Berat Albayrak'ın Instagram'da kayınpederine atarlanması gündemden düşmemişti ki "Sadakatsiz" bir kez daha rekor kırdı.
Çok değer verdiği birisinin, kendi arkasından bir başkasıyla iş çevirmesine kızan bir insanın neler yapabileceğini de böylece bir kez daha öğrenmiş olduk.
Siyasette Berat Bey'i, magazinde Sadakatsiz'i TT haline getiren bir durum bu.
Bir elmanın iki yarısı sanki!
Şimdi burada kafanızı karıştırmamak için rakamları filan yazmayayım, ama deyim yerindeyse ratingler, shareler alt üst olmuş.
"Aldatıldığı için aldatan" Asya'nın, "aldattığı için aldatılan" Volkan ile yüzleşme sahnesi magazinci deyimiyle haftaya damgasını vurmuş! TT olmuş vs.
Benden duymuş olmayın, Asya, Volkan'ı, adamın en yakın arkadaşı Mert ile aldatmış ki iki erkeğin yumruk yumruğa gelmelerine neden olan bu durum da "ses getirmiş"!
Aldatıldığını öğrenen Asya, neden boşanmak için mahkemeye koşmamış da gidip Mert ile sevişmiş, bu sorunun yanıtını bilmiyorum.
Yoksa aklının bir köşesinde zaten Mert vardı da, durumdan istifade etmeye mi çalıştı? Öyleyse, Volkan'a başkasıyla yattığı için niye kızmış?
Tabii Mert ile sevişmesi, Mert için olduğu kadar Asya için de verimli ve eğlenceli geçmiş mi?
Yoksa Asya sırf intikam almak amacıyla, öylesine mi yatmış adamla? Bu soruların da hiç birinin yanıtını bilmiyorum.
Çünkü bunu anlamamıza olanak verecek sahneler malum RTÜK kuralları nedeniyle gösterilemiyor. Gösteremedikleri sahneleri de zaten en başından çekmiyorlar.
Tabii bu bir televizyon dizisi olduğu için, yüzeysel bir hikâye gibi görünse de gerçek hayatta yaşandığını çok sık olmasa da duyduğumuz bir hikâye. En azından gazetelerin üçüncü sayfalarından aşinayız.
Ve olayın kahramanları da insanlar olduğuna göre, bize çok da yabancı gelmiyor olmalı.
Hep söylerim; insana özgü davranışlar, tekil davranışlar değillerdir.
Öyle olsaydı, insan davranışlarını inceleyen disiplinlerin hiçbiri bir bilim dalına dönüşemezdi.
Biz bireyler, kendimizi mükemmel ve eşi benzeri olmayan Hint kumaşları gibi görsek de emin olun ki Rober Hatemo'nun şarkısındaki gibi "senden çok var"!
Geçen hafta sonu yazımda (Okumamış olanlar için dev hizmet: Tıklayınız.) Volkan Bey kardeşimizin durumuna bakmıştık.
Roland Barthes'ın "sistemato" diye tanımladığı bir durumun içindeydi ki bu kez Asya Hanım kardeşimiz için de benzeri bir yorumu yapabiliriz.
Niye ayrılmak için mahkemeye gitmedi, yüklü bir tazminatı da cebe indirip, kendisini aldatan kocasını sepetlemedi?
Böyle yapsaydı, dizi de orada bitecekti, bunu kabul ediyorum ve senaryo yazarını suçlamıyorum.
Ancak biliyoruz ki Asya'dan da "çok var"!
Bir neden, Volkan Bey kardeşimizin ona sunduğu konfordan vazgeçemiyor olmasıdır ki en yaygın gerekçe de budur.
"Erkektir, biraz gezer, tozar, geri döner, yuvanı yıkma kızım" konulu eş, dost – aile büyüğü öğütleri, sistemato olmayı içselleştirmeyi mümkün ve katlanılır kılar.
Barthes'dan tekrar aktarayım da bu fazlı geçelim, geçen hafta üzerinde durmuştuk çünkü:
"Beni mutlu etmeyen yerde de pekâlâ oturabilirim; hem yakınıp, hem sürdürebilirim; katlandığım yapının anlamını yadsıyabilir ve kimi gündelik parçalarının (alışkanlıklar, ufak tefek hazlar, küçük güvenlikler, çekilebilir şeyler, geçici gerilimler) içinden fazla tiksinmeden geçebilirim. (Hatta) bundan haz bile alabilirim."
