Mehmet Y. Yılmaz

14 Kasım 2021

Flört iyidir ama "sarkma" çok kötü!

Flört bir erkeğin hayatında ulaşabileceği en eğlenceli evredir. Hatta birçok erkek için cinsel ilişkinin kendisinden bile daha önemlidir. "Flörtçü erkek" cinsinin antitezi ise "sarkan erkek" tipidir

Olay cennet vatanımızın sınırları içinde ve benim tahminime göre İstanbul'da, manken Ebru D.'nin başından geçti.

Yeri tahmin ediyorum çünkü artık gazetelerde haber yazılırken 5 N 1 K kuralına dikkat eden pek kalmamış gibi görünüyor.

Ebru Hanım, "iş ortamında tanıştığı" Kenan K. Bey ile arkadaş olmuş.

Niye soyadlarını böyle yazıyorsun diye soracak olursanız; gazetede kadının adı tam olarak yazılmış ancak erkeğin soyadı kısaltılmıştı.

Ben de "eşitlik" arayışım nedeniyle kadının soyadını da perdeledim, olay bundan ibaret, altında başka bir şey aramaya gerek yok.

İki arkadaş, arkadaş arkadaş gezerlerken Kenan Bey, deyim yerindeyse "yeşillenmeye" başlamış.

Şimdilerde buna "yazmak" da deniliyor ki bu kelimeyi kullanmayı, yazı yazarak geçimini temin eden bir insan olarak tercih etmediğimi açıklamama bilmiyorum gerek var mı?

Erkeğin bu "çağrısını", kadın önce duymazdan gelmiş ama ısrar giderek baskıya dönüşünce de soluğu Adliye'de almış.

Bunun üzerine erkek kadından özür dilemiş, kalbi yumuşayan kadın da erkeği affetmiş, olan vergi mükelleflerinin parasına olmuş.

Tamam kabul ediyorum, yöneticisi 7 tane özel jetle gezen, makam araçlarını önden askeri nakliye uçağıyla gönderen bir ülkenin vergi mükellefleri, bu dosya ve kâğıt parasını hissetmezler bile ama yine de "tüyü bitmemiş yetim" hikayeleriyle büyüyen benim gibi geri kafalılar bunun hesabını yapmaya devam edebiliyorlar.

Hafta başında ayaküstü bar geyiği yaparken, laf lafı açtı, arkadaşlardan biri geçen haftaki yazımı hatırlattı.

"Sevdiğini söylemek yetmez, hissettirmen de gerekir diyorsun ama bunu yapacağım derken tacizci damgası yemek de var" dedi.

Kenan K. Bey'in durumu bunun iyi bir örneği aslında.

Kadının arkadaşça davranmasından cesaret almış, bir adım ileri atmak için girişimi olmuş. Kim bilir belki de buna cesaret etmesine yol açan işaretler de algılamış olabilir ama ne olursa olsun olay, sonucu itibariyle tipik bir "taciz" vakası.

"Kadın kuyruk sallamış" diye meseleye yaklaşanlar olabilir; onlara da hatırlatayım ki insan türünün dişisinin kuyruğu yok! Olmayan bir şeyi sallayamazlar.

Öte yandan bir de "ısrarla baştan çıkarma" diye tanımlanan bir durumun, taciz olmadığını ileri süren kadınların varlığını da biliyoruz.

Taciz suçlamasının bir tür cadı avına dönüştüğünü söyleyen Catherine Denevue önderliğindeki 100 kadının yayınladığı manifestoda şöyle deniliyordu:

"Birisini ısrarla baştan çıkarmaya çalışmak suç değildir."

"Birisi" derken sadece kadınları kastetmediklerini de belirteyim.

Bir erkeği baştan çıkarmak için ısrarlı davranışlar sergileyen kadınlar da olabilir ki onlar da tacizle suçlanmamalıdırlar anlamına geliyor bu bildiri.

Tabiatın bize oyunu

Aslına bakarsanız, bu olay tabiatın bize oynadığı bir oyunun sonucu.

Hayvanlar, böcekler, kuşlar ve balıklar alemindeki erkeklerin "tacizci" konumuna düşmeleri neredeyse imkânsız.

Çünkü açık ve kendi türlerindeki diğer erkek ve dişilerin anlayacağı belirtiler, gösteriler ve davranışlar sergiliyorlar, kimse kimseyi bir şeye zorlamıyor.

Zaten bu işi eğlencesine yapan da neredeyse yok, o tuhaflık da biz insanlara özgü!

Seks, insanlar dışında üreme amacıyla yapılıyor.

