Mehmet Y. Yılmaz

12 Kasım 2022

Eşinin eski sevgilisinden dost olur mu?

Bu fotoğrafı benim gibi magazin esnafının diline dolayan şey bu iki hoş ve ünlü genç kadının "ortak paydaları" idi. Ortak payda, Justin Bieber oluyor...

Her zaman bunu bilir, bunu söylerim: Haber Los Angeles'taysa, Los Angeles'ta olacaksın!
Allah'tan artık sosyal medya, internet filan derken dünya küçücük bir yer haline geldi, böylece haber peşinde koşmak için Los Angeles'a kadar gitme zahmetine katlanmak da gerekmiyor.
Bugün üzerinde tartışacağımız olay ("tepineceğimiz" mi deseydim acaba) The Academy Museum Gala 2022'de cereyan etti.

Böyle gala işlerinde tecrübeli sayılırım, biliyorsunuz, en son The American Turkish Society'nin galasındaydım, geçen hafta sözünü etmiştim.

Los Angeles'taki galada Selena Gomez ve Hailey Baldwin Bieber medyaya sarmaş dolaş poz verdiler. Hayır, son derece hassas bir bünyeye sahip Türk aile değerlerini zedeleyecek bir durum yoktu. Bu fotoğrafı gören Reis'in Amerikan aile yapısı için endişelenmesi gerekmedi.

Bu fotoğrafı benim gibi magazin esnafının diline dolayan şey bu iki hoş ve ünlü genç kadının "ortak paydaları" idi. Ortak payda, Justin Bieber oluyor.

Üçlüye bakın: Selena Gomez, oyuncu, şarkıcı. Hailey desen baba tarafından Baldwin'lere dayanıyor, oyuncu, model. Hailey'nin kocası Justin Bieber için ne diyeyim, tanıyorsunuz zaten. Gomez ile Bieber 2010 yılından 2018 yılına kadar 8 yıl süreyle sevgiliydiler ve Hollywood'un "en romantik çifti" olarak tanınıyorlardı.

Hailey ile Justin'in birbirlerini "dostça yeni yıl öpücüğü" ile kutlamaları da 2016 yılına dayanıyor. Gomez'den ayrıldıktan hemen sonra evlenmeleri bu "dostça" öpücüğün niteliği konusunda insanda kuşku uyandırıyor ama bize ne?

İlgilendiğimiz soru başka:

Eşinin eski sevgilisinden dost olur mu? Tersinden soracak olursak eski sevgilinin şimdiki eşiyle dost olmak ister misin?

Hürriyet'in eski logosunu kullanan gazetede Melis Yılmaz araştırmacı gazetecilik yapmış, meğerse Orlando Bloom'un eski eşi Miranda Kerr ile yeni nişanlısı Katy Perry de birbirleriyle böyle canciğer kuzu sarması imişler.

Seda Sayan da eski eşi Sinan Engin'in eşi Ayşe Hanım ile böyle bir dostluk geliştirmiş.

Kurması zor ama...

Bu konudaki kişisel görüşüm şu ki, bu çok kolayca başarılabilecek bir iş değil.

Biri eski sevgili, diğeri yeni eş ya da biri eski eş, diğeri yeni sevgili ve ortada bir adam ya da kadın üçlemesi türlü çeşitli "tenakuzlara" yol açabilir gibi geliyor bana. Ancak kabul etmeliyim ki medeni bir tutum ve bu durumdaki insanlar birbirlerine neden düşman olsunlar?

Bitmiş bir ilişkinin ardından hâlâ acılar çekiliyorsa aslında o ilişki de acı çeken açısından bitmemiş demektir. Ve düşmanlık oklarının biten ilişkinin diğer tarafı yerine sahneye yeni çıkan oyuncuya yönelmesi de iyice garip kaçıyor.

İlişkinin başında senin için ölüp biten, sadakat sözleri veren sonradan ortaya çıkan kadın/erkek mi, yoksa hâlâ kıskandığın o kadın/erkek mi?

Bu ilişkide "üçüncü" olarak ortaya çıkan kadının ya da erkeğin sana verilmiş bir sözü vardı da onu tutmadı mı ki ona karşı düşmanlık geliştiriyorsun? Ama kıskançlık kolayca kontrol altına alınabilecek bir duygu değil ve öfkenin yanlış adreslere yönelmesine de neden olabiliyor.

Onun için de Gomez-Baldwin Bieber'ın sarmaş dolaş fotoğrafı insanların şaşkınlığa düşmesine neden oluyor. Çünkü o fotoğrafa bakınca bu Hollywood üçlüsünü değil, kendisini, eski/yeni eşini ve onun eski eşini/sevgilisini görüyorlar ve tüyleri diken diken oluyor.

Tarih kadar eski

Kıskançlık insanlık tarihi kadar eski bir duygu ve belki de insanlara ait duygular içinde "üreme duygusu" ile yaşıt bile olabilir.

Bu mübarek cuma gününde doğal olarak örneği Âdem ile Havva'dan vermeliyiz.

Âdem ile Havva'nın çocukları, Habil-Kabil öyküsünü hatırlayalım ki benim uzun uzun anlatmama gerek kalmasın. Öykü eski Sümer mitolojisine kadar gidiyor. Üç semavi dinin, Yahudi, Hristiyan ve Müslüman inancında da yeri var. Sümerler enteresan bir millet, daha kutsal kitaplar yeryüzüne indirilmeden önce nereden duydularsa böyle hikayeler anlatmışlar birbirlerine.

Din kitaplarında Kabil'in, Tanrı'ya sunduğu adak beğenilmeyince kıskançlık duygusuna kapılıp Habil'i öldürdüğü anlatılıyor. İbn-i İshak ise bu fikirde değil.

