Mehmet Tezkan

24 Kasım 2020

Çalkantılı denizde beşik gibi sallanan teknede gibiyiz

Neredeyse 2.5 yıldır Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ni deniyoruz. Sistemin kendisi arıza çıkarmaya, işleri kilitlemeye, ülkeyi patinaj yaptırmaya müsait, biz bir de bunu yorgun iktidarın sırtına yükledik. Asıl mesele bu

Her gün bir olay patlak veriyor, her gün gündem değişiyor, her gün yeni bir tartışma, her gün yeni bir atışma...

Çalkantılı denizde beşik gibi sallanan teknede gibiyiz.

Bir o köşeye bir bu köşeye...

Siyasi ortamı şöyle izah edeyim. Eski bir arabanız var. Diyelim ki fren balataları jilet gibi olmuş, tutmuyor tamirciye gidiyorsunuz değiştirtiyorsunuz. Gönül rahatlığıyla ertesi gün arabanızın kontağını çevirip yola çıkacaksınız ki; o ne!

Vites kutusu dağılmış. Doğru tamirciye.

Ertesi gün şanzıman, öteki gün gaz pedalı, bujiler falan derken hayatınız tamircide geçiyor ama ne yapsalar araba yola çıkamıyor.

Çünkü araba eskimiş.

Çünkü araba miadını doldurmuş.

Gidemiyor, kedini taşıyacak hâli yok.

Başka örnek vereyim. Yaşlı bir kişiyi düşünün. Bir gün kalp doktorunda. Öbür gün böbrek sıkıntısı çekiyor, bir başka gün dizleri ağrıyor, beli tutmuyor, gözü görmüyor, yazıları okuyamıyor, kulağı iyi işitmiyor...

Her gün doktor, her gün hastane çare yok!

Çünkü vücut eskimiş.

Çünkü vücut, beden buraya kadar demiş.

Yürüyemiyor, kendini taşıyacak hâli yok.

İktidarın durumu da bu. 18 yıl, dile kolay az bir süre değil. Batı'da bu kadar uzun süre iktidarda olan parti de yok, lider de.

İktidar yıprandı, yoruldu.

Ülkeyi sırtlayıp götürme gücünü yitirdi. İktidarın yıpranmasını üstüne rejim değişikliği de bindi. Ne olduğunu kimsenin anlamadığı yeni yapılanma, devletin yeniden örgütlenmesi işleri daha da karmaşık hâle getirdi.

İyi kötü dönen devlet çarkı durdu.

Somut örnek; Merkez Bankası Başkanı'nın neden kovulduğunu bilen var mı? Yerine gelen Merkez Bankası Başkanı faizi arttırdı; bir defalığına mı izin aldı, bu kartı gerektiğinde kullanacak mı?

Belli değil.

Hukuk alanında, demokraside gerçekten reform yapacak mıyız? Yoksa reform sözcüğü insanların ağzına sürülen bir kaşık bal mı?

Belli değil.

Yüzümüzü Avrupa'ya döndük mü, yoksa 10 Aralık'ta AB liderler toplantısında yaptırım kararı çıkmasın diye çiçek mi atıyoruz?

Belli değil.

Adalet Bakanı'nın dediği gibi yargı artık birilerine değil, hukuka mı bakacak, Anayasa'ya mı bakacak?

Yoksa Bakan da fırça yiyenler listesine mi girecek?

Belli değil.

Demokrasinin kalitesi gerçekten yükselecek mi, düşünce özgürlüğünün sınırları genişleyecek mi, yürütme denetlenebilir hâle getirilecek mi, yargı bağımsızlığı sağlanacak mı?

Belli değil.

Siyasete ayar çekmeye, siyaseti dizayn etmeye çalışan yer altı dünyası liderlerinin sayısı artacak mı? Bu işe soyunan mafya liderleri, kendilerini onlara yakın gören siyasetçilerden destek almayı sürdürecek mi?

Belli değil.

Değil çünkü bu soruların hiçbirinin yanıtı yok. Çünkü yanıtını sadece bir kişi biliyor?

Yarın sabah nasıl bir gündemle, nasıl bir Türkiye'ye uyanacağımızı bilmiyoruz.

Doların seyir defterine bakın Türkiye'nin hâlini anlayın. Çalkantılı denizde beşik gibi sallanan teknede gibiyiz demem bundan.

Neredeyse 2.5 yıldır Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ni deniyoruz. Sistemin kendisi arıza çıkarmaya, işleri kilitlemeye, ülkeyi patinaj yaptırmaya müsait, biz bir de bunu yorgun iktidarın sırtına yükledik.

Asıl mesele bu.

Suriye'yi konuşsak da bu, pandemiyi konuşsak da bu, ekonomik krizi masaya yatırsak da bu, AB ilişkileri ele alsak da bu, yargı reformu gibi süslü sözlerle konuyu açsak da bu, daha fazla demokrasi desek de bu...