Mehmet Y. Yılmaz

05 Şubat 2025

AKP’nin yeni yargı “devrimi!"

Türk adliyesinde artık bunlar da oluyor: İfade verirken savcının suçlamasını kabul etmiyorsanız bu “suçtan kurtulmaya yönelik ifade” sayılıyor. Savcının beğenmediği yanıtları verirseniz o da “istenildiği gibi ifade vermeme suçu” sayılıyor

Geçen hafta rejimin “diş gösterme” haftasıydı.

Tutuklananlar, gözaltına alınanlar, hakkında soruşturma başlatılanlar filan derken memlekete genel bir “ne oluyor yahu” havası yayıldı.

Ben telaş etmedim. Biliyorum ki bu tür otokratik rejimlerde bunlar olağan işler.

Bu vesileyle ceza yargılaması konusunda hukuk doktrinine önemli katkılar sayılması lazım gelen “hukuk çatlatan uygulamalar”, savcılarımız tarafından hukuk pratiğine sokuldu.

Buna AKP’nin yapa yapa bitiremediği yargı reformlarından biri gözüyle bakabilir miyim diye düşündüm, bakamayız diye karar verdim.

Çünkü bu bir reform değil, devrim. Böylesini bugüne kadar akıl edebilen kimse çıkmamıştı.

Böyle bir devrimin gerçekleştirildiğini, savcılığın gazeteci Barış Pehlivan’ın tutuklanması istemiyle Sulh Hukuk Hakimine gönderdiği sevk evrakından öğrendik.

Savcılık şöyle diyor:

“Pehlivan’ın savunmasının suçtan kurtulmaya yönelik olduğu…”

İşte devrim dediğim şey bu!

Bu sevk evrakından anlaşıldığına göre savcı, ifadesini aldığı sanığın suçu üstlenmesini bekliyor.

Suçu üstlenmiyor ve ifadesinde suçlu olmadığını söylüyorsa bu “suçtan kurtulmaya yönelik ifade” kapsamına giriyor.

Bu da sanığın esasen suçlu olduğunun en önemli delili oluyor!

Önceki hafta da savcılığın Halit Ergenç ve Rıza Kocaoğlu’na “yalan tanıklıktan soruşturma açıldığı” haberini almıştık.

Hatırlarsınız, 29 Ocak 2025 günü yazdığım yazıda bu sevk evrakından söz etmiştim.

Belli ki Ergenç ve Kocaoğlu’nun Ayşe Barım ile ilgili sorulara verdikleri yanıtlar, savcının hoşuna gitmemiş.

Savcı, Ergenç ve Kocaoğlu’nun “şüpheliyi koruma saikiyle” hareket ettiğini iddia ediyordu.

Yani savcının istediği gibi bir ifade vermiyorsanız bu da “şüpheliyi koruma saikiyle verilen ifade” kapsamına giriyor.

“Suçtan kurtulmaya yönelik ifade”, “şüpheliyi koruma saikiyle verilen ifade” ile “savcılığın beğeneceği ifade” gibi kavramlar ceza hukukumuza ne zaman girdi, ben bilemiyorum.

AKP yönetimini başta da Adalet Bakanı olmak üzere kınıyorum.

Böyle önemli bir devrim gerçekleşiyor ve bunu ancak “tutuklamaya sevk evraklarını” okuyup, başı sonu olmayan cümlelerin arasından ayıklayarak bulabiliyoruz.

Bundan sonra savcı sizi de çağırırsa artık ne yapacağınızı biliyorsunuz:

Savcının sorduğu her soruya “siz nasıl tensip buyurursanız öyle oldu efendim” yanıtını vereceksiniz ki başınıza iş açılmasın.