Tabii Asya'nın, Volkan'ı bırakıp gitmemesinin bir nedeni de Volkan'ı seviyor olması olabilir.
Bazı kadın okuyucularım şimdi yazacağım fikirler için bana kızabilirler tabii ama baştan peşin olarak belirteyim ki yazının bundan sonrasında okuyacağınız düşüncelere hakim olan ana fikir, Simone de Beauvoir'a ait.
Ve herhalde onu da "kadın düşmanı homongolos" olarak tanımlamayı aklınızdan geçirmezsiniz. (Bana inanmıyorsanız kaynak da burada: Aşkın Anatomisi – A. Kirch'in derlemesi içinde okuma parçası; Seven Kadın – Simone de Beauvoir.)
Şöyle yazıyor: "(Erkek için) Sevilen kadın, birçok değer arasında bir değerdir; erkekler bu değeri varlıklarına katmak isterler, yoksa varlıklarını onun için harcamayı değil. Kadın için ise sevme, bir efendi uğruna her şeyinden vazgeçmektir."
Beauvoir'e göre, bir aşk ilişkisi içinde, kadın, erkeğin önünde kendini hiçleştirmeyi seçer.
Ve o meşum korku, bütün benliğini zapt eder: Beni değil de bir başkasını tercih ederse?
Hepimizin kendi deneyimlerimizden de kolayca çıkarabileceği gibi aşık olduğumuz kişi, insanların en şahanesidir.
Akıllı, zeki, güzel / yakışıklı, komik, eşi bulunmaz filan falan!
Başkaları "salak mısın, hiç de öyle değil" diye uyarsa da dinlemezsiniz.
Çünkü kimse sizin onu gördüğünüz gibi göremez.
Önemli olan, aşık olduğumuz insanı başkalarının nasıl gördüğü ya da gerçekte ne olduğu değildir, bizim nasıl gördüğümüzdür.
Ona atfettiğimiz değerlere sahip olduğunu varsayarız, çünkü o değerleri ona zaten biz yakıştırmış bulunuruz.
O zaman şimdi dürüstçe cevap verin: Böylesine "mükemmel" bir varlığın, çekip bir başkasıyla gitmesini kim ister?
Gitmese bile, bir kerecik, bir anlığına bile olsa bir başkasını tercih etmiş olması, özgüvenimizi, dalgaya kapılmış kumdan bir kaleye çevirir.
Asya'nın durumu da böyle maalesef.
Aslında adama o kadar aşık ki sakin sakin yemek yerken, Merkez Bankası elinden alınmış Berat Albayrak gibi "atar yapmasının" nedeni de bu.
Aksi takdirde şöyle düşünürdü: Amaan, bana ne? Ben keyfime bakayım, ne halt yerse yesin!
Tabii unutmamamız gereken şey kıskançlık duygusunun sadece aşk ile ilgili olmadığıdır.
Aşık olmadığınız birisini de kıskanabilirsiniz, çünkü onu kendinize ait görüyorsunuzdur, başkası ile paylaşmak istemezsiniz vs.
"Peki madem o kadar aşıktı, niye gidip Mert ile yattı", diye sorduğunuzu duyar gibiyim.
İki nedeni olabilir ki sorumlusu ben değilim, yukarıda belirttim:
Birincisi, Volkan'ın başkasıyla ilişkiye girmesi nedeniyle kendisini suçlar, kendisini değersizleştirerek cezalandırmak için önüne ilk çıkan erkekle yatar.
Olur mu derseniz, oluyor işte, yoksa diziye niye koysunlar?
İkincisi, Volkan'ı kıskandırıp kıskandırmayacağını görme isteğidir. Kıskanıyorsa, seviyor demektir, rahatlar.
Nitekim iki erkeğin yumruklaşmaları, Asya Hanım kardeşimizin bu testte haklı olduğunu da ortaya koyuyor.
Simone de Beauvoir, "eğer erkek kadının düşündüğünden daha az seviyorsa, kadının kendine olan hayranlığı nefrete, tiksintiye, küçük düşürülmeye dönüşür" diye yazıyor.
Kadın, kendi kendisini cezalandırmaya alışır.
Kendisini gönüllü bir kurban hâline getirir.
En yakın arkadaşının eşine göz diken o Mert namussuzu da işte bundan yararlanmış bulunuyor!