Mehmet Tezkan

26 Temmuz 2021

Erdoğan’ın dediğini yap, yaptığını yapma!

Erdoğan da imam hatipli. Herhalde o okullarda bunu öğretiyorlar. Halka olması gerekeni, yapılması gerekeni söyle, sen bildiğini oku!

Son yirmi yıldır dediklerine bakın diyeceğim, abartılı olur. İktidarının ilk yıllarında böyle değildi, son on yılda oldu.

Yaptığı başka söylediği başka siyasetçi haline geldi. Hâlâ sanki bu ülkeyi 20 yıldır kendisi yönetmiyor gibi davranıyor. Sanki düne kadar en büyük belediyelere hükmetmiyor gibi konuşuyor.

Hani derler ya “İmamın dediğini yap yaptığını yapma.”  Erdoğan da imam hatipli. Herhalde o okullarda bunu öğretiyorlar. Halka olması gerekeni, yapılması gerekeni söyle, sen bildiğini oku!

Sorun çıkarsa! 

Teflon tava politikası izle.

Başkalarını sorumlu göster!

Son örnek Rize. Rize’de sel felaketi yaşandı. İnsan eliyle hazırlanmış bir felaketti. Geliyorum diyen felaketti. Doğanın isyanıydı.

Cumhurbaşkanı Rize’ye gitti, miting yaparak halka hitap etti. Ve onlara dedi ki; “Ne olursunuz yamaçlara beş katlı on katlı binalar yapmayın.”

Haklı mı?

Yüzde yüz. Ama muhalefet partilerinden birinin genel başkanı olsa “Ne olursunuz” diye yalvaran çağrısını anlarım, alkışlarım. Ama söyleyen kişi 20 yıldır bu ülkeyi yönetiyor.

Rize 1994 yılından beri Milli Görüş zihniyetinin yönetiminde. Üstüne üstlük Cumhurbaşkanı Rizeli.

Şikâyet ettiği o beş katlı on katlı binalara izni kim verdi?  

O eşsiz doğayı gelişi güzel yerleşimlere kim açtı? Plansız yapılaşmaya kim göz yumdu?

Dere yataklarına binalar dikilirken belediye neredeydi? Çevre ve Şehircilik Bakanlığı uyuyor muydu?

Uzmanlara göre, sel felaketinin sebebi sadece düzensiz yapılaşma değil. Dere yataklarına ev kondurulması değil.

Taş ocakları nedeniyle ağaç kesimi, HES’lerle suyun akışının değiştirilmesi. Dağının dengesinin bozulması. Çay ekim alanları için yine ağaç kesilerek yer açılması.

Son örnek İkizdere Taşocağı. Hep söylüyorum, eskiden köylüler ağaç kesim kendilerine arazi açmak isterdi, jandarma müdahale ederdi. Devran değişti. Devlet müteahhitlerine imkân sağlamak için ağaç kesilmesine izin veriyor, karşı koyan köylülerin karşısına jandarma dikiliyor.

Gelelim o dere yataklarına, yamaçlara yapılan binalara.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şikâyet ettiği, "Ne olur yapmayın" dediği ama yapılan binalar imar affına girdi mi?

Dere yatağındaki binalara, yamaçlardaki on katlı bloklar imar affından yararlandı mı?

Tabii ki…

Bakın bu ülkeye son yıllarda yapılan en büyük kötülük imar barışı altında imar affı çıkarılmasıdır. Sadece Karadeniz değil, bütün Eğe, Akdeniz sahilleri beton yığınına döndü. Af geliyor söylentisiyle uyduruk temel atıp beton döken aftan yararlandı. Dağ taş konut oldu, dağ taş otel oldu.

Erdoğan için bu seçim yatırımıydı.  2018 seçimlerini alma garantisiydi. Aynı zamanda gelir kaynağıydı.

Ama doğa tahrip oldu.

Erdoğan bir yandan “En büyük çevreci biziz” diye böbürlendi, çevreyi tahrip etmeyin, bedelini hepimiz öderiz diye insanları uyardı, öte yandan kaçak yapılaşmanın önünü açtı.

Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu derler ya durum aynen böyle!

İmar affıyla Hazine, 25 buçuk milyar lira gelir sağlamış. 10 milyon vatandaş yararlanmış. 7 milyon 238 bin bağımsız birime af çıkarılmış.

Şöyle bir liseye baktım. Nüfusa oranla en fazla af başvurusu Karadeniz’den.

Trabzon, birinci sırada; 150 bin başvuruyla, Samsun 146 bin, Giresun 118 bin ile üçüncü olmuş. Dördüncü Ordu, 99 bin başvuruyla. Beşinci sırada Rize var; 69 bin 500 başvuru. (Not; bu rakamlar eksik olabilir çünkü imar affının süresi uzatıldığı için yeni başvurular listede yok. En azından ben ulaşamadım. Yani listenin eksiği var fazlası yok)

İnanılmaz değil mi?

Cumhurbaşkanı konuşmasında “Dikey mimari yerine yatay mimariyi teşvik ederek şehirlerimize nefes aldırdık” demiş.

Övünmüş!

Hangi şehirler onlar, gidip görelim.

İstanbul’u biliyorum; 1994 yılında Erdoğan’ın belediye başkanı olmasıyla başlayan süreçte AKP’li belediyeler sayesinde dikey mimarının başkenti oldu.

Her yer gökdelen oldu, her yer AVM oldu.

Mecidiyeköy’de stat yıkıldı, yerine park yapılacak, bölge nefes alacak diye beklerken devasa bloklar dikildi. Zincirlikuyu’da Karayolları'nın arazisi satıldı, AVM yapıldı, tam karşısına 80 katlı gökdelen dikildi. Zincirlikuyu mezarlığının yanından ilerleyin dördüncü Levent’e kadar gökdelen.

TEM otoyolunun iki yanı aynı.

Maslak, Ataşehir, Kozyatağı, Kartal ve Maltepe aynı.

Daha sayayım mı?

“Dikey yerine yatay mimariyi teşvik ettiğini” söyleyen iktidarın yegâne temsilcisine sormak isterim.

Ataköy sahilinde denize sıfır yapılan 40 katlı konutlara, otele kim izin verdi?

Cumhurbaşkanı o konutların önünde geçti mi bilmiyorum ama onlar dikey mimarinin daniskası değil mi? 

Ne diyorum; dediği başka yaptığı başka!

Cumhurbaşkanı Rize konuşmasında önemli bir uyarıda daha bulundu.

Dedi ki; “Tabiatla uyum içinde bir hayatı inşa etmek yerine ona tahakküm edilmeye çalışıldığında bunun bedelini insanın yanı sıra tüm canlılar ödüyor.”

Haklı. Bu uyarısı nedeniyle alkışlıyorum.

Ama sormadan edemeyeceğim.

Kanal İstanbul doğaya tahakküm değil mi? Doğa kendine su yollarını açmış, denizlerini birleştirmiş, dünya harikası iki boğaz oluşturmuş, suni kanal açarsak bunun bedelini zene bezene bizlerle birlikte orada yaşayan canlılar da ödemeyecek mi?

Allah’ın özene bezene yarattığı bu güzel doğayı tahrip etmiş, değiştirmiş, bozmuş olmayacak mıyız?