* * *

Sivil darbe öncesi yol temizliği

12 yıl aradan sonra RTÜK’ten Gezi olayları ile ilgili yayınların kayıtları istendi. Seçimi kaybetme ihtimali büyüdükçe, halkı, yapılanlara itiraz etmekten, sokağa çıkmaktan korkar hale getirecekler
Gezi protestoları

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 12 yıl aradan sonra Gezi protestolarını bir kez daha keşfetmesi dışardan bakınca komik gibi görünebilir ancak bu çok daha büyük bir planın habercisi gibi görünüyor.

Şimdi de RTÜK’ten o günlerdeki televizyon yayınlarıyla ilgili kayıtları istemişler, onları tek tek izleyip olayların büyümesine kim neden olmuş tespit edip, hepsini hapse tıkacaklarmış.

Aslında bu kadar çaba göstermelerine gerek yoktu.

Gösterilerin büyüyüp, o hale gelmesine kim neden oldu bana sorsalardı söylerdim.

Soran yok tabii ama ben yine de çenemi tutamayacağım, söyleyeceğim:

Gezi protestoları, “Gezi Parkı’nda ağaçlar kesilmesin” diye direnmekte olan bir avuç çevreciye karşı aşırı güç kullanmanın toplumda yarattığı infial ile büyüdü.

Bunda Fetullahçı polislerin parmağının olduğu da bir sır değil.

Eylemciler uyurken çadırlarının polis tarafından yakılmaya çalışılması, daha ortada bir “protesto gösterisi” bile yokken kendi halinde bir genç kadının gözünün içine biber gazı sıkılması infiali büyüttü.

Zaten Mülkiye Başmüfettişleri Kâmil İlhan, Anıl Cengiz Üzgün ve İlyas Burunak ile Polis Başmüfettişi İlhan Kara’nın bu konuda yazdıkları rapor devletin arşivlerinde duruyor olmalı.

Savcılar RTÜK’ten görüntü beklerken fırsat bulup bu raporları da okusalar iyi olur.

Protestoların ilerleyen günlerinde, barışçıl protesto eyleminin goşist bazı gruplarca “çalındığı” da bir sır değil.

Nitekim bu grupların boy göstermesinin ardından büyüt kitle Taksim’den çekildi. Ortalık Fetullahçı polisler ile goşist gruplara kaldı.

Yargılanıp hapse atılanlar arasında da bu goşist gruplardan kimse yok.

Şunu merak ediyorum: MİT ve Emniyet’teki Fetullahçı çete mensupları, bu grupları kullanıyorlar mıydı? Bu araştırılmadı. Neden?

Protestoları başlatan şey Kalyon’a ait buldozerlerin Gezi Parkı’na girerek ağaçlara saldırmasıydı.

Amaç Gezi Parkı’nın bulunduğu yere “Topçu Kışlası” görünümünde bir alışveriş merkezi dikmekti.

Buldozerlerin parka girmesini ve ağaçları yok etmesini engellemek isteyenlerin sayısı 20 bilemedin 25 kişiydi.

Büyük kitleleri Taksim’e toplayan şey, polisin kullandığı aşırı şiddetti.

Bugün de hala merak ediyorum: Acaba bu alışveriş merkezi inşaatından beklenen kişisel avantaların büyüklüğü ne kadardı ki 12 yıldır dinmeyen bir kuyruk acısıyla o günlerin intikamını almak istiyorlar?

Öyle görünüyor ki Anayasal bir hakkı kullananların protesto gösterisi şimdi daha büyük bir planın ön hazırlığı olarak kullanılacak.

Seçimi kaybetme ihtimali büyüdükçe bu şiddetin artacağını, insanların sokağa çıkmaktan, itiraz etmekten korkar hale getirileceklerini biliyoruz.

Amaç olası bir seçim kaybında uygulamaya sokulacak sivil darbe için bir yol temizliği yapmak gibi görünüyor.

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini bir süre yürütmektedir.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazetesi ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevi Kara Harp Okulu'nda yapıldıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe geri döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınlandı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucusu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğu yapıldı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yıl sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda ise Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğüne getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.