Mehmet Y. Yılmaz

26 Ocak 2019

Beni böyle sev, seveceksen!

Sorun, kızın Vedat Bey sevmiyor diye, çok sevdiği halde latte ısmarlamayıp, onu kandırmak için ristretto istemesinde olabilirdi

Vedat Milor geçenlerde bir yazı yazdı ve küçük çaplı bir sosyal medya kıyametine yol açtı.
Yazısında şöyle diyor:
“Kız buluşmada latte, Americano söylüyorsa o iş başlamadan biter.”
İnsanlarımız böyle konuları severler.
Bir kere herkesin bunun üzerine söyleyebileceği bir sözü vardır.
Ayrıca böyle konularda tartışmanın tehlikesi de yoktur, kimse kimseyi latte sevmiyor diye polise filan ihbar etmez, kimsenin peşine MİT ajanları bu nedenle takılmaz.
Tabii latte sevmeyen o kişi, iktidar partisinden belediye başkanı adayı değilse!
O zaman MİT takılıyormuş, Reis söyledi, hafta içinde bu konuya döneriz.
Bazıları ki sosyal medya çoğunluğu diyebiliriz, Vedat Bey’e bu nedenle kızdılar.
“Vay, sen bir kız ile bir Americano’yu nasıl kıyaslarsın” gibi gerekçelerle.

 

Böyle olur olmaz her şeye sinirlenen tipler var ve genellikle de sosyal medyada karanlık köşelerde, isimlerini saklayarak yaşıyorlar.
Zararlı bir canlı türü olmadıklarını da biliyoruz, zararları daha çok kendilerine.
Her şeye öfkelenen bir karakter, içten içe kendisini yer bitirir çünkü.
Ve bu onların suçu da sayılmaz.
Yağ asitlerinin mitokondrilerimize taşınmasına yardım eden L – Karnitin eksikliğine bağlı bir durum bu.
Hangi sebzeden – meyveden – yağlı tohumdan kaç kilo yerseniz bu eksiklik giderilir, onu bilmiyorum. Siz iyisi mi önünüze ne koyarlarsa yiyin, rahmetli dedem öyle söylerdi: Yemek buldun ye, dayak gördün kaç!
Dersi kaynatmak için lafı başka yerlere çeken öğrenciler gibi oldum galiba, başa dönüyorum.
Vedat Bey, insan yaşamındaki gerçek bir şeye temas ediyor arkadaşlar.
Eğer insan aklı, diğer cinsten karşılaştığı insanlar arasında böyle küçük bahanelerle bir ayrım yapamıyor olsaydı, muhtemelen bugün çok farklı, dünyada daha önce de deneyimlenmemiş bir toplumsal yapının içinde yaşıyor olurduk.
Herkes her gördüğüne takılırdı yani!
Evet, aşkın gözü kördür, karşındaki insanın herkesçe görülen, bilinen kusurlarını görmene engel olur ama “aşık oldum” diyene kadar geçen süreyi ne yapacağız?
İlk görüşte aşka inanacak kadar saf bir karaktere sahipseniz ne mutlu size!
Ama aşk böyle bir şey değildir.
Aşk, ilginin çekilmesi ile yola çıkar ve ilginin yoğunlaşması ile başlar.
O ara dönemde yemek yerken ağzını şapırdatan, ne bileyim en pahalı cini içerken içine salatalık koymak isteyen, “Hint viskilerine bayılıyorum” diyen bir erkeğe aşık olabilir misiniz?
Kuşkusuz bundan daha kötüsü parmak arası terliktir ki o konuya hiç girmeyeceğim, Ertuğrul Özkök alınıyor!

 

Her neyse, ilgimiz özel bir kişiye doğru çekilir, o dönem zarfında bizi huzursuz – rahatsız edecek bir huyu / özelliği yoksa o çekilen ilgi daha yoğun duygulara doğru ilerleyebilir.
Ancak o noktadan sonra seven göz kusur görmez!
Seven göz, sadece bir hayal görür; kafamızda yarattığımız ve ona bazı değerler atfettiğimiz, bu yüzden de delicesine taptığımız bir hayal!
Bu yüzden kadınların kendilerini erkeklere beğendirmek için ameliyatlar olmalarını, ölüm perhizleriyle zayıflama çabalarını, kondisyon bisikletinde günde geçirdikleri üçer dörder saati anlayamam.
Biraz iddialı olacak ama söylemeden geçemeyeceğim, önündeki çikolata sufleyi alacağı kiloları düşünmeden iştahla kaşıklayan bir kadından daha çekici ne olabilir dünyada?
Bunu söylerken kadının bakımsız olmasını elbette kastetmiyorum. Bu amaca yönelik davranışlar kadınlara özgü şeylerdir: Güzel giyinmek, harika kokmak, saçlarına özen göstermek gibi.
Aynı mağazadan alınmış aynı elbiseyi giyen, aynı parfümü süren, saçları aynı berberin elinden çıkan, birbirine çok benzeyen iki kadından neden berikini değil de ötekini severiz?
Sorulması gereken soru budur. Ve yanıt da sadece az önce sözünü ettiğim hayalde gizlidir.
Onu kendisine benzeyen diğer kadınlardan ayıran şey bizim ona yüklediğimiz anlamdır.
Ve bu anlam esas olarak o kadının kopyalanamayacak, taklit edilemeyecek tek varlığı olan ruhundan bize doğru akar, bariyerlerimizi yıkar, içimize işler.
Ama unutmayın, bu noktaya gelene kadar mesela plastik sutyen askılarını bluzunun kenarından gördüğünüz bir kadın, her şeyin başlamadan bitmesine de neden olabilir.

Hal Sirowitz’in, Teripastim Diyor Ki isimli kitabından bir manzume aktaracağım:

“Bir kadınla ciddiye bindirmeden önce işi,
dedi annem, benim onu tanımama fırsat ver.
Öyle sorular vardır ki sen soramazsın
ama ben sorabilirim.
'Neden oğlumla evleniyorsun,
çok daha temiz giyinen
biriyle evlenebilecekken?' gibi mesela.
Eğer buna karşılık o da senin pekala
temiz giyindiğini söylerse bana,
ben de anlarım ki zırdelidir bu kadın
ve de her halde en doğru seçimdir senin için.”

Başa dönecek olursak, Vedat Bey’in söylediğinde bir sorun yok.
Sorun, kızın Vedat Bey sevmiyor diye, çok sevdiği halde latte ısmarlamayıp, onu kandırmak için ristretto istemesinde olabilirdi.
Olduğundan farklı görünerek birilerini kendimize aşık edebiliriz tabii ama önünde sonunda boya dökülür, geçen güzel günler bile bir kabus olarak hatırlanır.
“Zamanla değişir, kötü huylarından kurtulmasını sağlarım” diye de düşünmenizi önermem. Bu kadar iddialı olmak insan sağlığına iyi gelmez.
Orhan Baba’nın dediğinden şaşmayın derim: “Beni böyle sev, seveceksen / Olduğum gibi göreceksen!”
Bu güzel Cumartesi sabahını Rednex’ten neşeli bir şarkıyla karşılıyoruz: Cotton Eye Joe!
Konumuzla hiç ilgisi yok ama sevdiceğinizle biraz zumba yapmaktan, alt kattaki komşular dışında kime ne zarar gelir ki?