Mehmet Y. Yılmaz

23 Mayıs 2021

Hayaller ve gerçekler arasında Fenerbahçe

Elbette bir takım her sene şampiyon olamaz ama şampiyon olamadığı sezonlarda da hafızalarda bir iz bırakmalıdır. Fenerbahçe'nin son üç sezondur bıraktığı iz, hepimizin bir an önce silinmesini isteyeceği bir izdir!

"Bu yola çıkarken Burhan Karaçam'a gittim, 'Var mısın' dedim. 'Sonuna kadar varım' dedi. Finansal çalışmalar yaptık. Hep onu çalıştık. Semih Özsoy ile yönetim kurulundaydık. Onunla çok da haşır neşir değildik, taa ki 3 Temmuz'u yaşayıncaya kadar. Bir kısmını burada gördüğünüz bu arkadaşlarla yola çıktık. 'Tam zamanı şimdi' sloganını onlar buldu. Sizlerle iletişim yapmamızı, sosyal medya hizmetini bu arkadaşlar sayesinde takip ettik. Ona göre adımlarımızı attık. Kendimiz inandık ama her zaman mütevazı davrandık. İyilik kazanacak dedik, iyilik kazandı. Hepinize ne kadar teşekkür etsem, saatlerce bekliyorsunuz. Siz de aslında milyonların vitrinisiniz. Hep beraber başardık. Esas yolculuk şimdi başlıyor. Çok zor bir yolculuğa hep beraber çıkıyoruz. Biliyorum beklentiniz yüksek. Mutlu olmaya gurur duymaya hazır olun."

4 Haziran 2018 günü, Şükrü Saracoğlu Stadyumu tribünlerini dolduran Fenerbahçe kongre üyeleri, ezici bir çoğunlukla seçtikleri yeni başkanları Ali Koç'tan bu sözleri dinlediler.

O güne kadar Türkiye'de görülmemiş bir kongre yapılmış, oy sayımı henüz tamamlanmıştı. Şükrü Saracoğlu stadı, futbol tarihimizin en geniş katılımlı kongresine ev sahipliği yapmış, 21 bin 350 üye, Saracoğlu'nun çimleri üzerine kurulmuş sandıklarda oyunu kullandıktan sonra tribüne çıkıp, sonucu beklemeye başlamıştı.

Gerçekten olağanüstü bir gündü. Onlarca televizyon kamerasının takip ettiği, inanılmaz bir düzen içinde, itiş kakış olmadan gerçekleşen, son derece demokratik bir seçimdi.

Oy kullanmak için kapalı tribünlerin oradan stadyuma girerken Aziz Yıldırım ve Önder Fırat ile el sıkışıp, öpüşmüş, başarılar dilemiştim. Doğrusunu isterseniz Yıldırım'ın seçimi kaybedebileceğini düşünüyordum ama oy farkının 11 bin 448 olacağını hayal bile edemezdim.

Fenerbahçe üyesi olarak çok kongre izlemiştim. İlk kez "kurumlaşma" vaat eden, "hemen şampiyonluk" nutukları atmayan, şeffaf yönetim vurgusu yapan bir Başkan adayı görüyorduk. "İlk işimiz kulübe kayda değer miktarda sermaye girişi sağlamaktır" diyen Ali Koç, futbol takımı için kısa dönemde mükemmel bir scout ağı, orta ve uzun dönemde ise transfer politikasının tamamen değişmesi, yaş grupları için futbol okulları ve altyapının geliştirilmesini vaat ediyordu.

Şimdi 2021 yılının Mayıs ayının 19'uncu günü durup geriye baktığımda geçen üç yılın ardından gördüğüm şey taraftarın ve kulüp üyelerinin yaşadığı büyük hayal kırıklığından başka bir şey değil. Bu üç yılın birincisinde futbol takımı kümede kalma savaşı verdi, ikincisinde Avrupa kupalarına katılabilecek sıraya kadar bile gelemedi. Üçüncü yıl takım şampiyonluk savaşı verir gibi göründüyse de futboldan anlayan bir tek taraftarın bile şampiyonluğa inanmadığı bir sezon geçirildi. Bir tek derbi galibiyetinin bile alınamadığı başka bir sezonu ben hatırlamıyorum.

