Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Katar ziyaretinden dönerken, Fahrettin Bey kardeşimizin, kalkıştan hemen önce uçağa yüklettiği gazeteci süsü verilmiş personele şunu söyledi:
“Baz etkisiyle haziran ayına kadar yıllık enflasyon yüksek kalacak. Bir de para politikası gecikmeli çalışıyor. Haziran sonrası çok hızlı bir şekilde yıllık enflasyon düşecek.”
Erdoğan, Katar ziyareti dönüşü uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı
Cumhurbaşkanı’nın olaylara bu derece yetkinlikle hâkim olması çok hoşuma gidiyor; bir vatandaş olarak kendimi güvende hissetmemi sağlıyor.
Bir sorun mu var? Gayet açık ve net bir şekilde o sorunun sorumlusu kimse ve neyse ortaya koyuveriyor.
Zaten yönetim biliminin temel ilkelerinden biri de bu değil mi? Önce sorunu doğru tarif et, sonra çöz!
Örnek olayımızda sorun, enflasyonun yüksek çıkması ve haziran ayına kadar da yüksek kalacak olması.
Peki bunun sorumlusu kim?
Evet, doğru bildiniz, sorumlu “baz etkisi!”
Nitekim Cumhurbaşkanımız bunu kesin bir dille ifade etmiş.
Bu “baz etkisi” denilen şey olmasaydı, haziran ayına kadar beklememize gerek kalmadan enflasyon düşecekti.
Ama artık üst aklın bir oyunu mu desem, yoksa dış odaklar mı desem, buna engel olmuşlar.
Gerçi bundan tam bir yıl önce, 8 Aralık 2022 tarihinde Turkuvaz Medya’nın “Para Sohbetleri” toplantısına yolladığı video mesajında “Aldığımız tedbirlerin etkisiyle inşallah önümüzdeki yılbaşından itibaren (Ocak 2023 tarihini kastediyor) enflasyonun boynunu kırmış olacağız” demişti ama olsun, zararı yok!
Sonuç olarak önemli olan “enflasyonun boynunu” bekleyen akıbet!
Burada “sonuç odaklı” politika yapılıyor, boru değil.
Bu “baz etkisi” denilen namussuz olmasaydı, enflasyonun boynu 12 ay önce kırılmış olacaktı.
Tabii burada ciddi bir sorun da Cumhurbaşkanımızın büyük bir isabetle teşhis ettiği gibi “para politikasının gecikmeli çalışması!”
Oysa kaç kere kendisine tebliğ edildi hatta “gecikmeli çalışma” huyunu değiştirmez ise işten tazminatsız atılacağı yolunda ihtar bile verildi ki “zamanında çalışsın!”
Ama gel de bu “Z kuşağı kavramlara” dert anlat!
Anlamıyorlar ve baz etkisiyle el ele vererek, hükümetimizin enflasyonun boynunu kırma yolunda atacağı adımları geciktiriyorlar.
Bu Mehmet Şimşek’te de bir sorun var gibi geliyor bana.
Kardeşim madem seni bu işe getirdiler, hızlı çalışacak bir para politikası uygulasana.
Hem para politikan gecikmeli çalışıyor hem baz etkisine laf geçiremiyorsun hem de Maliye Bakanı’yım diye caka satıyorsun.
Hayır, bu kabul edilebilir bir durum değil.
Bakın buraya yazıyorum, burası çokomelli, aklınızda tutun:
Bu “baz etkisi” denilen şeyin Siyonist olduğuna yönelik duyumlarım var; İbrahim Bey kardeşimiz Allah’ın izniyle bunu da açığa çıkarırsa hiç şaşırmayın derim!
Dedi, dersiniz!
* * *
Akşener giderken partisini de götürecek gibi
İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener
İyi Parti’nin CHP ile yerel seçimde iş birliği yapmayı reddettiği toplantısına iki ayrı harita sunulmuş.
Haritalardan biri, seçimde CHP ile iş birliği yapılması halinde Türkiye’nin “rengini” gösteriyor.
