Bir okur, her şey üst üste geldi dedi, ve ekledi: "Üç kuruşluk gelirimiz vardı, artık yok. Üstüne üstlük hayat öyle pahalandı ki altında kaldık. Eskiden bizim gibi insanlara dar gelirli derlerdi, şimdi muhtaç olduk. Korona salgını tuz biber ekti."
Maalesef dedim; yönetilemeyen, deneme yanılma tahtasına dönen, karar verme yetkisinde olanların gece rüyalarında gördüklerini sabah hayata geçirdikleri bir ülkede yaşıyoruz.
Halimize bakınca bu yönetimle buna da şükür diyelim!
Kepenk kapatan esnafın, kapısına kilit vuran şirketlerin haddi hesabı yok. İşsizlik zaten kronik! Dört kişiden biri işsizdi, üç kişiden biri işsiz haline gelmek üzereyiz. Ayakta kalmaya çalışan esnafın kahir ekseriyeti günü kurtardı mı (kira, elektrik, su, çalışanın ücreti çıkarırsa) düğün bayram ediyor. Üç kuruş cebine kalırsa zil takıp oynayacak halde.
"Kapanan dükkan yok, şirket yok" diyerek tarihe geçen, başını uzun süre ağrıtacak, muhalefetin üzerinde tepineceği ifadeyi kullanan Cumhurbaşkanı bile sonunda pahalılıktan şikayet etti.
Yağ, bakliyat, sebze ve meyve fiyatlarını öncelikli meselesi ilan etti ve ekonomi kurmaylarından bu artışın arka planını araştırmalarını istedi.
Allah'tan soğan ve patates hedefte değil de yine soğuk hava depoları baskınları olmuyor! Kameralar eşliğinde şu kadar patates yakalandık, şu kadar soğana el koyduk demeçleri verilmiyor.
TV'ler birinci haber yapmıyor, gazeteler manşet atmıyor.
Cumhurbaşkanı da hayatın aşırı pahalandığını, gıda ürünlerinin rekorlara koştuğunu kabul ettiğine göre bu işin müsebbibi kim?
Sorumlusu, hesap soracağımız kişi...
Öncelikle tabii ki yürütmenin başında olan kişiye bakanlar olmalı. Ama bizim sistemde kabine yok, ortak sorumluluk yok, sorumlu tek kişi… Yürütmenin yegane temsilcisi var.
Birinci derece sorumlu o.
Ama o kişi aynı zamanda Cumhurbaşkanı olduğu için kimseye hesap vermek zorunda değil, yetkili ama sorumsuz. Ona soru soracak merci yok. Yürütmeye yasama soru bile soramıyor.
Yürütme ama sorumluluğu yok!
Türk usulü dedikleri rejim/sistem bu. Her şeyi yapmaya kadirsin ama yaptıklarının hesabını vermiyorsun!
Neyse bu derin mevzuu.
Konumuza dönelim.
Merak ediyorum. Yürütmenin yegane temsilcisi, gıda fiyatlarındaki yüzde 30'ları aşan yüzde 40'lara dayanan artışın nedenini sorduğunda bin odalı Saray'da oturan kurmayları ne yanıt veriyordur?
"Efendim dolar/Euro aşırı değer kazandığı için ithal ettiğimiz ürünlerin maliyeti de çok yükseldi. Yem,tohum, gübre, tarımsal ilaç fiyatları çok arttı.Kurdaki artış nedeniyle mazota çok zam yaptık,keza elektriğe de. Otoyol ve köprü ücretlerine enflasyonu yüzde 15ilan etmemize rağmen yüzde 25 artırdık.Memlekette döviz yok, borçlarımızı ödemek için döviz bulmak amacıyla yüksek kur politikasıyla ihracata ağırlık verdik,elimizdekini avucumuzdakini sattık" diyorlar mıdır?
Yoksa kuraklığı bahane edip Cumhurbaşkanı'nın önüne rakamlarla oynadıkları dosyaları (kapanan dükkan yok gibi, Merkez Bankası rezervleri yerinde gibi, enflasyon faizin altında gibi) koyuyorlar mıdır?
Son soru: Ekonomik krizin sorumlusu kim?
Veya çektiğimiz bu çilenin sorumlusu kim?
Kendine az çok yeten ülkesiyken yokluk ülkesi olduk.