Kurumsallaşma vaadiyle çıkılan yolculuk, 2 sportif direktör (Comolli ve Belözoğlu), 7 teknik direktör (Cocu, Koeman, Yanal, Göle, Karapınar, Bulut, Belözoğlu) ile üçüncü yılını tamamladı. En son teknik direktörün, bu iş için yeterli diplomasının bile olmaması da kaderin Fenerbahçeliler'e bir başka cilvesi olarak tarihe geçti. Bu üç yıl içinde benim sayabildiğim gelen giden futbolcu sayısı ise toplam 81 olmuştu. Tabii "sonuna kadar varım'" diyen Burhan Karaçam ve Semih Özsoy gibi isimlerin yönetimden sanki "fade out" olur gibi uzaklaşmaları da bir başka ayrıntı. Fenerbahçe, adı üzerinde bir "spor kulübü". Bunun kadın – erkek basketbolu, kadın – erkek voleybolu, atletizmi, küreği, boksu da var. Ve oralardaki tablo da birkaç istisna dışında "gelen, gideni aratır" atasözünü hatırlatıyor. Sonuç olarak Ali Koç'un üçüncü yılının sonunda bulunduğu yer, seçime girerken ve seçildikten hemen sonra söylediği enlem – boylamın tam tersi!

Gelen gideni arattı mı?

Böyle durumlarda "muhasebe" yapmak aslına bakarsanız çok doğru sonuçlar vermez. Aziz Yıldırım, 20 yıl süreyle Fenerbahçe başkanlığı yaptı, Ali Koç ise henüz üçüncü yılını yeni dolduruyor. Doğru bir kıyaslama yapmak için belki iki başkanın da ilk üç yıllarını karşılaştırmak gerekir ama Aziz Yıldırım, seçildiğinin üçüncü sezonunda ilk şampiyonluk kupasını hanesine yazdırmıştı.

Fenerbahçe, Aziz Yıldırım'ın başkanlık yaptığı sürede Süper Lig'de 6 kez şampiyon oldu. 10 kez ikinci, 2 kez üçüncü, 2 kez dördüncü, 1 kez de altıncı sırayı aldı. O dönemde 2 kez de Türkiye kupası kazanıldı. "İstikrar" denilen şey Aziz Yıldırım döneminde de Kadıköy'de bilinen bir kavram değildi. 20 yılda 17 kez teknik direktör değişti. Mustafa Denizli, Zico, Aykut Kocaman, Ersun Yanal şampiyonluk yaşadıkları sezonun ertesinde sudan sebeplerle kulüpten gönderildiler. Ancak şunu teslim etmek gerekir ki Aziz Yıldırım'ın görevde olduğu 20 sezonun 16'sında Fenerbahçe son maça kadar şampiyonluğu kovaladı. Seçimi kaybettiği sezonun sonunda şampiyonluğu kaçırmasının nedeni de hakem Bülent Yıldırım'ın bütün hakem yorumcularının "net penaltı" dediği 3 pozisyonda gözünü kapatmasından başka bir şey değildi.

Hep düşünmüşümdür: O gün hakem hangi hesaplar içindeydi bilemiyorum ancak o penaltıların sonucunda Fenerbahçe şampiyon olsaydı, Aziz Yıldırım seçimi kaybeder miydi, kaybetse bile yeni gelen Ali Koç, Aykut Kocaman'ı yine de gönderir miydi? Öte yandan dünyada ve elbette cennet vatanımızda da hiçbir spor kulübüne nasip olmamış bir başarı var ki "efsane sezon" olarak hafızalarda yer edecek. 2010 – 2011 sezonu, Fenerbahçe'nin faaliyet gösterdiği 9 branşta da şampiyonluğu göğüslediği bir sezon olmuştu.

Futbol, erkek ve kadın basketbol, erkek ve kadın voleybol takımları ile atletizm takımları o sezonu şampiyonlukla tamamladılar. Fethullahçı çetenin kumpası olmasaydı, bu sezonun ardından gelen sezonda Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi için bir kadro kuracağını ve hedefini yükselteceğini biliyorum. Fethullahçı kumpas Fenerbahçe'yi en azından 20 yıl geri götürdü, hedeflerinden sapmasına neden oldu. Aziz Yıldırım'ın basketbolu bir Fenerbahçe sporu haline getirdiğini de unutmayalım.