Cinsel davranış standartlarımız, 30 milyon değişik türden canlı açısından çok tuhaf.

Anlayabileceğimiz bir lisanla iletişim kursalar hepimizin sapık olduğunu söyleyebilirler ki o zaviyeden bakınca haklı olabilirler de!

Ve en önemlisi insan türünün dişisinin ovülasyon dönemini dışarıdan bakan kimse anlayamayacağı gibi, çoğu zaman aynı yatakta yatan eşleri bile anlayamayabilir.

"Ovülasyon" gibi Türkçe olmayan bir kelime icat edilmiş, onu kullanıyorum.

"Yumurtlama" demek niye ayıp karşılanıyor da bu kelime kullanılıyor, onu da merak ediyorum aslında.

"Tuvalete" gittiğini söylemeye utanan ve onun yerine "lavaboya" gittiğini söyleyen insanlar gibi!

Hep merak etmişimdir, "lavaboya" gittiklerinde, çişlerini nereye yapıyorlar?

Her neyse…

Gizli ovülasyon, kadınların cinsel ilişkiye meyilli olduğu dönemin, doğurganlık dönemini de aşarak bütün bir aya – yıla yayılmasına neden olur. Böylece kadın, çoğu zaman gebe kalmasına olanak olmayan dönemlerde de seks yapabilir.

Diğer canlı türlerinin tutucu kafalarının pek alamayacağı bir durum bu.

Tıpkı insan türünün tutucularının da anlamakta zorlandığı gibi!

Sadece eski çağlarda değil, günümüzde de üreme amacının dışında seks yapmayı günah sayan inançlar olduğunu hatırlatayım. 

"Onlar hayvan, anlamazlar" diyerek "türcülük" yapmayacağınızı ümit ediyorum.

Sizler gibi medeni insanlar nasıl "ırkçılığı" lanetliyorsa, canlılar arasında ayrımcılık yapan "türcülüğü" de ayıplamalıdır.

İnsan olmak bize bazı avantajlar sağlıyor ancak bu dünyayı paylaştığımız diğer canlılara "aşağılık yaratıklar" muamelesi yapmamıza da yol açmamalı.

Hatırlatmak isterim ki günün birinde bu dünya yaşanmaz hale gelecek ise sorumlusu o masum bakışlı tonton inekler olmayacak.

Kendimizle birlikte bütün canlıların felaketine yol açacağız.

Onun için hala hayattayken onlara biraz saygı göstermekte yarar var. Günahlarımızı affettirmeye yeter mi bilmem ama en azından kendinizi iyi hissedersiniz.

Memeli türlerin yetişkin dişileri, yumurtlama ve gebe kalmaya müsait oldukları dönemi gözle görülür şekilde ilan ederler. Reklam yaparlar bile diyebiliriz.

Vajina etrafındaki bölgenin parlak kırmızı bir renk alması, erkekleri çıldırtacak kokular salgılanması, kışkırtıcı gösteriler yapmaları gibi.

Dişiler, sadece o dönemde seks ararlar, onun dışındaki dönemlerde türlerinin erkeklerine çekici bile gelmezler.

Onun için de insan dışındaki türlerde "cinsel taciz" diyebileceğimiz davranışlara rastlanmaz.

Şimdi siz söyleyin bakayım, kim daha medeni?

Küçük gördüğünüz hayvanlar mı, kadınların ne istediğini umursamadan sadece kendi taleplerine konsantre olmuş insan türünün erkekleri mi?

* * *

Öte yandan şu da var ki biz insan erkekleri için yaşadığımızı hissetmek, biraz da kalp atışlarımızı hızlandıracak eylemler içinde olmakla ilgilidir.

"Büyük çocuk oyuncakları" bunun için üretilir, satılır, alınır.

100 kilometre hıza bilmem kaç saniyede çıkan otomobillerin, su üstünde 60 mil giden acayip araçların, kafam kadar saatlerin üretilmesinin nedeni budur.

Tabii bunlara herkes ulaşamaz, fotoğraflarına bakmak bile yeterli olabilir ki zaten o şahane modellerin çıplak fotoğrafları da bu amaçla dergilere falan basılıyor.

Ve arkadaşlar, bunu benden duyduğunuzu isterseniz herkese söyleyebilirsiniz ama bütün bunların içinde kalbi en hızlı çarptıracak şey de flörttür!

Ve üstelik bunun için milyon dolarlık acayip araçlara para yatırmak gerekmez, benim gibi yazı yazarak geçinen fakirler bile bunu yapabilir; hepimiz aynı heyecanı duyarız.