Artık ezberlediğimiz bir harita bu. Kıyılar CHP-İyi Parti rengine boyanmış, iç kesimler AKP, Doğu ve Güneydoğu HEDEP renklerinde.
Buna göre İyi Parti 7 il, 55-85 ilçede, CHP 18 il ve 189 ilçede, AKP-MHP 46 il ve 620 ilçede, HEDEP 10 il ve 80 ilçede belediye başkanlığı kazanıyor. CHP ve İYİP toplamı 25 il ve 260 ilçeyi buluyor.
Diğer harita, CHP ile İYİP’in seçim iş birliği yapmadığı durumda Türkiye’nin alacağı rengi gösteriyor.
Bu harita AKP’yi temsil eden “mor” renkli bir harita.
Edirne, Kırklareli, İzmir ve Muğla, CHP’nin renklerinde. Doğu ve Güneydoğu’nun rengi değişmemiş, HEDEP renklerine boyalı.
Bu haritanın gösterdiği şey şu: İYİP bir ilçede, CHP dört il ve 131 ilçede, AKP-MHP ittifakı 67 il ve 762 ilçede, HEDEP de 10 il ve 80 ilçede belediye başkanlığı kazanıyor.
Haritalarda AKP-MHP ittifakının Ankara ve İstanbul’u da kazanacağı öngörülmüş.
Bu haritaları, Aytunç Erkin, Sözcü’deki yazısında açıkladı. Haritaları hazırlayan İYİP Başkanlık Divanı üyesi Ahmet Zeki Üçok imiş.
Haritaların hazırlanmasında geçtiğimiz seçim sonuçlarından da yararlanıldığı anlaşılıyor.
Ve İYİP Genel İdare Kurulu, bu haritalara da baktıktan sonra CHP ile seçim iş birliği yapmayı reddediyor.
İYİP böyle bir karar vermiş çünkü kendi parti kimliğini böylece daha iyi koruyabileceğine ve gelecek genel seçimlerde bu sayede iktidar alternatifi olabileceğini düşünüyormuş.
İlginç bir fikir olduğunu söyleyebiliriz. İlginç ancak her ilginç fikir, iyi bir sonuç yaratır diye bir kural da yok.
Türkiye’de siyasetin finansmanı yerel düzeyde belediyeler eliyle gerçekleşiyor.
Partiler sahip oldukları belediyelerin olanaklarıyla bir yandan siyasi faaliyetlerini finanse ederlerken diğer yandan da partililer için iş olanakları yaratabiliyorlar.
Bunun için belediyeleri kazanmak önemli.
Ankara ve İstanbul’un kaybının Erdoğan ve AKP için sadece “prestij meselesi” olmadığını, bu iki büyük belediye el değiştirdikten sonra ortaya çıkanlardan öğrenmiştik.
Muazzam bir servet transferinin yanında parti üyeleri için yeni iş olanaklarının yaratılabilmiş olduğunu da gördük.
Eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, bu tablo bütün çıplaklığıyla açığa çıkmasın diye Belediye Teftiş Kurullarının raporlarına el koyup, yolsuzluk dosyalarını bir dolaba kilitlemişti.
İYİP’in bu kararı, haritalarda öngörülen sonuçları yaratacak olursa parti sadece siyaseten kaybetmekle kalmayacak, üyeleri ya da yandaşları için yaratabileceği olanakları da kaybedecek.
Bu açıdan bakınca bu karar, siyasi bir intihar olasılığını içinde kuvvetle barındırıyor.
Akşener’in “bu karardan dönüş asla olmayacak” sözlerini de okuyunca şöyle düşündüm: Akşener, yerel seçim yenilgisinin ardından büyük olasılıkla siyaseti bırakacak, giderken kendisiyle birlikte partisini de götürmek istiyor.
“Ya benimsin ya da kara toprağın” diyerek!
* * *
Mehmet Y. Yılmaz kimdir?Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü. 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu 1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı. Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı. 1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü. 2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi. 2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı. Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. "Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor. |