Kadın ve erkek basketbolunda sadece Türkiye'de değil, Avrupa'da da büyük işler yaptı, şampiyonluklar kazanıldı. Son şampiyonluğu kazanan koç Obradoviç'in küsüp, ayrılmasının nedeninin, Ali Koç'un başkan olarak Türkiye Kupası finalinde takımı yalnız bırakması olduğu söylenir. Taraflara soramadığım için bunu söylenti olarak vurguluyorum ancak şurası gerçek ki "yenilmez armada" haline gelen Fenerbahçe erkek basketbol takımının yerinde artık yeller esiyor. Aziz Yıldırım'ı tek adam yönetimi nedeniyle çok eleştirmiştim.

Ancak şu özelliğinin altını çizmemek büyük haksızlık olur: Aziz Yıldırım olmasaydı, bugün Türkiye'nin dört bir yanına yayılmış şahane stadyumlar da olmayacaktı, buna emin olabilirsiniz. Şükrü Saracoğlu stadının tribün tribün yıkılıp, yeniden yapıldığı dönemde bizzat şahit oldum. Yıldırım bir ustabaşı gibi inşaatın hep içindeydi. Onun vizyonu, futbol takımlarını eski "çöplüklerde" oynamaktan kurtardı ve o inşaat, Fenerbahçe'nin öz kaynaklarıyla yapıldı. Sadece o değil: Ülker Arena, olimpik yüzme havuzu, kamp tesisleri ve kulübe uzun vadede gelir getirecek gayrimenkul yatırımlarını da unutmayalım.

Elbette Ali Koç da bir dönem yönetim kurulu üyesi olarak bu başarıda pay sahibi sayılmalı, diğer yönetim kurulu üyeleriyle birlikte. Ve Ali Koç'un Fenerbahçe'nin geleceğini şekillendirecek projelerini ortaya koyabilmesi için hala taraftar ve üyeler nezdinde kredisi devam ediyor. Öyle görünüyor ki ikinci döneminde tek aday olarak seçime girecek ve bir üç yıl için daha yetki alacak. Geçmiş üç yılda edindiği tecrübelerin ya da başkalarının tecrübelerinden yararlanmama ısrarının yanlışlığının ışığında bu üç yılda neler yapabileceğini göreceğiz.

Ali Koç da "Efsane Başkan" olur mu?

Fenerbahçe'nin 37 başkanı arasında efsaneler listesinin başına elbette Şükrü Saracoğlu'nu koymak gerekir. Faruk Ilgaz kuşkusuz ki bu efsane başkanlar listesinde beyefendiliği ile yer alacak. Sonra unutulmaz Ali Şen var. Tribünlerin sevgilisi, "Ali Şen Başkan, Fenerbahçe şampiyon" sözlerini bir slogan olmaktan çıkarıp, hayatın gerçeği haline getiren Ali Şen. Aziz Yıldırım da bu listeye yazılan son isim olmuştu.

Tesisleşme konusundaki vizyonu ve bu vizyonu gerçekleştirebilmiş olması, Fenerbahçe markasının her dalda büyütülmesi ile unutulmaz başkanlar arasında olacak. Ali Koç da bu listeye yazılacak mı, yoksa 37 başkandan birisi olarak mı tarihe geçecek, bunu söylemek için çok erken. Ancak eğitimi, görgüsü ve Fenerbahçe'ye kara sevda derecesindeki aşkı ile efsane başkanlardan biri olmaya kuşkusuz ki adaydır. Kişisel görüşüm şu ki şampiyonluklar elbette önemlidir ama gelip geçicidir. Ali Koç, Fenerbahçe'nin kurumsallaşmasını sağlayabilir, güçlü gelir kaynaklarına sahip olmasını sağlayabilir; müktesebatı buna yeterli. Ve sadece bunu başarması bile bu kulübü gelecek 100 yıla taşıyacak bir adım olur.

Neyi yanlış yaptı?

