibi göstererek, bir suçlunun mal varlığı üzerindeki tedbiri kaldıran savcı vardı.

Yaklaşık 150 milyon dolar tutarında bir mal varlığının kaçırılmasını sağlayan bir savcı.

Kendisi şimdi HSK üyesi.

Acaba o tür işler, savcılık mesleğiyle bağdaşmadığı için mi savcılıktan alınarak Adalet Bakanı Yardımcısı ve buna bağlı olarak HSK üyesi yapıldı?