AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün partisinin grup toplantısında konuştu.
"Erdoğan konuşurken dolar kuru 8 liranın altına indi" diye bir başlık görünce, heyecanla haberi tıkladım.
"5 kuruş" inmiş, meğerse.
"Reis’in konuşmasına verilen değer bu 5 kuruş mudur" diye sinirlendim haliyle!
Tabii milyon dolarlardan söz ediyorsanız ciddi bir fark olabilir ama dolar 5 lirayken borçlanan şirketler ve kişiler hâlâ ne hissediyorlar, tahmin edebilirsiniz.
Erdoğan’ın konuşması grup toplantısında alkışlarla dinlenmiş ki bu iyi haber, belki Reis’in damat yüzünden bozulan morali biraz toparlanmıştır.
Ama onun dışında size verecek iyi haberim yok.
Buyurun, 18 yıldır bu ülkeyi tek başına yöneten Recep Tayyip Erdoğan’ın ne dediğini okuyalım:
"Türkiye'nin maslahata uygun tedbirlerle yoluna devam etmesi gayet tabiidir. Bunun için yaşadığımız kritik dönemin ruhuna uygun şekilde, gerekiyorsa devlet ve millet olarak fedakârlık yapmaktan, acı da olsa doğru reçeteleri uygulamaktan kaçınmayacağız."
Devlet ve millet fedakârlık edecek, acı da olsa reçetedeki ilaçlar içilecek!
Bu cümledeki "devlet" kim oluyor bilemedim ama onun acı ilaç filan içeceği yok, fedakârlık zaten yapmayacak.
Mercedeslerin sayısı azalmayacağı gibi gelecek yıl için yeni modeller zaten sipariş edilmiş durumda.
Cumhurbaşkanı, şu kadar makam uçağının birinden bile fedakârlık etmeyecek.
Her zaman olduğu gibi fedakârlık edecek olan da acı reçeteyi yutmak zorunda kalacak olan da millet olacak.
Ve konuşmasından şunu da çıkarıyorum ki bugüne kadar doğru reçeteler de uygulanmamış.
Şimdi doğru reçete uygulanacak ama bu biraz acı!
Bir okuyucum, her yılın 15 Ocak gününün kuru ile o yılın asgari ücretini kıyaslamış.
2017 yılında net asgari ücret 372.56 dolar.
2018 yılında, kurun sabit kalması ve asgari ücretteki artış ile birlikte asgari ücret 424.07 dolar olmuş.
2019 yılında 366.61 dolar.
2020 Ocak ayında 389,28 dolara inen asgari ücret, bu yılın ekim ayı itibariyle 283.41 dolara inmiş.
Bu "Cumhurbaşkanlığı sistemiyle uçan ekonomimizin" kısa bir özeti aslında.
Acı reçete, her zaman ve her zaman işçiye, memura, küçük esnafa çıkar.
Sancaktepe’de A Haber seyrederken "avantajlı döviz kuru nedeniyle artan ihracat" haberini dinleyen işçi, o avantajın kendi sırtından yaratıldığını algılamaz.
Elbette "maslahata uygun" bazı şeyler hisseder, adını koyamaz!
Muhalefet partilerinin reçeteleri de iktidarın ilk yıllarında uyguladığı reçetelerin tekrarından ibarettir.
Acı reçete, her dönemde ve bu düzenin her partisinin programında işçiler, memurlar, köylüler ve dar gelirli emekliler içindir.
Bu papağan ezberini bozacak alternatif reçeteyi milletin önüne koyması gereken sosyalistler ise hâlâ meleklerin cinsiyetiyle meşgul!
Desen: Selçuk Demirel
* * *
Sürprizzz!
Maliye ve Hazine Bakanlığı’na tayin edilen Lütfi Elvan, "benim için sürpriz oldu" dedi.
Doğrusunu isterseniz benim için de sürpriz oldu ama sonuçta bakan olan ben değilim, bana sürpriz olması normal.
Anormal olan Maliye ve Hazine gibi bir bakanlığın başına getirilen kişinin bu duruma çok şaşırması.
Kuşkusuz ki kendisini bu görev için yeterli buluyordur.
"Benim gibi birisine de bu bakanlık verilir mi" türünden bir soruyu içinde barındıran bir sürpriz değil bu.
Hiç beklemediği bir anda, böyle bir göreve getirilmiş olmanın yarattığı şaşkınlık daha çok.
Demek ki Cumhurbaşkanı, bu görevlendirmeden önce kendisini çağırıp, "böyle bir fikrim var, seni bakan yapabilirim, anlat hele şu son iki yıl için ne düşünüyorsun" dememiş.
Torbadan isim çeker gibi, Elvan’ı belirlemiş, durum kendisine tebliğ edilmiş.
Basından önce mi haberdar oldu, sonra mı haberdar oldu, bunu bilmiyorum.
Geçmişte gazete ve dergi grubu yöneticisi olarak işe çok insan aldım.
Ayrılan arkadaşların yerine şirket içinden yenisinin tayini gibi işler de bu görevin bir parçasıydı.
Medeni yol şudur: Gözüne iki – üç kişiyi kestirirsin. Tek tek çağırır konuyu tartışırsın, beklentilerini söylersin. Onlar da kendi fikirlerini, tarif edilen görevi nasıl ve kimlerle yürüteceklerini filan anlatırlar. Biriyle el sıkışır, yola devam edersin.
Dışardan birisini alırken daha çok kılı kırk yararsın. Görev tanımları gazetecilikteki gibi soyut yönler de içermeyen, daha teknik işler için büyük holdingler insan kaynakları danışmanlarıyla çalışırlar. Mülakatlar, kısa listeler birbirini izler ve sonunda bir kişide karar kılınır. Bu da kimse için sürpriz olmaz.
Ama görüyorsunuz ülkenin en önemli bakanlığını yürütecek kişi bilemedin bir telefon konuşmasıyla durumdan haberdar ediliyor.
Yakın tarihte radyodan öğrenen, televizyon izleyen bir arkadaşının telefonuyla haberdar olan bakanlar da oldu.
Çünkü arkadaşlar, piyasa her ne kadar "yeni geleni satın aldıysa" da aslında yeni gelen bir şey de yok.
Berat Albayrak’ın zamanında olduğu gibi yine Erdoğan ne der ve ne isterse o olacak.
Dün Albayrak’ın ekonomi ile ilgili abuk planlarını alkışlayan, "ay harika vallahi" diye demeç veren özel sektör patron ve yöneticileri de şimdi aynı sözleri bu yeni gelenler için söyleyecek.
Ve bu benim için hiç sürpriz olmayacak.