Ona göre cinayetin arkasında bir "kız meselesi" yatıyor ki bana da bu versiyon daha inandırıcı geliyor nedense.

İbn-i İshak'a göre, Habil ve Kabil birer ikiz kız kardeşe sahiplermiş ve onlara birbirlerinin kız kardeşleriyle evlenmeleri emredilmiş.

Yani Habil'in ikiz kız kardeşi Kabil'le, Kabil'in ikiz kız kardeşi Habil'le evlenmiş. Bugünkü bilgilerimizle ensest diye tanımlanabilir bir ilişki ancak yaratıcı irade isteseydi insanların yeryüzünde üreyebilmeleri için başka bir çözüm de kolayca bulabilirdi elbette. Ama inançları tartışmıyoruz, saygıyla karşılıyoruz; söylememe gerek var mı bilmiyorum.

Habil-Kabil olayı

Âdem ile Havva başlangıçta iki kişiydiler ve insanoğlunun çoğalmasının da başka bir yolu işaret edilmemişti. Kabil'in kız kardeşi daha güzelmiş, Kabil bu yüzden kıskanıp Habil'i öldürmüş.
Ancak İslam Ansiklopedisi'ne dayanarak sizleri uyarmak isterim ki bu "sahih" bir bilgi değil.

Bir tür "teolojik dedikodu". Hicret'in 61'inci yılında Medine'de doğan "muhaddis" Hişam bin Urve, İbn-i İshak'ı "yalancılıkla" suçluyor, bunu da belirtmeden geçemeyeceğim. Bir aşk ilişkisinde kıskançlık, sevdiğin insanın seni değil de bir başkasını tercih etmesinden duyulan korku, endişedir.

Bu düşünce, Fransız filozof Littre tarafından dile getirileli 120 yıl kadar oluyor. Âşık olduğumuz insan gözümüzde dünyanın en değerli varlığına dönüşür. En zeki, en akıllı, en güzel, en komik, en en en!
Âşık olduğumuz kişi böyle birisidir.

Şimdi tabii "aşkın gözü kördür", "gönül ota da konar, yoka da konar" filan gibi atasözleri de söyleyebilirsiniz elbette ama olay öyle değil. Önemli olan âşık olduğumuz insanı başkalarının nasıl gördüğü değildir, bizim nasıl gördüğümüzdür. Ona atfettiğimiz değerlerdir.

Peki âşık olduğumuz kişiye niye böyle 'onda olmadığını başkalarının kolayca görebildiği' özellikler atfederiz, bunu düşündünüz mü?

Bunun nedeni bizzat sizsiniz aziz okuyucu! Bana kızmak yok, gerçekler acıdır.

Karşımızdaki insana onda hiç olmayan değerler atfetmemizin nedeni, aslında kendimizi çok beğeniyor olmamızdır. Kendimize o kadar bayılırız ki bizim gibi mükemmel bir canlının âşık olabileceği insanın da mükemmel olması kaçınılmazdır.

Zaten "kendini beğenmeyen orta yerinden çatlar" derler ki son derece doğrudur.

Ben aşık olduysam...

Benim gibi her şeyiyle mükemmel birisi, bir kadına âşık olduysa o kadın ipso facto mükemmeldir!

O zaman şimdi dürüstçe cevap verin: Böylesine "mükemmel" bir varlığın, çekip bir başkasıyla gitmesini kim ister?

Onun için âşık olduğumuz kişiyi bir tür göz hapsine alırız. Düşünmeyiz ki bizim ölüp bayıldığımız kişiye belki de dışarıda kimse bayılmıyordur.

Biz onu dünyanın en güzeli, dünyanın en yakışıklısı zannettiğimiz için herkesin de böyle gördüğünü düşünürüz. Kılık kıyafetine karışırız. Biraz fazla süslense meraklanırız, hayrola?

Allah sizi inandırsın, bu nedenle eşlerinin, sevgililerinin cep telefonlarını, çekmecelerini, ceplerini karıştıranlar bile varmış; insan hayret ediyor.

CIA, Mossad, MİT ajanlarını mesleklerinden soğutacak kadar bu işleri ilerletenlerin varlığını da duyuyorum.

Bunu yapanlar arasında iyi aile terbiyesi görmüş kadınların ve erkeklerin de olduğunu biliyoruz.
İşte buna neden olan şey kıskançlıktır ve eşin-sevgilinin bir başkasını tercih edeceğinden korkmakla ilgilidir.

Yani diyeceğim o ki eğer birisini kıskanmıyorsanız iki olasılık var: Ya o kişiye aşık değilsiniz, "bana ne, ne yaparsa yapsın" diye düşünüyorsunuz ya da "normal" değilsiniz.

Stendhal, Aşk Üstüne isimli kitabının bir bölümünü "Kıskançlık" üzerine ayırmış, tatlı tatlı anlatıyor.

Nedensiz kıskançlığın sevgilinizi, rakibinizin kollarına iten bir rol oynayabileceğine de dikkat çekiyor.

Kontrolden çıkan kıskançlık duygusu, rakibinizin dikkatini sevgilinizin daha önce farkına varamadığı "özelliklerine" çekiyormuş. Sonra bir de bakmışsınız sevgilinizi kendi ellerinizle, bir başka kadının/erkeğin kollarına itmişsiniz.

Yani kıskançlığın bir yerde durması lazım. Argo bir deyişle "eşeğin gözüne su kaçırmayacaksınız"!

Anlamsız ve temelsiz suçlamalara dönüşen kıskançlık gösterileri ile varılabilecek tek yer aile mahkemesi olabilir. Söylemedi demeyin! 


Mehmet Y. Yılmaz'ın bu yazısı, Oksijen gazetesinden alındı.

 

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.