Ali Koç'un bu üç yıl içindeki en büyük yanlışları futbolda yaptığını söyleyebiliriz. Futbolu erkek basketbolu izliyor. Futbolda, kerameti kendinden menkul Comolli'yi sportif direktör yapması ve bunun hata olduğu görüldüğü halde ertesi sezon da bu hatasında ısrar etmesi, iki sezonu birden kaybetmesine neden oldu.

Başkan seçildiği gün, eldeki teknik direktör Aykut Kocaman ve futbol takımı şampiyonluğu, bir hakem dümeniyle kaybetmişti. Düşünün ki o takımın doğru dürüst kanat oyuncusu da yoktu, santrforu da, bekleri de! Takımı sıfırdan kurmaya çalışmak, bunu yaparken de Comolli gibi bir cahile teslim olmak hataydı. Ardından taraftarın isteğiyle Ersun Yanal'ın gelişi, gönderilişi var. Bu sezonun armağanı ise Erol Bulut'ta karar kılması idi.

Büyük takım deneyimi ve herhangi bir başarısı olmayan bir teknik adama Fenerbahçe teslim edildi, ardından ondan alınıp, diploması bile olmayan sportif direktör teknik direktör yapıldı. Basketbolda Obradoviç'in küstürülmesi bir diğer yanlışı oldu. Yerine gelen hocanın Avrupa basketbolunda herhangi bir deneyimi yoktu, nitekim sonuç da yılların yenilmez armadasının çöküşü oldu.

Fenerbahçe taraftarı ne ister?

Aziz Yıldırım'ın Fenerbahçe'de yarattığı en büyük dönüşüm, kulüp üyeleri arasındaki "grupçuluk" meselesini bitirmiş olmasıdır. O gruplar, Fenerbahçe Cumhuriyeti içindeki siyasi partilere de benzetilebilir; kulüp içi demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıydı. Aziz Yıldırım'ın bütün iktidarı tek elde toplama kararlılığı bu durumu değiştirdi.

Geçmişin grup liderlerinden rahmetli Semih Bayülken'in, Fenerbahçe'nin genç oyuncular transfer etmesini isteyenlere söylediği bir sözünü hatırlıyorum: "Fenerbahçe Maksim gazinosu gibidir, as solistler oynar. As solist rakipte olacağına gelsin benim yedek kulübemde otursun." Bu anlayışı savunuyor değilim ancak Fenerbahçe'nin kulüp kültüründe bunun bir karşılığı var.

Fenerbahçe'nin hocası, adı sanı duyulmamış birisi olamaz. Taraftarın ve oyuncuların geçmişine ve bilgisine itimat edeceği, tecrübeli bir hoca olmadan bu işler yoluna konulamaz. Emre Belözoğlu'nda ısrar bu sezonun da kaybedilmesi anlamına gelir, bu sözüme mim koyun.

Fenerbahçe'nin flaş transferi Atila Szalai ya da Mert Hakan Yandaş olmaz. Bu kulüpten yakın dönemde gelip, geçenlere bakın: Ortega, Alex, Kuyt, Anelka, Van Persie. Fenerbahçe taraftarı yıldız oyuncu sever.

Kimse stada; havadan gelen topu ıskalayan stoperi izlemeye, önündeki beki çalımlayamayan sağ açığı seyretmeye, topu üç direğin arasına dürtemeyen santrfora tahammül etmeye gitmez. Elbette bir takım her sene şampiyon olamaz ama şampiyon olamadığı sezonlarda da hafızalarda bir iz bırakmalıdır. Fenerbahçe'nin son üç sezondur bıraktığı iz, hepimizin bir an önce silinmesini isteyeceği bir izdir! 

Turgut Uyar'dan

Turgut Uyar, çok sıkı bir Fenerbahçe taraftarıydı. Fotoğrafta elinde meşale olan genç adam unutulmaz şair Turgut Uyar'dan başkası değil.

Fenerbahçe için yazdığı şiirlerden birini okuyalım:

Bir koca küreyi savurdu
şimdilik faysaloğlu
Brandt ayaklandı
ve hakemi çağırdı
Fenerbahçe 3-0
doğu-batı berabere.


* Mehmet Y. Yılmaz'ın bu yazısı, Oksijen gazetesinden alındı.