Yürüyüşünüz değişir

Flört, bir erkeğin hayatında ulaşabileceği en eğlenceli evredir; benim tanıdığım en zengin adam Aydın Doğan ile benim tanıdığım en fakir adam Tuğrul Eryılmaz aynı şeyi hisseder.

Diyebilirim ki flört, birçok erkek için cinsel ilişkinin kendisinden bile daha önemlidir; inanmayan şuna sorsun diyeceğim ama sonunda en yakın arkadaşımı da kaybetme tehlikesi var, benden isim beklemeyin.

Flört, yürek atışlarınızı hızlandırır, hele bir de yanıt alırsanız kendinize güveniniz de artar, yürüyüşünüz değişir.

Beğenilmediğini, arzulanmadığını düşünen her insan ortasından çatlar, bunu aşmış olursunuz.

Ve o anda, ne kadar yanacağını hiç bilmediğiniz bir ateş için ilk kıvılcımı da çakmış olma ihtimalini hiç küçümseyemezsiniz.

Freud şöyle diyor:

"Hiçbir erkek birlikte olmak istemeyeceği bir kızla yakın arkadaş olmak istemez."

"Adamım" Hermann Hesse, "başka nedenler bahane edilse de hayatta yapılan şeylerden pek çoğu kadınlar için yapılır" diye yazmıştı.

Başkalarını bilmem ama hayatımı bunun için yaşadığımı söylesem, yalan olmaz.
Ne yaptıysam hep bir kadının gözüne girmek için yaptım.
Yaşamımıza giren her kadın bizde silinmez izler bırakır ama bazıları iz bırakmakla kalmaz, yaşamımızın ta kendisi haline gelirler.

O kadınlar, yeri değiştirilemez kadınlardır ve onların kafamıza çaktıkları çivilerle yaşarız.

Ve Ortega y Gasset dostumuzun da isabetle altını çizdiği gibi böyle bir kadını tanımak için onunla flört etmek gerekir:

"Kadın, ruhunu bireyselleşen erkeğe, ‘genel bir erkek, gelip geçen biri, herhangi biri olmaktan kurtulan erkeğe' açar!"

* * *

"Flörtçü erkek" cinsinin antitezi "sarkan erkek" tipidir; bunu bilir, bunu söylerim.

Sayıları dünya erkek nüfusunun içinde çok önemli bir yer tutuyordur, buna eminim.

"Sarkan erkek" tipinin ortak paydası, kendilerini evrenin merkezi zannetmeleridir.

Kabahat onlarda değil, annelerindedir aslında.

Bunlar, her şeyin kendi etraflarında döndüğüne inanırlar.

Yakışıklı olduklarını, dayanılmaz olduklarını düşünürler.

Hele paraları filan da varsa, şöhretliyseler, çalıştıkları – yaşadıkları çevrede "güç sahibi" olarak görülüyorlarsa fütursuz olurlar.

Narsistik kişilik bozukluğu içine girerler.

Onlar da kurban

Elbette böyle davranmalarında bazı kadınlardan "sonuç" almalarının da rolü vardır.

Bazı kadınlar da güce yakın durmayı severler.

Bu ilişkiden bir şekilde yarar beklerler.

Bunu söylerken o kadınları eleştirdiğim düşünülmesin lütfen.

Erkek egemen ideolojinin kurbanıdır onlar, kendilerini birlikte oldukları erkeğe göre konumlarlar, o gücü kendilerine ait zannederler.

Onlara üzülebiliriz belki ama kınamak, erkek egemen bu düzenin içinde haksızlık olur.

Sosyolog Kintzele şöyle yazmış:

"Tavlama cinsiyetler arasında bir karşılaşma biçimidir ve sosyolojinin incelediği tüm biçimler gibi tarihsel değişimlere maruz kalır."

Toprağı bol olsun, "koca sakallı iktisatçı" da buna dikkat çekmeye çalışmıştı.

Tarihsel değişimler, üretim ilişkilerinden kaynaklanır, üretim araçlarının mülkiyeti ile ilgilidir.

Kadının toplum içindeki yerini değiştiren tarihsel dönüşümler, bundan çıkar.

Şimdilerde Marxist olmak pek moda bir durum sayılmaz ama dedim ya ben geri kafalıyım.

Efkâr bastı, burada kesiyorum; haftaya tam bu noktadan devam etmemizi isteyenler parmak kaldırsın!


Mehmet Y. Yılmaz'ın bu yazısı, Oksijen gazetesinden alındı.