Mehmet Y. Yılmaz

01 Eylül 2021

Adalet sarayda, hukuk merdiven altı

Hukuk çoktan beridir rafta. Büyük binalar yaparak, adına da Adalet Sarayı diyerek memlekette hukuk varmış gibi yapıyorlar. “Artık merdiven altı çalışan yargı mensupları olmayacak” diyor ama Türkiye’de hukuk çoktan merdiven altına girmiş durumda.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Milli Savunma Bakanlığı Ay – Yıldız Yerleşkesinin temel atma töreninde FETÖ’ye de seslenirken şunu söyledi:

“Ben FETÖ'ye de sesleniyorum: Çarşamba günü inşallah muhteşem bir yargı binasını da açıyoruz. Artık merdiven altı çalışan yargı mensupları olmayacak.”

Bu müjdeyi niye FETÖ’ye vermek istedi, sebebini tahmin edebiliyorum.

Çünkü Fetullahçı hâkim ve savcıların elebaşları yurt dışına kaçmış olsa da “ruhları” adalet saraylarımızda gezmeye devam ediyor!

Osman Kavala, Cumhurbaşkanı’nın bu sözlerini gazetede okurken hapishanedeki 1400. gününü dolduruyordu.

Kavala’yı hapiste tutan güç, Fetullahçı savcı Muammer Akkaş’ın, Fetullahçı polis Nazmi Ardıç’ın fezlekesiyle yazdığı iddianameyi kullanıyordu.

Beraat ettiği bir davadaki suçlamayla tekrar yargılanması, hakkındaki AİHM kararlarının uygulanmaması, suçlamaların uyduruk delillere dayanması, Fetullahçıların ruhlarının o binaların içinde hala dolaşmakta olduğunu gösteriyor.

Bir tek Osman Kavala mı?

Hayır, bildiğimiz bütün siyasi davalar Fetullahçıların yöntemleriyle yürütülüyor.

Selahattin Demirtaş’tan tutun da 28 Şubatçı generallere kadar beş benzemez davalarına bakarsanız Fetullahçı zihniyetin izlerini görürsünüz.

Bu zihniyet, önce kimleri hapse tıkacağına karar veriyor.

Sonra onlara suç uyduruyor.

Yargılama tiyatrosunda operet hâkimleri ve savcıları dekoru tamamlıyor.

Eskiden buna karar veren Pensilvanya’da oturuyordu, şimdi Ankara’daki buyuruyor.

Hukuk çoktan beridir rafta.

Büyük binalar yaparak, adına da Adalet Sarayı diyerek memlekette hukuk varmış gibi yapıyorlar.

Büyük binalarla vatandaşların gözlerini boyayarak, hukuksuzluklarını saklayabileceklerini düşünüyorlar her halde.

“Artık merdiven altı çalışan yargı mensupları olmayacak” diyor ama Türkiye’de hukuk çoktan merdiven altına girmiş durumda. 

 

***

Milli irade, Meclis’e tam olarak yansımalı

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçim barajının yüzde 7 olması konusunda MHP ile anlaştıklarını açıklamıştı.

Habertürk’te Muharrem Sarıkaya’nın dün yazdığına göre seçim barajı yüzde 5 olarak revize edilmiş.

Barajın yüzde 5’e çekilmesi elbette yüzde 10 olarak kalmasından iyi.

Ancak bu değişikliğin “temsilde adaleti sağlama” fikrinden daha çok “millet ittifakını zorlamak” fikrine dayandığı anlaşılıyor.

Barajın aşağıya çekilmesinin üçüncü bir ittifaka yol verebileceği ve AKP – MHP ittifakının bu yolla avantaj sağlayabileceği düşünülüyormuş.

45 yıllık gazetecilik hayatımda çok seçim gördüm.

Şunu söyleyeyim ki eğer bir iktidar, seçim kazanma ümidini böyle seçim kanunları değişikliklerine bağladıysa, bavulları toplamalarının zamanı gelmiş demektir.

Seçim barajı hayatımıza 12 Eylül rejimiyle girdi.

Gerekçe, Türkiye’yi koalisyonlardan kurtarmaktı.

İlerleyen yıllarda da ne zaman seçim barajının temsilde adaleti sağlamadığı söylense, aynı gerekçe ileri sürüldü.

Oysa artık Anayasa değişti, başkanlık sistemine geçtik.

Seçimde 1 oy fazla olan Cumhurbaşkanı oluyor, hükûmet kurmak, güvenoyu almak gibi bir sorunu olmuyor.

Koalisyonlar, ittifaklar şeklinde seçim öncesi kuruluyor.

Onun için hala seçim barajının olmasını anlayabilmek mümkün değil.

Yüzde 1 oy gücüne sahip bir partinin bile temsil edilebilmesini sağlamak, artık halkın iradesini TBMM’ye yansıtmak bakımından daha önemli.

“İstikrar” gerekçesi de ortadan kalktığına göre kafa yorulması gereken şey, halkın oyunun en az zayiatla Meclis’e yansıyabilmesini sağlayacak seçim sistemini bulabilmek.

Ancak iktidar koalisyonunun derdi demokrasi ve adil temsil değil.

Dillerinden “milli irade” lafı hiç düşmez ama her siyasi eğilimin meclise yansımasından da korkarlar.

Tek bir dertleri var: Her yolu deneyerek iktidarı sürdürebilmek.

Benden duymuş olsunlar: Boşuna çaba!

***

 

Müdür de olamazsın, adam da!

                    

İstanbul Şile’deki 30 Ağustos kutlamalarında bir çocuğun şiir okuması İlçe Milli Eğitim Müdürü Mustafa Özen tarafından engellendi.

Çünkü çocuğun saçlarının bir bölümü “maviye boyalı” imiş!

Müdür Bey, çocuğa “bu saçla okutmam sana” demiş.

Çocuğun saçının bir bölümünü niye maviye boyattığını tahmin edebiliriz.

Hepimizin hayranı olduğumuz voleybolcu “mavi şimşek” Meryem Boz’dan özenmiş olmalı.

Kim bilir, belki de “son hava bükücü” olmaya özendi.

Kime ne?

Bu bir çocuğun, bir törende şiir okumasına niye engel olsun?

Belli ki Müdür Bey, Taliban’ın Şile versiyonu olmaya özenmiş, boyundan büyük işlere kalkışmış.

Böyle durumlarda adettendir: “Ben sana müdür olamazsın demedim, adam olamazsın dedim” derler.

Bence bu bile, ruhunun içi kararmış bu adama fazla olur: Ben sana adam da olamazsın dedim, müdür de olamazsın diyorum!

Bir çocuğun hayallerini yıktın, o koltukta bir gün bile oturmuyor olmalıydın.